Bugünlerde herkesin aklındaki soru ekonominin nereye gittiği. Ege Üniversitesi’nden ekonomist Prof. Aydoğuş, Cumhuriyet’e laik, demokratik, sosyal niteliği yeniden kazandırılmadan ekonomik sorunların çözülemeyeceği görüşünde.

Ekonomi yönetimi çaresiz durumda

Namık ALKAN

Döviz kurlarındaki yükselmenin nereye kadar devam edeceği merak konusu olmaya devam ederken, ekonomi yönetiminin halka duyurduğu bir çözüm programı da bulunuyor. Yılbaşında 5,5 TL seviyesinde olan dolar kuru, ekim ayında 8 liranın kapısının çalmış durumda. Bu durumun nedenleri, sonuçları ve çözüm önerilerine ilişkin Ege Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Aydoğuş ile konuştuk.

Aydoğuş sorunun nedenini iflas eden neoliberal politikalara bağlıyor. Ekonominin “yüksek faiz-düşük kur” ile “düşük faiz-yüksek kur” politikaları arasında sıkıştığını söyleyen Aydoğuş, çareyi de Cumhuriyet'in son yıllarda büyük ölçüde zarar görmüş, laik, demokratik, sosyal kimliğinin güçlendirilmesinde görüyor.


Döviz kurlarındaki yükselişin sonuçlarına ilişkin Aydoğuş “Öncelikle döviz borçlusu şirketlerin bilançolarında yıkıcı kur zararları ortaya çıkacak. Ayrıca, bu dönemde özel kesimin döviz yükümlülükleri azalırken, devletin döviz yükümlülüklerinin hızla artışa geçmesi bütçe giderlerinde ciddi bir artışa yol açacak. Öte yandan, Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) projelerinde şirketlere döviz cinsinden verilen hasılat garantileri nedeniyle bütçeden yapılacak ödemelerin çığ gibi artması ve bütçe açığının daha da yükselmesi beklenir. TL ve döviz cinsinden tahvillerin faizlerdeki büyük artışlar bütçe açığını daha da büyütecektir. Bir yandan dış açık büyürken, bir yandan da bütçe açıkları olağanüstü boyutlara ulaşabilir” ifadelerini kullandı.

Bunun yanında kurlardaki artışın enflasyonu da tetikleyeceğine dikkat çeken Aydoğuş, “Daha açık bir ifadeyle, önümüzdeki aylarda enflasyon oranında büyük bir sıçrama olması kaçınılmaz. Bu ise faizlerin ve kurların yeniden artacağı anlamına gelir. Ekonomi kur artışı-enflasyon artışı-faiz artışı kısır döngüsüne girer. Ücret ve maaşların artış oranları yükselen enflasyon oranının çok gerisinde kalacağı için bu süreçten en büyük zararı emekçiler görecek. Bu, kişi başına gelirin üç yıldır gerilediği ve işsizlik dalgasının tusunamiye dönüştüğü bir ortamda yoksulluğun daha da derinleşmesi ve yaygınlaşması demektir” dedi.

Neoliberal model tıkandı

Sorunun temelinde neoliberal modelin yapısı olduğunu, modelin tıkandığını söyleyen Aydoğuş şunları kaydetti; İktidarın ısrarla sürdürmek istediği neo-liberal model tıkanmıştır. İnşaatla büyüme 2017’de patlayan konut balonu ile bitmiştir. Ekonomi yönetimi “düşük faiz-yüksek kur” ile “yüksek faiz-düşük kur” arasında gidip gelerek günü kurtarmaya çalışmaktadır. Eylül’ün son ve Ekim’in ilk günlerindeki haftada yabancıları 610 milyon dolar tutarında hisse ve devlet iç borç senedi satın almaları dikkat çekiyor. Bu sıcak para girişleri devam etmezse, yeni faiz indirimlerinin geleceği kesindir. TCMB yıl boyunca kurları baskılamak için piyasaya döviz verdiğinden, net rezervleri büyük ölçüde eridi, piyasaya vereceği dövizi kalmadı. TCMB’nin swap anlaşmalarıyla kısa vadeli olsa bile rezervleri artırma girişimleri devam edecektir. Faiz artırımı ve yüksek kurlar yabancı sermayenin en gözü kara kesiminin tekrar giriş yapmasını ve kurların gevşemesini sağlayabilir. Ancak bunun çok kısa ömürlü olacağı muhakkaktır”.

İlk adım hukuk düzenini tesis etmek

Son günlerin en gözde sorusu “ne yapmalı”. Bu konuya ilişkin Aydoğuş da bir çok uzman gibi sıradan ekponomik tedbirlerle krizin aşılamayacağı görüşünde.

Öte yandan ilk adımın ne olması gerektiği sorusuna ise önce laik, demokratik, sosyal hukuk devletinin tesis edilmesi cevabını veren Aydoğuş'un konuya ilişkin yorumu şöyle;

“Yapılacak iş açıktır. Öncelikle, Cumhuriyet’e son yıllarda büyük ölçüde zedelenmiş olan demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti niteliklerinin yeniden kazandırılması gerekli koşuldur. İkinci olarak, artık tıkandığı ve sürdürülemezliği apaçık ortaya çıkmış olan neo-liberal büyüme anlayışı terk edilmelidir. Üçüncü olarak, tarım ve sanayiyi ayağa kaldıracak, cari açığı makul düzeye çekecek, sıcak paraya bağımlılığı ortadan kaldıracak, teknoloji geliştirmeyi hedefleyen, iyi planlanmış ve seçilmiş alanlarda uygulanacak bir kısmi ithal ikamesi programı tasarlanmalı, takvime bağlanmalı ve uygulamaya konmalıdır. Ticaret savaşlarının had safhaya ulaştığı bir uluslararası konjonktür bu bakımdan fırsatlar sunmaktadır. Öte yandan, IMF ile yapılacak bir stand by anlaşması ile düşük faizli dış kaynak sağlanması da bir çözüm oluşturur elbette. Ancak bu yolla sorun en iyi olasılıkla kısa vadede ve geçici olarak çözülmüş olur. Dış kaynak bağımlılığı ve borçlanma artarak devam edeceği için birkaç yıl içinde sorunun daha da büyümüş olarak yeniden karşımıza çıkacağı muhakkaktır”.