Yolda, sokakta her rastladığımız kişiden duyduğunuz iki söz var.

İlki; “Kemal Kılıçdaroğlu ne zaman CHP’den istifa edecek?!..”

Diğeri ise, “Battık. Bu ekonomi ne olacak? Her gün zam zam… Giderek aç kalacağız!..”

•••

2004 yılından bu yana AKP/RTE başta TÜİK olmak üzere kamuda oluşan tüm verileri manipüle ederek bu güne geldi.

Öyle ki, neo liberal iktisatta bile olmayan oyunlar icat ederek devlet muhasebesini sanallaştırıp Türkiye’nin sürekli büyüdüğünü, dünyanın ekonomik performansımızı kıskandıkları algısını yarattı. Hatta bu yalana kendisi de inandı!..

Zaten yalan inanılarak söylenirse saf insanları kandırır!..

Ancak bilinen bir gerçek vardır ki oda; “yalancının mumuyatsıya kadar yanar!..”

•••

Çünkü özellikle ekonomide, istatistiklerin/sayıların sonunda yalanları çıkarmak gibi bir görevi vardır!..

Bakınız Türkiye; 1950-2002 arasında ortalama % 5’lik büyümesine karşılık her yıl ortalama % 1,5 cari açık vermişti. Bu durum her türlü olanaksızlığa rağmen üretken bir ekonomi politikası izlendiğinin açıklamasıydı.

Oysa 2003-2017 döneminde ise ortalama % 5,8 büyüdük denilirken, her yıl % 4,6 civarında cari açık verildi. Türkiye’de ekonomik model tüketim ekonomisine döndürüldü.

Toplum müthiş bir güdülemeyle tüketici haline getirildi!..

Üretim, ithalata dayalı ara mal işleyen bir konuma sokuldu.

•••

Bu modelde büyüme içsel kaynaklardan değildi. Tamamen dış borç ile finanse edildi.

Büyümenin temel etkeni beton ekonomisi denilen inşaat sektörüydü.

Bu sektörün büyümeye yıllık ortalama % 4’lük katkısı vardı.

Bilgi ve iletişim sektörünün yıllık ortalama katkısı ise sadece % 0,2’ydi…

Oysa gelişen dünya ekonomisinin temelini bilgi ve iletişim sektörü oluşturuyor.

Artık çağımız, bilgi çağından dijital döneme oradan da “dataizme” geçiyor…

Yani dünya, “veri içeren felsefe ve dijital çağla yükselişe geçen yapay zekâ güdümlü makinelerin yaşantımıza gireceği bir çağa dönüşürken” biz hala betonda kalan bir ülkeyiz.

Ve de “dünyanın en büyük ekonomilerinden biriyiz” palavrasını atmaktan geri durmuyoruz!..

•••

Yukarıdaki bilgiler Türkiye’de nasıl bir ekonomik model uygulandığının açık göstergesidir...

İmalat sanayi, hizmetler, tarım, sanayi ve finans ve sigorta sektörlerinin büyümeye etkisi ise 2003-2017 yılında ortalama -% 2’dir.

Bu rakamlar üreten değil, tüketen bir ekonominin varlığının somut göstergesidir!..

•••

AKP/RTE zihniyetinin kışkırtma, güdümleme, yalan ve bilgi kirliliğiyle yapmaya çalıştığı şey gelir dağılımındaki kısa zamandaki aşırı bozulmanın yurttaştan gizlenme çabasıdır!..

Çünkü 2002 yılında Türkiye’de en zengin % 1’lik kesim milli gelirin % 40’ını alırken, 2016 yılında gelirin % 54’ünü, geri kalan % 99’luk kesim ise % 60’lık gelire sahipken günümüzde gelirin sadece % 46’sını almaktadır.

Yani 800 milyar dolar olan GSMH’nin % 54’ü olan 432 milyar dolar 820 bin kişi tarafından paylaşılırken, %46’sı olan 368 milyar dolar ise 81 milyon kişinin payına düşüyor!...

