Ekonomi tıkırında

Tarihin en süpersonik sunumunu geçtiğimiz hafta ağızlarımız birer karış açık izledik. Sunum bol terli ve şakacıklı geçti.

Ama nedense bakanımızın şakaları ‘adeta şakasına gülünmeyen adam’ şakaları gibi algılandı. Salonun ön sıralarını dolduran, bir aylık gelirleriyle hepimizi şaşkına çevirecek ekip ‘sıfır tepki’yle bakanı izliyordu.

Bakanımız neden nohut gibi o kadar terliyordu? Stres mi yoksa klimalar mı çalışmıyordu? Sanki ekonomi sunumu yerine Türüt Bey’in sahnesini izliyorduk. Haliyle ortam gergin, bakan konuştukça dolar çıldırıyordu. Al-sat yapan para babaları karlarına kar katıyor, yerli ve milli para birimimiz adeta Seda Harika Avcı’nın ‘Sürünüyorum’ parçasının video klibi gibi yerlerde sürünüyordu.

‘Yapısal reformlar, yapısal reformlar, neymiş bu yapısal reformlar?’ kısmı geldiğinde ise salonda bir sessizlik hakimdi. Görüp görebileceğimiz en basit ve anlamsız grafikler eşliğinde sunum ilerledikçe ilerliyordu. Bakanımız dönem ödevini geç tamamlayabilmiş bir öğrenci gibi lafları uzattıkça uzatıyor, neyin nasıl yapılacağından bahsetmeyip ısrarla ortaya karışık laflarla sunumu götürüyordu. O sırada ABD’de saatler sabah 05:35 gibi bir yerlerdeydi ki Amerika’nın çılgın projelerinin sahibi saçlı bir tivit attı. Saçlıyla dalga geçmeye gelmiyordu...

Saçlı da boş değil, o da ayrı bir vaka. Kötü Kore’yle ‘Benim düğmem daha büyük’ yarışına giren bir reyizden bahsediyoruz. Artık herkes delikanlı, herkes lazkopat gibi takılıyordu... E haliyle mekanın en ağır abisine atar yapınca, o da ‘Bana şekil yapan şeklin kralını görür’ hamlesiyle bizim piyasaları ısırmaya niyet etti...

Rahip mevzusunda iyice zora girmişiz zaten. Şimdi adamı salsan bir türlü, salmasan başka türlü. Çünkü daha birkaç gün önce ‘Yargımız bağımsızdır’ dedikten sonra, adamı aniden evine yollamış, ‘Ev hapsiyle’ sayısal prangalara bağlamıştık. Alsan alınmaz atsan atılmaz bir durum... Bakalım nasıl durulacak?

F 35 işi de kongredeki oylama sonucu yattı. Bakalım şimdi nasıl davranacağız? Hakkımız olanı alamadığımız gibi bir de adamların elinde stres topuna dönüşmüş gibiyiz. Ha bu arada ambargo falan filan diye atıp tutuyoruz ama adamlardan alacağımız bir sürü yolcu uçağı ihalesini de durduramıyoruz. Bir yandan tutumluluktan bahsederken, bir yandan da ısrarla yüzlerce odalık yeni saraycıklar kastırıyoruz. Tabii ki itibardan tasarruf olmaz. Gerekirse bardağı 5000 lira olsa bile o çayı içmemiz lazım sonuçta ama hadi yine çay içelim ama neden elde avuçta ne varsa hala inşaata ve betona gömüyoruz, onu da anlamak istiyoruz açıkçası.

Bir başka değerli yalnızlığımız ise döviz üzerinden ödeme garantisi verdiğimiz yollar ve köprüler... Ya biz bu kadar zengin miyiz de kendi zenginimize böyle kıyaklar yapıyoruz? Çalışarak kazandığımız maaşlarımız geçmediğimiz köprüler, kullanmadığımız tünellere gidiyor anlamış değilim. Bunlar yapılırken de mantıksızlıkları ve tutarsızlıkları ortadaydı. Şimdi maalesef maymunun çıplak yerleri iyice dikkat çekmeye başladı. Öyle boş bir poşet gibi ortada kalıverdik vatandaş olarak. Cebe girmeye çalışan para, elden cebe girene kadar uçup gidiyordu... Yazık, herkese yazık.

Milliyetçi partinin devletin kendisine verdiği yardımı da dolara akıttığı haberleri geldi. Milliyetçilik gibi milliyetçilik midir nedir bu bilemedim? Dolar en yükseldiğinde gelen ‘Biz bu birikimimizi TL’ye çeviriyoruz’ haberi bizleri mutlu etmek yerine, buruk bir his bırakıyordu.

Ayfon kıranlar, Dolar yakanlar, Amerikan tıraşı yapmayanlar yine eski dönemlerdeki şuursuz protestolarımızı arattı. Eskiden en azından Amerika’ya ya da İsrail’e kızdığımızda yerlere kola döker, Hollanda’ya kızdığımızda ise portakal bıçaklardık. Demin bir amca izledim, küfür ederek evinde Dolar yakıyor. Eşi de ‘Biriktirdiğim paralardı onlar, Allah senin cezanı vermesin’ diye isyan ediyordu. Amca sinirden salonu da yakmaya yeltendi bir ara.

Amerika akıllı olacak.