Biri size "Geleceği Müslümanların yöneteceği yeni bir çağı inşa edeceğiz" dese, ona önce bu yeni çağın hangi paradigmaya dayanacağını sorar, alacağınız yanıta göre ondan Müslümanların bu köklü değişimi hangi araçlarla nasıl gerçekleştireceğini anlatmasını istersiniz. Diyaloğun devamı sizin tahammülünüze bağlı. İsterseniz mizah katarak muhatabınızı dinlemeye devam edebilirsiniz.

Biri geçenlerde aynen öyle dedi. Hani, yeni çağı Müslümanlar yönetecek dese neyse, zat-ı alileri yeni bir çağ inşa edeceğiz ve bunu da Müslümanlar yönetecek diyor. Ve bizler bunu gülmece meselesi yapamadığımız gibi ciddiye alıp kaygılanıyoruz. Çünkü "Geleceği Müslümanların yöneteceği yeni bir çağı inşa edeceğiz" diyen, her sözünü devletin talimat olarak not ettiği Bilal Erdoğan'dı.

Cumhurbaşkanının oğlu bu konuşmayı İslam Bilim Tarihi Araştırmaları Vakfı Mütevelli Heyeti Yönetim Kurulu üyesi olarak Bitlis Eren Üniversitesinde yaptı (05 Ağustos). Dinleyicileri vali, belediye başkanı, Kültür ve Turizm Bakanı Yardımcısı, AKP milletvekilleri, dört üniversitenin (Bitlis, Kırıkkale, Bingöl, Bayburt) rektörü ve öğretim üyeleri, üyesi olduğu vakfın mütevelli heyeti ve yönetim kurulu başkanı, TRT Genel Müdürü, ilçe belediye başkanları ve kurum amirleriydi. Hiçbirinin, o konuşmacıdan feyz almak için orada olmadığı, her birinin muhteremin konuşmasından yürütmedeki pozisyonuna denk düşen talimat çıkarmaya geldikleri açık.

Yusuf Kaplan, bir başka yerde benzer bir toplantı izlenimlerini "Önümüzü açacak ideal eğitim modeli arayışı" başlığı altında anlatıyor. Erdoğan’ın kıraat hocası ve danışmanı Mustafa Demirkan'ın himayesinde gerçekleştirdikleri Anadolu Âlimler Birliği Genel İstişare Toplantısında “Resmî ve Tüzel Yüksek Dînî Tedrisatlar Arası Tesanüt ve Ortak Çalışmalar” başlığı altında 40 din adamı, kanaat önderi, cemaat temsilcisiyle medrese-üniversite ilişkisini geliştirmeye yönelik kararlarını imza altına aldıklarını anlıyoruz. Yusuf Kaplan "Bu kararları ilgili yerlere ve kurumlara ileteceğiz" diyor.

Hepsi bu kadar değil, çocuklarımızın geleceğine dair kararlar ENSAR, ÖNDER gibi onlarca vakıf, dernek ve cemaat külliyelerinde alınıyor. Milli Eğitim Bakanlığı ise bu küçük çıkar zümrelerini temsil eden gayri resmi oluşumların icra organına dönüşmüş durumda. Eğitim bakanlığı, Talim Terbiye Kurulu ve Şurasını; TBMM ise Eğitim Komisyonunu kendi elleriyle işlevsiz hale getirdi. Sadece eğitim değil, dış politika, güvenlik, sağlık gibi devletin hem karar verici hem yürütücüsü olduğu konularda devletin hafızası dediğimiz karar organları yok artık. Eğitim kararları sokakta alınıyor.

Talim Terbiye Kurulu Başkanı Alparslan Durmuş görevden alındı. Yerine Prof. Burhanettin Dönmez atandı. Bu değişiklik ne anlama geliyor? Hükümetin akıl hocası Hayrettin Karaman'ın "Sevgili Reis’imize duyurulur!" diyerek imzaladığı "İşte bu olmadı!" başlıklı şikayet dilekçesine bakıp da Talim Terbiyedeki değişikliğin anlamlı bir adım olduğunu düşünmeyin.

Talim Terbiye eskiden olduğu gibi Bakanlığın karar ve danışma organı değil. Artık orası sadece ders kitaplarının bilimsellikten arındırılarak dine uygunluğunun sağlandığı bir yer. Bunun için başkanın kim olduğunun bir önemi yok. Kişileri değiştirerek eski kişiliğine kavuşturulması imkansız.

Ziya Selçuk'un kimi atama ve görevlendirmelerine dincilerin verdiği tepki (bir süredir de Servet Özdemir'in bir projeye ücretli danışman olarak görevlendirilmesi üzerine Ziya Selçuk'a veryansın ediyorlar), kurumların işleyişindeki olası sapmayla ilgili değil. Bakanın öyle bir niyette olmadığının farkındalar. Onlarınki tamamen ekmek, nema kavgası. Aç gözlülüklerinin nedeni ömürlerinin iktidarın ömrüne bağlı olduğunu bilmelerinden kaynaklanıyor. Bir davası yok bunların, kafalarında sadece talan, vur-kaç var.