Şimdi “gerçek gazetecilik” ekmek üzerine yazmayı gerektiriyor. Ekmek kuyruklarını görmeyi!

BirGün’ün dünkü “Erdoğan’ı korkutan ucuz ekmek sırası” manşeti, memlekete dair en derin teorik tahlilleri gölgede bırakır. “Bir liranın hesabını yaparak ekmek kuyruğuna giren vatandaşın derdine çare olamayacağını bilen iktidar, çözümü yükselen talepleri bastırmakta arıyor.

Son MGK’da, alışılmadık bir şekilde, “Türkiye’nin … ekonomi politikalarını hayata geçirme sürecinde karşılaştığı ve karşılaşabileceği sınamalar ile tehditler”in değerlendirilmiş olmasının ardında da o arayış var.

TİP’in, yazarlarımızdan Bahadır Özgür, Timur Soykan ile Ertuğrul Mavioğlu, Hakkı Özdal ve Ahmet Şık’ın imzasını taşıyan, Sedat Peker’in itiraf ve iddialarını araştırma raporu DUVAR ismiyle kitaplaştırıldı. Kapakta “Bu kitap o tuğla çekilsin diye yazıldı” denilmiş.

Duvardan bir tuğla çekebilecekler belli; gazeteciler, savcılar… Ucuz ekmek kuyrukları korkutur, çünkü o kuyruktakiler, bıçak kemiğe dayandığında, tuğla çekmekle kalmaz tekme atarlar duvara!

İki kuyruk tanımı yapıyordu ya Erdoğan; CHP dönemine rastlayan “yokluklar kuyruğu” ve kendi dönemlerinin “bereket/varlık kuyruğu.” Sokakta yoksulluktan söz edenlere, “çıkar cebindeki telefonu” buyurarak, “Ben şu yaşımdayım; yağ, tüp, benzin kuyruklarını gördüm.” diyenlerden “ekmek kuyruğu” duymadık henüz.

Yaşadıkları ağır kriz dönemlerinde dikkatlerini çekmedi belki, şimdi de okudukları gazetelerde izledikleri televizyonlarda yok zaten!

19 yıldır iktidarız. Bu sürede adeta sessiz devrim yaşandı” hikayelerini anlatıyorlar hala, ama o “devrim”in ekmek kuyruklarında homurdanan sesi patladı patlayacak.

19 yıl önce, iktidara gelirken, “Ben bir kral değilim! Ben kuru ekmek yiyen Kureyşli bir kadının oğluyum.” diyen Hz. Muhammed’e referans veriyorlardı. Haydi, şimdi gelip ekmek kuyruklarına anlatsınlar ne yediklerini!

Toprağı işleyen ekmeği dişler” bilirdik ama öyle tarım politikaları izlendi ki yıllarca, yere düşen ekmeği öpüp başına götüren insanlar da kalmadı. Kalmadı, çünkü o kuyruklardaki insanların mahallelerinde yere ekmek düşmüyor!

Sanço Panço, Don Kişot’un bir yerinde, “Bütün acılar azalır, yeter ki ekmeğin olsun” der. İşte şimdi; gazetecilik de, siyaset de, insaniyet de ekmek kuyruklarında çoğalan acının izini sürmeyi gerektiriyor!

O izi sürdüğümüzde, hukuksuzluğu, adaletsizliği, talimatla karar veren ve talimatla soruşturmalar açan yargıyı, kurmaca iddianamelerle cezaevlerinde çürütülenleri de göreceğiz. O kuyruklar, üzerinden 350 yıldan fazla zaman geçmesine rağmen, ABD’nin kurucusu Benjamin Franklin’in “Hukukun olmadığı yerde ekmek de olmaz” sözünün doğrulanması aynı zamanda.

Ekmek pahalı, emek ucuzdu” demişti Tolstoy; 1800’lerin Rusya’sından bakıp 2000’lerin ekmek kuyruklu Türkiye’sini görmüş gibi!

14 yaşımdayken karnımı doyurmak için bir parça ekmek çaldığımda beni zindana attılar ve orada tam 6 ay bedava ekmek verdiler.” diyen V. Hugo’nun “Sefiller”ine adaleti ve ekmeği cezaevlerinde sunan 1800’ler Fransa’sı gibi mi olduk ne?

Troçki’nin; “Çalışmayana ekmek yok diyen eski prensibin yerini artık, boyun eğmeyene ekmek yok prensibi almıştır” saptamasını çoktan gerçek oldu, o kesin!

Ekmek kuyruklarına sormak gerek; “Dünyada öyle aç insanlar var ki, tanrı onlara ancak ekmek suretinde görünebilir” diyen Gandi gibi mi düşünüyorlar?

Tanrı hangi surette görünür bilemiyorum, ancak şimdi en mübarek mücadelenin kuyruklardaki insanların ekmek kavgalarında verilebileceğini biliyorum. Ve o kavganın kazanılacağını da!

Elbet güzel günlerimiz de olacak. Bir taze ekmek gibi sıcak.”*

*Turgut Uyar