Dünya ekonomisi ABD Merkez Bankası Fed’in 16-17 Eylül toplantısındaki faiz kararına kilitlenmiş durumda. Fed yetkilileri, “bizim birinci önceliğimiz ABD ekonomisinin gerekleri” derken, giderek para politikasında uluslararası piyasalardaki gelişmelerin de dikkate alınmasına vurgu yapan bir söyleme çark ettiler.

Eylülde açıklanan veriler işsizliğin yüzde 5,1’e gerilediğini gösteriyor. Buna karşın tam zamanlı bir işte çalışmak istediği halde ancak kısmi zamanlı istihdam sağlayabilenler ve cesareti kırıldığı için emek piyasasının uzağında bulunanları eklediğimizde işsizlik oranı yüzde 10’u buluyor. Saatlik ücret artışları da, finansal kriz öncesi yüzde 4’lük temposundan yüzde 2,2’ye gerilemiş durumda. Enerji ve gıda dışarıda bırakılırsa yüzde 1,2’lik enflasyon oranı da Fed’in yüzde 2 hedefinin altında.

Büyüme 2015’in ikinci çeyreğinde yüzde 3.7’lik bir sıçrama gösterdiyse de, 2015 yılı ortalama büyüme beklentisi ancak yüzde 2,4.

Özetle, ABD ekonomisine ilişkin veriler çok parlak bir görüntü çizmese de, faizde bir normalleşme sürecine girilebileceğine, diğer bir ifadeyle faiz artışına işaret ediyor.

Gelgelelim, uluslararası finans kuruluşları Fed’in beklemesini öneriyor. Geçen hafta Dünya Bankası baş ekonomisti Kaushik Basu, eylül toplantısında olası bir faiz artışının “panik ve karmaşa” getireceğini iddia ederek, dünya ekonomisi istikrar kazanana kadar beklenilmesini önerdi. Bilindiği gibi IMF’nin görüşü de faiz kararının gelecek yıla ertelenmesi doğrultusunda.

Buna karşın, faiz artışı beklentisiyle sermaye çıkışlarıyla karşılaşan, ekonomileri durma noktasına gelen, döviz kurları baskı altına giren çevre ülkeleri merkez bankası başkanları ise, “bir an önce ne olacaksa olup bitsin” psikolojisine girdiler. Arka arkaya Endonezya, Meksika ve Hindistan’dan bu yönde çağrılar geldi.

Fed’in kararı ne yönde olursa olsun uluslararası piyasaların karışma olasılığı yüksek. Eğer eylülü pas geçerlerse, dünya ekonomisinin geleceğine ilişkin endişeleri paylaşmış olacak, bu da bir satış dalgası getirmesi olası. Aksine faizi artırırlarsa bu kez de, korkulanın gerçekleşmesi sonucu bir alt-üst oluş yaşanabilir. Her iki durum da, kapitalizmin 2008’de patlak veren krizi aşamadığının, henüz bir çözüm ortaya koyamadığının bir kez daha altını çizmiş olur.

Büyüme verisi olumlu mu?
Gelelim Türkiye ekonomisine; Perşembe günü açıklanan büyüme verisi, ekonominin 2015 yılının ikinci çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 3,8 arttığını ortaya koydu. GSYH bir önceki çeyreğe göre ise yüzde 1,3’lük kıpırdanma gösterdi.

Teknik ayrıntıların ötesinde yüzde 3,8’lik büyümenin sevinçle karşılanması, beklentilerin ötesinde bir performans olduğunun itirafı artık Türkiye’nin “yeni normal” büyüme iddiasının “yüzde 3” olduğunu gösteriyor. Yüzde 3’ü aşan her rakam davul zurnayla karşılanıyor.

Önce 2,3 olarak açıklanan ilk çeyrek büyümesi yüzde 2.5’e revize edilince, yılın ilk yarısındaki büyüme yüzde 3,1 oldu. Yılın ikinci yarısında siyasette yaşanan kaos ve döviz kurlarındaki son keskin sıçramayla yüzde 3 büyümenin bile mumla aranacağını görmek zor değil:

* Sanayi üretiminde yavaşlama gözleniyor, temmuz ayında yıllık artış ancak yüzde 1,5 oldu.
* Terör korkusu ve Rusya ekonomisinin daralması yaz ayları turizm gelirlerini çok olumsuz etkileyecek.
* TİM verileri ağustos ayında ihracatın geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 4,9 düştüğünü, yılın ilk sekiz aylık döneminde ise gerilemenin yüzde 8,9’a dayandığını gösterdi.
* Otomobil ve ticari araç satışlarının 2015’in ilk yarısında yüzde 50 civarında sıçradığı görülüyor. Bu ivme temmuz ve ağustosta da sürüyor. Böylesi bir patlama ancak, döviz kurlarında daha da büyük artış beklentisi sonucu alımların öne çekilmesiyle açıklanabilir. Dolayısıyla da yılın devamında talebin bıçak gibi kesilmesi beklenebilir.

Cari açık 45 milyar doların üzerinde
Büyüme ile aynı gün açıklanan temmuz ayı ödemeler dengesi verisi, cari işlemler açığının bir önceki yılın aynı ayına göre 768 milyon ABD doları artarak 3154 milyon ABD doları olarak gerçekleştiğini ortaya koydu. Böylelikle aylık cari işlemler açığı tekrar 45 milyar dolar sınırının üzerine çıktı. Orta Vadeli Programda (OVP) cari açık 46 milyar dolar olarak öngörülmüştü. Bu rakamın bir miktar altında bir gerçekleşme de mümkün. Ne var ki, ortalama 2,29TL dolar kuru varsayımıyla OVP’de GSMH 850 milyar dolar tahmin edilmişti. Böylelikle cari açığın GSMH’ye oranı yüzde 5,4’e inecekti. Şimdiden 3 TL’yi aşan doların bu seyriyle bu hedeflerin tutturulması bir yana, GSMH’nin yüzde 6’sı cari açık oranı bile hayal görünüyor.

Temmuz ayı cari açık rakamlarına bir göz atınca:
* Dış ticaret açığı 5755 milyon dolarla 2015’in en yüksek düzeyine ulaşıyor.
* Doğrudan yatırımlarda 2515 milyon dolarla büyük bir sıçrama gözleniyor. Bunun büyük ölçüde Garanti Bankası ve Tekstilbank’ta yabancıların hisse alımından kaynaklandığı biliniyor. Dolayısıyla üretimi ve istihdamı artırıcı bir yatırım söz konusu değil.
* Portföy yatırımlarında 2474 milyon dolar yabancı çıkışının ağustosta da sürdüğü biliniyor.
* Net hata noksanın 105 milyon dolar fazlayla “makul” düzeylere çekildiği, döviz rezervlerinde 2 milyar dolarlık artış kaydedildiği görülüyor.

Ekonomi cephesinde hiçbir hesabın tutmadığı ortada. Öyleyse, sınırlı da olsa bir düzelme için, 1 Kasım seçimlerinde RTE’nin başkanlık hesaplarının alt üst olması, ekonomi yönetiminin ehil ellere geçmesinden başka umudumuz yok.