Kasım ayının ilk haftasında kurların hızla yükselerek doların 8,50 ve avronun 10,10 seviyelerine çıkması ekonomi yönetiminde bir deprem yaşanmasına yol açtı. Hafta sonu uyandığımızda önce Merkez Bankası Başkanı Murat Uysal’ın görevden alınarak yerine Naci Ağbal’ın atandığı haberini aldık. Bu değişikliğin para politikası uygulamalarında etkisinin ne olabileceğini dahi analiz etme fırsatı bulamadan, Pazar akşamı Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın bakanlık görevinden “istifa” ettiği haberi gündeme düştü. Bu o kadar beklenmedik bir gelişmeydi ki; önce istifanın doğru olup olmadığı saatlerce anlaşılmaya çalışıldı.

Sonuçta istifa eden kişi sadece bir bakan değil aynı zamanda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı olan kişi idi. Aile bağları ile bağlı olan bir bakanın, Cumhurbaşkanının bilgisi dışında istifa etmiş olabileceği ne anlama geliyordu? Bu sadece ekonomik bir sonuç mu doğurur yoksa buna siyasi anlamlar da yüklemek gerekiyor muydu? Bütün hafta sonu bu tahminler ile geçti.

Pazartesi sabahı, erken saatlerde MB’nin yeni Başkanı Ağbal’ın yaptığı basın açıklamasından anlaşılıyordu ki, yeni Başkan, piyasada oluşan faiz artışı beklentisini karşılamak üzere, tam yetkilendirilmiş olarak görev getirilmiş. Açıklamada “fiyat istikrarının sağlanması için tüm araçların kullanılacağı” ifade ediliyordu. Cümlenin afili olması kafanızı karıştırmasın. Bu ifadenin tek bir anlamı vardı: faizler artırılacak. Bu açıklamanın da etkisiyle pazartesi günü kurlarda önemli bir geri çekilme yaşandı. Ardından Lütfi Elvan’ın yeni Hazine ve Maliye Bakanı olarak atandığı açıklandı.

Ama asıl etki Çarşamba günü Erdoğan’ın AKP grup toplantısında yaptığı konuşma ile belirgin hale geldi. Erdoğan açık bir biçimde yeni başkan ve yeni bakana gerekli adımları atmaları ve kararlarının arkasında duracağı açıklaması ile kurlardaki düşüş hızlandı. Bu yazının yazıldığı saatlerde dolar 7,80 seviyesine kadar gerilemişti.

MERKEZ FAİZİ NE KADAR ARTIRIR?

19 Kasımda Para Politikası Kurulu toplantısı sonrasında yapılması beklenen faiz artışı, aslında, tabelada yazılı olan politika faiz oranını mevcut durumda var olan ağırlıklı ortalama fonlama faiz oranına yükseltilmesi şeklinde olacaktır. Diğer bir ifade ile mevcut durum tabelaya yansıtılacaktır. Bu da aslında yeni bir durum olmayacaktır.

O zaman soralım; peki piyasalardaki bu coşku niye? Bunun yanıtını ben de bilmiyorum. Olmuş olan oldu denilince yeni bir şey olmamış oluyor.

Peki, piyasalarda son üç gündür yaşanan bütün gelişmelere bakarak Türkiye ekonomisinde “yeni bir dönemin” başladığını söyleyebilir miyiz? Hayır, söyleyemeyiz. Türkiye’nin mevcut ekonomik sorunları sadece faizleri bir miktar artırarak çözülemez. Çünkü sorun sadece faiz politikası ısrarından kaynaklanmıyor. Top yekûn yeni bir anlayışın hayata geçmesi gerekiyor. Burada sadece uygulanan ekonomik programdan bahsetmiyorum. Ülkenin yönetim modelinden başlayarak tüm alanlarda yeni politikaların hayata geçirilmesi gerekiyor.

Öncelikle parlamenter demokrasinin yeniden inşa edilmesi, denge, denetleme ve hesap verme süreçlerinin tesis edilmesi, hukukun üstünlüğü ve ifade özgürlüğünün teminat altına alınması, kurumsal yapılarının güçlendirilmesi ve kuralların tüm taraflar açısından bağlayıcı olmasının sağlanması gerekir.

Türkiye, önümüzdeki hafta yapılacak olan bir faiz artırımı ile mevcut ekonomik sorunları belki bir müddet daha ötelemiş olur ama onları çözmüş olmaz.

Yapılması gereken belli: yönetim modeli değişmeli. Gerisi şimdilik teferruattır.