Dr. Ayhan Ural, “Neoliberal, neomuhafazakâr ve neofaşist eğitim politikaları ile yeniden üretilen eğitimsel eşitsizlikler, Türkiye’de hak temelli eğitim anlayışının yerine güç ve kayırma temelli eğitim anlayışı ikame edilmekte olduğunun somut göstergesidir” diyor.

Eğitimsel eşitsizlikler yaratılıyor

Y. Emre Ceren

20. Millî Eğitim Şûrası 1-3 Aralık tarihleri arasında Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda düzenlenecek. AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlık edeceği Şûra’nın başlığı “Eğitimde Fırsat Eşitliği”. Şûra’yı ve genel eğitim politikalarını Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Ayhan Ural’la konuştuk.

Sizce 1-3 Aralık arasında toplanacak 20. Milli Eğitim Şûrası eğitim emekçilerinin taleplerine ve sorunlarına yönelik bir iyileştirmede bulunur mu ve ne yapmalı?
Şûra geleneği açısından bakıldığında şûralar, genelde bütün toplum kesimlerini özelde de eğitim bileşenlerini etkileyen organizasyonlardır. Dolayısıyla her şûra çalışması, toplumsal bir beklenti ve heyacan yaratmaktadır. Ancak gözlemlediğim kadarıyla son dönemde yapılan şuralar, bu etkisinden uzaklaşmıştır. Bunun önemli bir nedeni, şuranın biçimsel yapısında yapılan değişiklikler ile şuraların iktidar tarafından araçsallaştırılmış olmasıdır. Yapısal olarak toplumun bütününü temsil etme niteliğini kaybeden eğitim şûraları, gündemleri ve çalışma süreciyle de demokratik niteliğini kaybetmiştir. Bu dönüşüm ile beraber toplanan son eğitim şûraları o eski etkisinden uzaklaştırılmıştır. Son olarak 1-3 Aralık 2021 tarihlerinde toplanacağı duyurulan 20. Eğitim Şûrası da toplumda ve özellikle de eğitim camiasında beklenen heyecanı yaratmaktan uzak kalmıştır. Planlanan bu eğitim şûrası, amaç, yapı, süreç, içerik ve süre unsurları açısından da güncel eğitim sorunlarına ve eğitim emekçilerinin beklentilerine çözüm üretmekten -çözüm üretecek tartışmaların yapılması ve önerilerin geliştirilmesi- uzak kalmıştır. Dolayısıyla şuranın gündemine getirilmeyen toplumun eğitim sorunları ile eğitim emekçilerinin beklentilerine ilişkin tartışma şûra dışı ortamlarda sürdürülmeye devam edecektir.

Neredeyse her yıl değişen ve Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarıyla da parti ideolojisinin hüküm sürdüğü bir eğitim sistemi söz konusu. Bu konu hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile kamu yönetiminde yaşanan sorunlar eğitim sistemini de derinden etkilemiştir. Eğitim politikalarının yapımı, uygulanması ve denetimi konuları, geçiş sürecinin belirsizleştirdiği konular arasında öne çıkmıştır. Bu süreçlerdeki, bilimsellik, demokratiklik, hukukilik gibi temel nitelikler geriletilmiş veya terk edilmiştir. İktidar tarafından uygulanan eğitim politikaları genel olarak neoliberal, neomuhafazakâr ve neofaşist ideolojilerin etkisiyle şekillenmekte ve uygulamaya konmaktadır. Bu yüzden uyum ve sürekliliği olmayan eğitim politikalarıyla karşı karşıya kalmaktayız. Eğitimin ticarileştirilmesi, dinselleştirilmesi, meslek yönelimli hale getirilmesi, bilimdışılaştırılması, antidemokratikleştirilmesi bu koalisyonun sonucudur. Toplumcu ideolojiden uzak bu politikaların özellikle alt toplumsal sınıfın beklenti ve istemlerine yanıt vermesi beklenemez. Sistem yaklaşımı, üst ve alt sistemlerin uyumuna dayandırılmıştır. Dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle dönüştürülen eğitim sistemi de üst ve alt sistemlerle olan ilişkisi açısından değerlendirildiğinde uyumsuz ve etkisiz kalması daha iyi anlaşılmaktadır.

egitimsel-esitsizlikler-yaratiliyor-948835-1.
Ayhan Ural

Bu eğitim şûrası bilindiği üzere Cumhurbaşkanı’nın katılımıyla Saray’da gerçekleşecek. Böyle bir şuradan toplumun geneline hitap edecek olumlu sonuçlar alınması mümkün mü?
Şûranın nerede yapılacağı ve kimin/ kimlerin katılacağı konusu, önemli bir konu olmamakla birlikte, gündelik politika aracına dönüştürülen sembolik bir adımdır. Ancak, önceki yıllarda kullanılan mekanın -eğitim şûralarıyla özdeşleşmiş salon- kullanılmaması, toplum kesimlerde de genel bir hoşnutsuzluk yaratan etkiye sahiptir. Bu amaçla inşa edilen şûra salonunun tercih edilmesi, kamu yönetimi geleneği açısından uygun olabilirdi.

