Türkiye Çevresel Performans Endeksi’nde 172. sırada, ‘ekosistem canlılığı’nda 176. sırada, ‘iklim değişikliği azaltılması’nda 166. sırada yer almakta, 10 yıllık değişim trendi ise olumsuz yönde seyir izlemektedir.

Ekolojik Yıkımın İktidarı “AKP”
Fotoğraf: Arşiv

Selahattin Beyaz

1999 yılı Aralık ayında IMF ile yapılan stand-by anlaşması, 2000 ve 2001 yıllarındaki krizleri ortaya çıkarmış, krizin faturası yine emekçilere yüklenmişti. İthal Bakan Kemal Derviş tarafından modellenen “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” kargaşaya dönüşmüş, Krizlerde 740 bin emekçi işini kaybetmiş, çok sayıda işyeri kapanmış, faizler yüzde 7 bin 500’e çıkarak tarihi rekorlar kırmıştı. TÜSİAD, TOBB, TESK, MÜSİAD gibi sermayenin sözcüleri; kamunun ekonomiye müdahale etmediği yeni bir düzene geçilmesi yönünde baskılarını artırırken bu koşullarda yapılan 3 Kasım 2002 seçimlerinde 18 siyasi partiden yalnızca AKP ve CHP yüzde 10’luk ülke barajını aşarak TBMM’de yer alabildi. AKP; milli burjuvazinin temsilcisi gibi görünse de, T. Özal’ın mimarı olduğu 24 Ocak 1980 kararları ve ANAP iktidarları ile başlayan Neoliberal ekonomik politikaların en radikal, en pervasız iktidarı haline geldi.

İktidarının ilk yıllarında hızlıca kamu tesislerinin satışına yönelen AKP, 2002-2021 yılları arasında kamu tesislerinin 273 adedinin satışından 63 milyar Ddolar gelir elde ederek iktidarının finansmanını sağladı.

AKP iktidarının ilk yıllarında; çevre, turizm, maden, imar, kentsel dönüşüm, orman, kıyılar gibi birçok konuda yasal düzenleme yapıldı. Bu düzenlemelerde “sürdürülebilir kalkınma “ ve “kullanan-kirleten öder” modeli ile sermayeye kirletme imtiyazı verilirken, iktidarın “Ekonomik kalkınmayı ve doğal kaynaklardan herkesin adil biçimde yararlanmasını sağlayacak çevre yönetim sistemleri oluşturacağız” yaklaşımı ile doğal alanlar ve kaynaklar sermayenin sınırsız kullanımına açıldı.

Enerji tesisleri, otoyollar, havalimanları, madencilik gibi yatırım projeleri doğal yaşam alanlarında ekolojik yıkıma neden olurken, yaşam alanları savunucularının protestoları iktidarı rahatsız etmeye başladı. 23 Ağustos 2008 tarihinde dönemin başbakanı R.T. Erdoğan Rize’nin Güneysu İlçesi’nde, hidroelektrik santralların (HES) yapılmasına karşı çıkan çevrecileri eleştirirken “Ben çevrecinin daniskasıyım,” “Asıl çevreci benim”, “Nasıl ağaçlar diktim İstanbul’a, İstanbul nasıl ağaçlandı bunu orada yaşayanlar çok iyi bilir”, “İnsanoğluna su götürüyoruz kardeşim. Bir şeyler sökülecek tabi. Dağları deldik, tüneller yaptık, bu tünellerden su getiriyoruz”, “Ama 800 bin fidan diktik Istranca’ya. Bu adımları attık, yapılanları görmüyorlar. Dürüst olacaksın, samimi olacaksın” diyordu.

İlerleyen yıllarda ise “çevreci” protestolara karşı iktidar çok sert tavır almaya başladı. 31 Mayıs 2011 tarihinde; seçim mitingi için gittiği Hopa’da; hidroelektrik santrallara karşı yapılmak istenen basın açıklamasında polis halka çok sert müdahale etti. Polisin biber gazı müdahalesi ile hayatını kaybeden Metin Lokumcu için “Tabii bu arada bir tanesi de kalp krizi geçirerek, kimliğini bilmiyorum, üzerinde durmaya da gereğini duymuyorum kalp krizi sonucu ölmüş” diyen R.T. Erdoğan, faşizmin gerçek yüzünü ortaya koydu.

