Geçtiğimiz hafta peşpeşe gelen verilerle Türkiye ekonomisinde hafif bir toparlanma havası hissediliyor. Ne var ki bu “filizlerin” tatminkâr bir büyümenin habercisi olduğunu söylemek zor. Hele Yeni Ekonomi Programı’nda (YEP) öngörülen yüzde 5’lik büyüme hedefinin tutturulması imkânsız görünüyor. Talepteki göreceli canlanmanın kaynağı, düşen faizlerin de etkisiyle, özellikle kamu bankaları kanalıyla bireysel kredilerde gözlemlenen tırmanma.

Mevduat bankalarının TL kredileri son 1 yılda 221 milyar TL artarken; bunun 84 milyar TL’si başta ihtiyaç kredileri tüketici kredilerinden, 21 milyar TL’si ise kredi kartlarından kaynaklanmış. Kredi kartlarını taksitlendirenlerin ve ihtiyaç kredisi kullananların çoğunlukla alt gelir grubu olduğu düşünülürse, faizlerin gerilemesi ve kredi koşullarının gevşemesiyle talepte geçici bir parlama gözlenmiş. Sade yurttaşların borç yükü artar, kredi limitleri zorlanırken, ülkedeki “finansallaşma” olgusu biraz daha derinleşmiş.

Peki, bu durumun devamı neden zor? Çünkü, yatırımlarda gözle görünür bir sıçrama söz konusu değil. Zaten YEP’te bile kamu yatırımlarının 2020’de yüzde 14 gerileyeceği tahmin ediliyor. Özel sektör yatırımları için de kaynak temininde sıkıntı yaşanacağı apaçık görülüyor. Durgun geçen 2019’un ardından şirketlerin iç kaynaklarla yatırımları finanse etmeleri olanaksız. Faizlerin zoraki indirilmesinin ise iç tasarrufları caydırması ve fonları banka dışı mecralara yönlendirmesi beklenebilir.

7 Şubat 2019 haftasında yurt içi yerleşiklerin TL mevduatlarının yılsonuna göre sadece yüzde 0,74 artması bu öngörüyü doğruluyor. Dünyada likidite durumunun en elverişli olduğu 2019 yılında bile toplam sermaye girişi ancak 3,4 milyar dolar olmuş. Son aylarda hız kesen yabancıların gayrimenkul alımlarını (4,8 milyar dolar) dışarıda bırakırsak, demek ki 2019’da net sermaye çıkışı yaşanmış. 2020’de ekonomiye dinamizm kazandıracak gürül gürül bir sermaye girişi yaşanacağını, buna bağlı olarak da büyüme motorunun ateşleneceğini umut etmek için sanırım aşırı iyimser olmak gerekiyor.

İsterseniz şimdi son açıklanan verileri kısa kısa değerlendirelim:

İşsizlik: Normalde işsizliğin artış gösterdiği kasım döneminde yüzde 13,3’lük açıklanan oran hafif bir iyileşmeye işaret ediyor. Mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranı da yüzde 0,3’lük bir azalışla yüzde 13,2 oldu. Bu gösterge aynı zamanda işsizlik trendini de yansıtır. Korkulan yüzde 15 oranından uzaklaşılsa da, yine de tam 4 milyon 300 bin yurttaşımızın işsiz olduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bu noktada YEP’teki yüzde 11,8’lik işsizlik düzeyini dahi yakalamanın uzağında bulunduğumuzu söyleyebiliriz.

Sanayi üretimi: Aralık ayı sanayi üretimi bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 8,6 arttı. İmalat sektörü endeksi ise yüzde 9,1’lik bir yükseliş gösterdi. Sanayiye ilişkin rakamların oynaklığını göz önüne alarak 2019’un son çeyreği istatistiğine bakınca, yüzde 5,5’lik bir üretim artışının gerçekleştiğini görüyoruz. Bu veri ekonominin bütünü için de 2019’un son çeyreğinde yüksek bir büyüme oranı gelmesi olasılığını güçlendiriyor. Gelgelelim, sanayi üretim endeksinin Aralık 2017’de 120 olduğunu hatırlarsak, en son açıklanan 117,8’in yüzde 1,9 daha düşük bir düzeye denk geldiğini görürüz. Yani 2 yıl öncesi henüz yakalanamamış durumda.

Konut satışları: 2020 Ocak ayında konut satışları bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 55,8 artarak 113 bin 615 oldu. Bu ilk bakışta çok çarpıcı bir yükseliş. Ne var ki rakamların ayrıntılarına girdiğimizde bu istatistiğin inşaat piyasasının canlanmasından çok, aşırı elverişli finansman koşullarından kaynaklandığını görüyoruz. Satışların 77 bin 500’ü ikinci el satış. Bu kulvarda ipotekli satışlar yüzde 712’lik rekor bir tempoda artarak 27 bin 800’ü bulmuş. İlk el satışlardaki artış ise yüzde 16,1’le makul bir düzeyde kalmış. İpotekli satışlar dışındaki türlere gelince, artmak bir yana dursun azalma gözlenmiş. Özetle kamu bankalarının kaynak maliyetinin altında bir faizle konut kredisi dağıtma politikası, çoğunlukla konutların sahip değiştirmesiyle sonuçlanmış.

Cari denge: Ekonomi biraz kıpırdayınca cari açık da “ben buradayım” diyerek 2.8 milyar dolara fırladı. Finansman hesabında da 220 milyon dolarlık çıkış oldu. Bu açık malum net hata noksan kaleminden 2 milyar 481 milyon dolarlık giriş ve 539 milyon dolar rezerv satılarak kapatılabildi. Belki de en önemlisi, TL’nin böyle değersiz seyrettiği, iç talebin durgun seyrettiği bir konjonktürde dahi ihracat sadece yüzde 2 artarak 182 milyar dolara ulaştı. İthalat ise 21 milyar dolar geriledi. İhracatımızın yaklaşık yarısının yöneldiği AB’deki durgunluk belirtilerini de göz önüne alırsak, 2020’nin ödemeler dengesi açısından da sıkıntılı geçme olasılığı yüksek görünüyor.