Milli Eğitim Bakanlığı, bugün 3 milyon 510 bin olan ek ders ücreti

Milli Eğitim Bakanlığı, bugün 3 milyon 510 bin olan ek ders ücretini, 10 milyon liraya çıkarmak istiyor. Anlaşılan Hüseyin Çelik, ''Ben elimizden geleni yaptım'' mesajı vermeye çalı şıyor. Bu rakamın Maliye'nin vetosunu yiyeceği kesin. Herhalde 5 milyon lira gibi bir rakamda anlaşılır. Fakat Çelik bu işi becerebilirse, biz seve seve buradan yanılgımızı kabul ederiz.

Gelin bu yazıda, öğretmenlerin durumları nın düzeltilmesi denilince ilk akla gelen ''ek ders ücreti'' sistemiyle ilgili beyin fırtınası yapalım. Önce son söyleyeceğimi baştan belirteyim: Ek ders ücretleri kaldırılmalı. Bunun nedenlerini şöyle sıralayabiliriz:

* Sanılıyor ki bakanlıkta ek ders ücretini yalnızca öğretmenler alıyor. Şefinden müsteşarına kadar her yönetici aylık tam ek ders ücreti alır. Bazı birimlerde ise bu ücret, yüzde 25 daha fazla ödenir. Bu insanlar derse girmedikleri halde ''ders mahiyetinde yönetim görevi yaptıkları'' gerekçesiyle ek ders ücreti alırlar. Bu şekliyle ek ders ücreti uygulaması yönetim basamakları ndakini ödüllendiren bir sistemdir. Şu anda ayda 60 saat ek ders ücreti karşılığı 210 milyon alan müsteşar, ek ders ücreti 10 milyona çıkarıldığında 630 milyon lira alacaktır.

* Ek ders ücreti uygulaması, okul yöneticilerinin öğretmenler üzerinde ekonomik baskı kurmasının en önemli aracı olarak kullanılıyor. Genellikle ek dersler sınıf öğretmenleri açısından sorunsuz bir uygulama. Oysa branş öğretmenleri için aynı durum geçerli değil. Ek ders dağıtımını okul müdürü veya yardımcısı yapar. Okul müdürü kendisiyle iyi geçinenlere ek ders verirken, diğer öğretmenlere vermeyebiliyor. İtiraz edildiğinde ek ders verdiği öğretmeni daha başarılı bulduğunu ve takdir yetkisini kullandığını söylemekten çekinmiyor.

* Bazı branş öğretmenleri ek ders ücretlerinden yararlanamıyor. Öğrenci sayısının az olduğu bir okulda, eğer ders sayısı az olan bir dersin öğretmeniyseniz ücret alamazsınız. Sizin cezanız, böyle bir okulda olmaktır.

* Ek ders ücreti, öğretmenler arasında ücret eşitsizliği yaratıyor. Beden Eğitimi veya İngilizce öğretmeniyseniz derse hazırlık adı altında ek ücret alırsınız. Oysa bütün öğretmenler derse hazırlık yaparlar. Eğer meslek liselerinde atölye şefiyseniz aylık tam ücret alırsınız. Ama aynı atölyede öğretmenseniz, ki atölye şefinden farklı çalışmazsınız, siz alamazsınız.

* Görevlendirmeler okul müdürlerinin silahı olarak kullanılabiliyor. İlçe Milli Eğitim Müdürü de benzer bir ayrı mı bu ücreti kendi taraftarına vermek için yapabiliyor. Örneğin istemediği bir öğretmeni ehliyet sınavlarında görevlendirmeyebilir.

* Ek ders ücreti alabilmek için birçok okulda bazı branşlarda öğretmen olmadığı halde yöneticiler, okulları için öğretmen ihtiyacı belirtmeyerek öğretmen açığını gizliyorlar. Öğretmen ihtiyacını 15 saat üzerinden değil, 30 saat üzerinden belirleyerek de bunu yapabiliyorlar.

‘FAZLA MESAİ’YE GEÇİLMELİ
Sonuç olarak, ek ders ücreti kaldırılarak, diğer kamu çalışanlarında olduğu gibi fazla mesai ücretine dönülmeli. Şu anki uygulamada olduğu gibi öğretmenler için mesai ücreti, 1 saat üzerinden değil bir ders saati üzerinden ödenmeli. AB ülkelerinde öğretmenlerin eline geçen ücret yılda ortalama 30 bin dolar. Her şeyden önce Türkiye öğretmenleri de insanca yaşayabilecekleri maaşa kavuşturulmalı ve sistem gerçekten öğretmenlik yapanlara dönük işletilmeli.

Bir çınarın anısı

Öğretmenler Günü için mesleğin emektarları yla konuşurken, 19 yıl çeşitli illerde milli eğitim müdürlüğünün ardından senatörlük görevini üstlenen Hüseyin Atmaca'dan bir anı dinledik. Nereden nereye geldiğimiz, ya da ne kadar ilerleyip ne kadar yerinde saydığımızı göstermesi açısından Atmaca'nın ilginç anısını onun sözleriyle size de aktarıyorum:

''1947'de iki yıllık öğretmenken Hakkâri'ye il milli eğitim müdürü oldum. Hakkâri'de köylerle birlikte 17 okul vardı. Hilal Köyü, Hakkâri'nin büyük köylerinden biri. Yaya iki günde gittim. Okul, toprak damlı, yarısı kağıtla kaplanmış yarı sı kırık camlı bir bina. İçerisi rakı kokuyor. Öğretmen yarı Türkçe, yarı Kürtçe ders yapıyor. Tek öğretmen. Hiç müdahale etmedim. Yoruldu herhalde, 'Haydi çocuklar teneffüse' dedi bir süre sonra. Çocuklar Kürtçe bağırarak dışarı çıktılar.

Öğretmene pencerenin önündeki şişeyi gösterdim. Yanında bir avuç kavrulmuş nohut. 'Rakı' dedi, 'Yanındakini bilmez misin, bu Atatürk'ün mezesidir. Burada leblebi yok, nohudu kavuruyoruz.' 'E hoca' dedim, 'Bu sınıfa girer mi, bu zıkkımı evinde içsen olmaz mı?' Öğretmen bana şöyle bir baktı ve 'Eğer sen benim yerinde olsan çocuklarla beraber içersin' dedi. 'Nedir hocam derdin' dedim. Anlattı: '17 senedir bu köydeyim. 17 senedir bu maaşı alıyorum. Derecem hiç artmadı. Bu gördüklerin içinde benim çocuklarım da var. Çalışmaya başladıktan 3 yıl sonra nakil istedim, sonra yine defalarca başvuruda bulundum, fakat hiç yanıt alamadı m. Sonra da bıraktım, hiç başvurmaz oldum, artık bu köyden biriyim.' Öğretmene 'gel otur' dedim. 'Seninle bir mukabele yapacağım, seni terfi ettireceğim, istediğin yere nakil ettireceğim.' Diyarbakır'ı istedi. 17 yıldır derecesi yükselmediğ i için ancak bir derece yükseltebildik. Maaşı da 20 liradan 25 liraya çıktı.''

Öğretmenler Günü kutlu olsun…