Bu rakamlar ülkede çalışan iş gücünün emeği ile elde ettiği geliriyle doğrudan açlığa mahkûm edildiğini açıklıyor.

Ayrıca göstergelerin ışığında bir başka gerçek ise, 30 milyona yakın yurttaşımızın bankalar ile diğer kurum ve kişilere borçlu olduğudur…

•••

Ekonomik krizin bir başka nedeni ise iktidarın maliyetten kaynaklı fiyat artışlarına karşı iş dünyası üzerine kurduğu siyasi baskı uygulamasıdır.

Bu baskı sonucunda özel sektörde özellikle KOBİ’lerde iflaslar başlamıştır.

Ülke içi üretim düşüşünün bir süre sonra işsizlik ve mal kıtlığı olarak önümüze çıkması doğaldır!..

•••

Nitekim ekonomik bozulma özellikle 2018 yılında üretim sektörlerine de yansımıştır.

ÜFE (Üretici fiyat endeksi) ve TÜFE (Tüketici fiyat endeksi) arasındaki fark 2011 yılından beri dalgalı bir seyir gösterirken 2018 yılında üretim ve tüketim fiyatları arasında büyük fark oluştu...

Şu anki ekonomik krizin ciddi bir göstergesi de bu fiyatlar arasındaki farkın aşırı büyümesidir. Ağustos 2018 itibarıyla ÜFE % 32,13 TÜFE ise %17,90’dır!..

•••

Akaryakıt ve doğalgaza yapılan zam tüm üretime yansımaktadır.

Bu zamların nedenini sadece TL’nin değer kaybetmesi olarak takdim edilemez.

Evet, yılbaşından bu yan dolar, TL karşısında % 40 değer kazandı. Her doların bir kuruş değer kazanması Türkiye’yi 3 milyar TL fakirleştiriyor!.. Türkiye son 8 ayda % 40 daha fakirleşti…

Fakirleşense nüfusun % 99’udur!..

Ayrıca en basit tarım ürünlerini bile üretmekten vaz geçip ithal eden bir ekonomi fakirleşen büyük çoğunluğu aynı zamanda gıdasızlığa da mahkûm etmektedir…

Yukarıdaki sayılar ekonomik çöküşün kapıda olduğunu gösteriyor…

Bu çöküşün tek nedeni ekonomi ve ülkenin AKP/RTE tarafından iyi yönetilmiyor olmasıdır!..

•••

Amaçları, zenginliklerine zenginlik katma ve iktidarlarını ilelebet sürdürebilmek olanların başvurdukları en son hamle karşılarına çıkan ve çıkacak her unsuru yok etmektir!..

Tiranlık,laik Cumhuriyeti, hukuku, parlamentoyu, hak ve özgürlük kavramlarını ve demokratik eşitliği sevmez.

Özellikle son iki yılda ülkemizde yaşanan değişimler, güç zehirlenmesinin getirdiği boş vermişlik etkisi ile toplumu ayakta tutan her türlü, dini, kültürel, hukuki, toplumsal değerin ve geleneklerin iktidar adına ayaklar altına alınmasından başka bir şey değildir…

•••

Biliniz ki; medyayı tekeline alanlar tüm yanlışlarını ve de başarısızlıklarını başkalarının üzerine kolaylıkla atarlar!..

Böylece uyutulmuş halkı hayali ya da gerçek dışı hedeflere karşı saldırmaya teşvik ederler. Sürekli çatışma çağrıları ve yabancılaştırma algısıyla ortaya çıkan toplumsal kriz ortamıtiranlığın egemenlik süresini dileğince uzatmasına neden olur

Buna ancak bilinçli ve dayanışması güçlü toplumlar karşı durabilirler.

Tabii gerçekten halkçı siyasi liderleronlara önderlik yapabilirse!..