Milli Eğitim Bakanlığı normalleşme sürecinin başından itibaren “Salgın yok, her şey olunda, okullarda münferit vakalar var” gibi beyanlarda bulunuyor. MEB’in bu ısrarlı inkâr süreci hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kamu yönetimi pratiği açısından toplum sağlığı konusu bütün kamu kuruluşlarının önceliği olan bir konudur. Pandemi sürecinde de önceliğimiz sağlıklı ve güvenli bir ortamda yaşamak ve çalışmaktır. Dolayısıyla Milli Eğiti Bakanlığı, öğrenci ve eğitim emekçileri ile diğer ilgililerin sağlığını önceleyerek faaliyetlerini sürdürmelerinin koşullarını sağlayabilmelidir. Duruma ilişkin bilgilerin paylaşımında güvenilir kanıtlar sunarak tutarlı davranışlar sergilenmeli ve toplumsal destek sağlanmalıdır. Bu konudaki belirsizlik ve tutursızlıklar, önemli bir güvensizilk yaratmaktadır. Etkilili bir iletişim ve eşgüdüm kurularak konunun tarafları arasında dayanışma sağlanarak eğitim çalışmaları kesintiye uğratılmadan güvenli bir sürdürülmelidir.

Pandemiyle birlikte belirginleşen ama 2010’dan bu yana giderek artan eğitimde eşitsizlik söz konusu. Sizce “Eğitimde Fırsat Eşitliği” başlığıyla toplanan bu şûradan eğitimde eşitliğe yönelik bir karar çıkar mı ve eğitimde hem toplumsal hem de cinsiyete yönelik eşitlik nasıl sağlanır?
Eğitimde fırsat eşitliği konusu oldukça tartışmalı bir konudur. Bu konuyu sürekli gündemde tutmak ise politik kayırmacılık olarak değerlendirebilir. Özellikle 1980’lerle birlikte iktidarlar, neoliberal ideolojinin bir yönelimi olarak, hak temelli eğitimi terk ederek meritokratik bir eğitimi desteklemişlerdir. Günümüzde de aynı yönelim devam etmekte ve önemli düzeyde eğitimsel eşitsizlikler yaratılmaktadır. Eğitim eşitliği ve/veya eşitsizliği kavramı, yeni liberalizmin eşitlik/eşitsizlik söylemi üzerinden tartışılması gerekmektedir. Çünkü günümüz eğitim politikaları bütünüyle yeni liberal ideolojinin belirlediği ortam ve koşullarda üretilerek uygulanmaktadır. Dolayısıyla ortaya çıkan eğitimsel eşitsizlikler doğrudan yeni liberalizmin yaratmış olduğu sonuçlardır. Toplumsal eşitsizliklerin hem bir nedeni hem de bir sonucu olarak görülen eğitimsel eşitsizlik kavramı karmaşık bir yapıya sahiptir. Genellikle eğitime erişim olanağı üzerinden ele alınan eğitimsel eşitsizlik kavramı, eğitimin içerik ve biçimi ile de ilgili bir kavramdır. Genel olarak eşitsizliğe, özel olarak da eğitimsel eşitsizliğe, farklı felsefe, ideoloji ve politik yönelimlere göre değişik anlamlar yüklenmektedir. Eğitim eşitsizlikleri, doğrudan ve/veya dolaylı olarak toplumsal sınıf kökenli eşitsizliklerdir. Toplumsal sınıfa dayalı eğitimsel eşitsizlikler, bireylerin ekonomik, sosyal ve kültürel sermaye düzeylerine göre tasnif edilerek erişim ve okullaşma ölçütlerine dayalı olarak karşılaştırılabilir. Bugün uygulanan neoliberal, neomuhafazakâr ve neofaşist eğitim politikaları ile yeniden üretilen eğitimsel eşitsizlikler, Türkiye’de hak temelli eğitim anlayışının yerine güç ve kayırma temelli eğitim anlayışı ikame edilmekte olduğunun somut göstergesidir.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Teşekkürlerimi sunuyorum, dayanışmayla.