Suç örgütleri en zor dağılan örgütlerdir, denir. Doğrudur da. Zor dağılırlar ama dağılırlar… AKP’nin bir zayıflama, gerileme, çözülme sürecine girdiği artık gizlenemiyor. Oradaki dağılma görüntüsü, içinden çıkacak yeni partilerle birlikte daha da netleşecek.   Erdoğan’ın o eski dokunulmaz halinden de eser yok şimdi. Kendisine televizyonlarda övgüler düzenler pişmanlık ifade etmeye başladılar ve parti içinden eleştiri […]

Suç örgütleri en zor dağılan örgütlerdir, denir. Doğrudur da. Zor dağılırlar ama dağılırlar…

AKP’nin bir zayıflama, gerileme, çözülme sürecine girdiği artık gizlenemiyor. Oradaki dağılma görüntüsü, içinden çıkacak yeni partilerle birlikte daha da netleşecek.  

Erdoğan’ın o eski dokunulmaz halinden de eser yok şimdi. Kendisine televizyonlarda övgüler düzenler pişmanlık ifade etmeye başladılar ve parti içinden eleştiri oklarını ona yöneltme cesareti gösterenler çıkıyor. 

İlla da dış destek… AKP’yi ve Erdoğan’ı, başta reformcu bir muhafazakâr-demokrat ilan ederek gücünün zirvesine taşıyan ve izlediği neo-liberal ekonomik politikalarla testileri doldukça desteğini de artıran küresel güç odakları, şimdi ne yapacağı kestirilemez ve güvenilmez buldukları Erdoğan’dan uzaklaşıyorlar. 

Erdoğan bu yeni durumda, bir yandan Putin’e yaslanıp öte yandan da Trump’a tutunarak ip üstünde durmaya çalışırken, onun bu halini “anti-emperyalizm” sayıp destekleyenler de var.  

Bu grubu kendilerinden başka ciddiye alan pek olmasa da, AKP’nin içinden çıkıp yeni parti kuracakları önemseyip oraya umut bağlayanlar hiç de az değil. 

Davutoğlu o kadar değilse de, Gül-Babacan ikilisinin, gerek dış politikada gerekse de ekonomide izledikleri çizgi ve geçmişte yaptıklarıyla küresel güç odakları tarafından güvence olarak görüldükleri söylenebilir. 

Korkut (Boratav) Hoca, BirGün Pazar’daki söyleşisinde, AKP alternatif olmaktan çıkarken, “… güç odakları için ehven seçenek, liberal ve ılımlı İslamcı bir büyük koalisyondur. ‘Liberal’ kanadı, bugünkü siyaset haritasında CHP yönetimi ve İyi Parti temsil eder. Ilımlı İslamcılığı ise ekonomik sicili finans kapital tarafından; siyasi sicili de AB ve ABD tarafından onaylanmış olan Abdullah Gül’ün ve Ali Babacan’ın temsil ettiği AKP kanadı üstlenir.”, diyordu. 

Kuşkusuz, AKP’nin çözülmesi, tek adam rejiminin artık savunulamaz hale gelmesi ve parlamenter demokrasiye dönüş arayışlarının güçlenmesi olumlu gelişmeler. Kimilerinin çoktan İslamcı faşist, kimilerinin de İslamcı faşizme gidiş olarak tanımladıkları mevcut tek adam rejimini durdurmak; hakkın, hukukun, adaletin garanti altına alınması asla küçümsenemez. 

Ancak, “güç odakları için ehven seçenek”in peşine takılmak sol için bir seçenek olamayacağı gibi, 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinin memlekete yaydığı umut iklimini darmadağın etmekten başka bir işe de yaramaz. O yolun sonu, en iyi olasılıkla büyük umutları derleyerek iktidar olan Syriza’nın ya da muazzam oy patlaması yapan Podemos’un yaşattıkları düş kırıklıkları olur.   

Sol muhalefet için neye karşı olduğunu söylemenin zamanı geçti, artık neden yana olduğunu netleştirmenin, dahası yapıp göstermenin zamanıdır. 

Kimi CHP’li belediyeler icraatlarının 100. gününde yaptıklarını paylaşıyor, hükümetin muhalif belediyeleri çalıştırmamak için elinden geleni ardına koymadığı koşullarda kimileri yaptıklarını ve yapmayı planladıkları “devrim” olarak tanımlıyor. 

Korku duvarlarının aşıldığı, umudun yeni bir bahara göz kırptığı bugünlerde sol için asıl olan bir karşı-hegemonyanın inşasıdır. Ütopyanın peşinden koşmaktır. Bugünden düşlerdeki bir başka dünyanın nüvelerini oluşturan yeni toplumsal ilişkiler kurmaktır. 

Mümkün olduğuna inandığımız ve olması için çabaladığımız “bir başka dünya” ne eskinin yıkıldığı bir “devrim”le bugünden yarına kuruluyor, ne de güç odaklarının ehveni olan reformlarla… Onu mümkün kılan şimdiden ona dair örnekler yaratmaktan; mevcut sistem yanında yeni kurumlar, yeni ilişkiler ve yeni dayanışma ağları kurmaktan geçiyor. 

Solun ehven seçeneği ancak bu olabilir.