Kabine amiri Binali Yıldırım, geçenlerde gazete ve televizyonların genel yayın yönetmenlerini iftarda ağırladı. Erdoğan’dan fırsat ve yer kalsa birkaç manşet çıkacak haber verdi. Ama benim aklımda, kala kala şu sözleri kaldı:

“İş basın mensubu, gazeteci olunca tabii daha egzotik oluyor.”

Yıldırım, hapisteki gazetecilere.. Ve özellikle Almanya’nın yakın takibe aldığı Deniz Yücel meselesine dair soruları yanıtlıyordu. Bu ifadeye yanıt derseniz!! Egzotik derken neyi kastettiğini anlarsanız!!

Sahiden de, ne kastetmiş olabilirdi Yıldırım?

Sözün gelişinden gidişine bakınca “cezaevindekiler gazeteciyse daha dikkat çekici oluyor” demek istediği anlaşılıyor. Yani, dilimize (aslında yanlış biçimde) “dikkat / ilgi çekici” diye geçen EGZANTRİK demeye çalışıyor.

Oysa beyni, ona bir oyun oynuyor. Kelime dağarcığından “tuhaf / yabancı” anlamındaki egzotik kelimesini seçiveriyor. Doğrusunu isterseniz, bu beyin / dil sürçmesiyle (elbette istemeden) maksadını açığa vuruveriyor.

Nedir o?

EGZOTİK, yüzyıllar önce Batılıların yakın / orta / uzak doğuya dair korkularından kaynaklanıp ortaya çıkmış bir tanım. Hiç bilmedikleri adetler, dinler, diller, insanlar, giysiler.. Yani çok uzak, çok yabancı, çok tuhaf, hatta ürkütücü bir dünya.. Bu duygular toplanmış, Fransızca da egzotik sözcüğüne sığmış.

Gazetecilerin içerde olmasıyla ilgisi olmayan bir ifade yani. Ama, dedim ya! Beyin/ dil sürçmesiyle ifade, tam da Türkiye’deki duruma uymuş.

Batılıların.. Daha doğru bir ifadeyle çağdaş herhangi bir ülkenin, toplumun, insanın kavrayamayacağı bir hal yaşıyoruz. Tuhaf, ürkütücü, günümüzden çağlar kadar uzak!

İki yazısı, bir tweeti yüzünden gazetecilere terörist, casus muamelesi yapılıyor. Meslek hayatı boyunca Gülen Cemaati ile mücadele etmiş gazeteciler, telefonlarında bir Bylock kullanıcısının adı kayıtlı diye FETÖCÜ oluyor. Cumhuriyet gazetesi yöneticileri “gazetenin çizgisini değiştirmekle” suçlanıyor.

Sahiden de egzotik bir durum, anlayacağınız!

İktidarın her eylemi, her adımı kadar egzotik!

•••

En son örnek, Katar.

Katar krizi, Türkiye’nin ne kadar tuhaf, yabancı, ürkütücü bir dış politika izlediğini ortaya koydu.

Bu ülkenin gençlerinin Suriye topraklarında öldürüldüğü yetmedi... Şimdi Katar’a gönderilecekmiş. Katar, “Türkiye askeri bizi kurtaracak” diye bayram yapıyormuş.

Durun bir dakika! Biz (yani egzotik iktidarımız) Sünni blok için yola çıkmamış mıydı? Suudi Arabistan’la ortaklaşa İslam Ordusu falan kurulmuyor muydu? Hani daha dün, Beyaz Saray’da ABD ile canciğer kuzu sarması pozları verilmemiş miydi? Yine daha dün, İran’a çemkirmemiş miydik?

Şimdi küçücük Katar için her şeyi yıkıp, yerine yeni bir dünya mı kuruyorduk? Hatta, bunun için savaşı bile göze alacak hale mi gelmiştik?

Söz konusu Katar olunca, anlaşılan bütün bunlar geçerli.

•••

Peki, Katar’ın özelliği ne?

Yani Erdoğan ailesinin Katar Emiri ile pek yakın ilişkisinin dışında, ne gibi bir önemi var?

Yanıtı, muhtemelen vaktiyle Katar ilişkilerine de, dış politikadaki “inceliklere” de tanık olmuş bir köşeci veriyor: Akif Beki.

Aydın Doğan ne kadar farkında, bilmiyorum. Ama Akif Beki, egzotik iktidarımız gibi Katar’ı savunuyor. Savunurken de, gerekçeyi açık ediyor. Yazısında hep İHVAN diye ansa da, dünyanın MÜSLÜMAN KARDEŞLER diye bildiği örgüte sahip çıkıyor. İktidar açısından anlam ve önemini anlatıyor:

“Amaç, Katar’ı uslandırmak. Filistin ve Mısır’a zarar verdiği için, Hamas ve İhvan politikalarının değişmesi gerekiyormuş. Bunu başka türlü anlatamadıkları için çökmüşler üstüne.

Katar’a en yakın bölgesel politikayı kim izliyor? Türkiye.

Katar’la paslaşma içinde, Hamas ve İhvan’la en sıkı dayanışmayı kim sergiliyor? Türkiye.

Suriye’de, Katar’la birlikte kim hareket ediyor? Yine Türkiye.

Bu durumda sıranın bize gelmeyeceğinden nasıl mı emin olabiliriz?

Trump; güya teröre ve radikal ideolojilere finans desteğini kurutsunlar diye Suudilere yol verirken.... Radikallikte Vahhabilikle selefiliğin eline Müslüman Kardeşler’in su bile dökemeyeceğini bilmez mi?”

•••

Hüsnü Mahalli, Halk TV’deki MANİKİ DÜNYA programında az mı anlatmıştı. Müslüman Kardeşler, önce Mısır’dan kovuldu.. Geçen yıl da Katar’dan. Kendilerine kucak açan tek ülke de Türkiye oldu. Müslüman Kardeşler karargâhı İstanbul’a taşındı. Küresel eylem planlarını tartıştıkları toplantıları İstanbul’da yaptı.

Katar, onları topraklarından göndermek zorunda kalmıştı. Ama bilindiği kadarıyla finans desteğini kesmemişti. Türkiye-Katar ikilisi, Müslüman Kardeşler (İHVAN) örgütü için el ele vermişti.

Şaşıracak bir durum yok.

İnsanlar, hatta medyamız unutsa da arşiv unutmuyor.

İşte BirGün arşivinden bir alıntı:

“AKP’nin İhvan ile yakın ilişkileri, Türkiye’de iktidara gelmelerinden çok daha önceye dayanıyor. Öyle ki, Recep Tayyip Erdoğan, 1970’li yıllarda Müslüman Kardeşler’in uluslararası gençlik örgütü olan Dünya Müslüman Gençlik Teşkilatı’nın (WAMY) üyesiydi. Erdoğan, bu örgütün Suudi Arabistan’daki zirvesine de katılmıştı. AKP’nin 2005 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla kurduğu İslam Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları Birliği’ne WAMY’nin yanı sıra Türkiye’den MÜSİAD ve İHH gibi örgütler de üye olmuştu. AKP’nin İhvan ile ilişkisi o derece yakın ki, siyaset bilimci Fikret Başkaya, AKP’yi “Müslüman Kardeşler’in Türkiye versiyonu” olarak tanımlıyor.”

Ne kadar egzotik bir durum, değil mi!