Yeni rejimin ilk bütçesinin TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşmeleri tamamlandı. Derin bir ekonomik krize giren bir ekonominin bütçesi miydi? Krize karşı önlemler içeriyor muydu? Faturayı kime kesiyordu? Bu ve daha nice sorulara yanıt arayan tartışmaları yapmamız önemliydi, hatta bu soruları ısrarla ve açıkça Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin “özel sektör” bakanlarına sormak da… Soru soracak tüm demokratik kanallar ve araçlar yeni rejimle ortadan kalktı. Bu ciddi demokratik kaybı telafi etmek için, parlamenter demokrasiye dönüşün siyasi iddiasından vazgeçmemek gerektiği açık. Bunun bir parçası da mutlaka yeniden demokratik değerlerle işlevliğini kazanacak olan TBMM’ni koruyup kollamaktan geçiyor.

Ancak, koruyup kolladığımız Meclis’i ve Türkiye’yi gerçek bir demokrasiye kavuşturacaksak, o zaman tüm bu mücadeleyi gasp edilmiş demokratik hakların gölgesinde verdiğimizi unutulmamalıyız! Bu gerçekten koptuğumuz her an, olağan araçlarla, her şey normalmiş gibi refleks veriyoruz. Bu gerçekten koptuğumuzda parlamenter demokrasiye dönüşün ihtiyaç duyduğu meşruluk sorununu tartışmaktan çıkıyor, hatta yeni rejimin meşrulaştırıcı aktörlerine dönüşme riski taşıyoruz. Tam da bu nedenle, Meclisi koruyup kollamak salt Meclis içi bir siyasetle yapılamaz, diyoruz. Ekmeğimiz, özgürlüğümüz için Meclis dışına taşan bir siyasete ihtiyaç var, diyoruz.

Bütçeyi demokrasinin temeli olan bütçe hakkının gasp edildiği tek adamlığın gölgesinde tartıştık Komisyon’da. Aralık ayı boyunca TBMM Genel Kurulu’ndaki tartışmalar da yine bu gerçeğin gölgesinde yapılacak.

Aralık ayı boyunca gerçekleşecek olan Asgari Ücret Komisyonu çalışmaları da yine aynı gölgenin altında gerçekleşecek! Asgari ücretin tespitine dair çalışmalar da, aynı bütçede olduğu gibi ekonomik kriz gerçeğinin sahne ışıkları altında, tek adam rejiminin gölgesinde yapılacak.

10 Temmuz 2018’de yayımlanan 1. Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Asgari Ücret Tespit Komisyonu doğrudan Cumhurbaşkanlığı’na bağlandı. Komisyonun yapısıyla ilgili bir değişikliğe gidilme ihtiyacı duyulmadı, zira artık komisyon tek yumruğa bağlanmıştı bile…

Bütçe hakkının gaspıyla bütçe sürecindeki gibi asgari ücretin belirlenmesi süreci de tek adama bağlanarak demokrasiden ve gerçek katılımcılıktan bir kez daha arındırılmış(!) oldu. Kurumların yerini şahıslar, kuralların yerini keyfilik alan bu tek adam rejiminin en tanımlayıcı ekonomik işleyişleri de kendisini bütçede ve emeğe, milyonlarca çalışana yaklaşımda vücut bulmuş oluyor böylece.

Asgari ücret tespit süreci, sadece demokrasinin gasp edildiği bir ortamda yürümeyecek. Aynı zamanda ağır bir krizin de faturasının kime kesileceğine dair tartışmaların ışığı altında yürütülecek. Ağır bir ekonomik kriz başladığı için, bu krizin yaratacağı toplumsal muhalefete ön almak amacıyla baskıyı arttıran Saray rejimi, ekonomik krizin sahne ışıklarını baskıyla söndürebileceğini düşünüyor.

Bize düşen o ışıkların kapanmasına engel olacak şekilde ekonomik kriz gerçeğini siyasetin sahnesinde tutmak olmalı. Bugün bu en açık haliyle görülmesi gereken gerçekler de dün açıklanan 1.943 TL açlık ve 6.328 TL yoksulluk sınırıdır, yüzde 25,2 oranındaki enflasyondur. Krizi çıkartan düzenin ortaklarının krizin faturasını yüklenmesi gerektiği ve bunun yansıması olarak asgari ücretin acilen arttırılması talebidir!

Parlamenter demokrasiyi yeniden kurabilmemiz için bütçe, asgari ücret, ekonomi mücadelesini siyasetin merkezine taşımamız bir zorunluluktur.