Hem neoliberal sermaye temsilcisi hem de “en çevreci” olmanın çelişkisini bile kavramaktan uzak iktidarın başbakanı R.T. Erdoğan “çevreci ödüller” alma törenlerini de ihmal etmedi elbette. 2013 yılı Mayıs başında, iktidarın en nemli destekçisi cemaatin okullarından, Fatih Koleji tarafından, Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen “Uluslararası Çevre Proje Olimpiyatı”nda (INEPO) komite, Başbakan R.T.Erdoğan’ı İstanbul’da “iki dev şehir ormanı projesi” ile “Yılın Çevreci Lideri” seçildi.

Bu ödül töreninden kısa bir süre sonra 27 Mayıs 2013 tarihinde, mahkeme ve kurul kararlarına rağmen, Taksim Gezi Parkı’nda, AKP’nin Topçu Kışlası ve Taksim Yayalaştırma Projesi ısrarı; Türkiye tarihinin en büyük halk hareketi “Taksim Gezi Parkı Direnişi’ne” dönüştü. Direniş sırasında polis şiddeti sonucu 10’u aşkın kişi katledilirken, 36 kişi gözünü kaybetti, binlerce kişi yaralandı. Gezi davasında yargılanan Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman, Can Atalay, Mine Özerden, Çiğdem Mater, Hakan Altınay ve Yiğit Ekmekçi “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım etmek” suçlamasıyla 18’er yıl hapis cezasına mahkûm edildi, 2022 Nisan ayında tutuklanarak cezaevine konuldular.

Aynı yıl içinde İstanbul’da 3’üncü köprü, Kuzey Marmara Otoyolu projeleri ile “Kamu-Özel İşbirliği” adı altında 31 adet ekolojik yıkım projesine başlandı.
Kamu-Özel İşbirliği (KÖİ) ile yapılan 262 adet projenin 100 adedi enerji tesisleri, 43 adedi karayolu, 20 adedi havalimanı, 8 adedi madencilik, 24 adedi liman tesislerinden meydana gelmekteydi. KÖİ projelerinin tamamı doğal yaşam alanlarında çok önemli yıkımlar meydana getirdi, doğal kaynaklar AKP iktidarında sermayenin projeleri tarafından yağmalandı, yağmalanmaya devam ediyor.

“KÖİ projeleri, Anayasa gereği, devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yer altı ve yerüstü kaynaklarının, madenlerin, akarsuların, göllerin, denizlerin, kıyıların, dağların ve benzeri kamusal mülkün, esas sahipliğinin saklı kalarak özel sektöre kullandırılması esasına dayanıyor.” (Kamu-Özel İşbirliği Projelerinde Büyüyen Sorunlar-Mimarlık Dergisi)

Yale Üniversitesi Veriye Dayalı Çevresel Çözümler Grubu, 2006 yılından itibaren iki yılda bir ülkelerin çevresel durumlarını inceleyerek “Çevresel Performans Endeksi (Enviromental Performance Index (EPI))” yayımlamaktadır. Ekosistem Canlılığı ve Çevresel Sağlık olarak iki ana başlık toplamda 20 adet gösterge incelenerek skor belirlenmektedir.

2022 yılında yayımlaman verilerde, 180 ülkede inceleme yapılmış olup, Türkiye, Çevresel Performans Endeksi’nde 172’nci sırada, ‘ekosistem canlılığı’nda 176’ncı Sırada, ‘iklim değişikliği azaltılması’nda 166’ncı sırada yer almakta, 10 yıllık değişim trendi ise olumsuz yönde seyir izlemektedir. Bu veriler ülkelerin siyasi durumu ile karşılaştırılarak değerlendirme yapıldığında, Türkiye; ‘hukukun üstünlüğü’ sıralamasında Uganda ve Endonezya’nın altında; ‘şiddetin olmaması’ sıralamasında Kenya ve Çad’ın altında, ‘hesap verebilirlik’ sıralamasında Angola ve Moritanya’nın altında, ‘yolsuzluğun kontrolü’ sıralamasında Etiyopya ve Fas’ın altında yer almaktadır. Türkiye’nin siyasi yapısının, ekolojik yıkım projeleri ile aynı paralelde olduğu görülmektedir.

“Tek Adam Rejimine” dönüşen ve yirmi yılı aşkın süredir iktidar olan AKP; ülkenin, tarım alanlarında, orman alanlarında, su havzalarında, denizlerde, ırmak ve derelerde, maden sahalarında, kentin yaşam alanlarında yaptığı yağma ve talan projeleri ile geri dönüşü olmayan “ekolojik enkazlar” bırakmıştır. Yoksulluk ve işsizlikle mücadelenin yanında, yaşam alanlarını savunan emekçiler bu enkazların altından çıkarak yağma ve talan düzenine son vereceklerdir.