Ekonomik bunalımın nedeni haline gelen siyasi iktidar, çözüm olarak PR ajanslarından çıktığı belli olan reform paketleri açıklıyor. Amaç, toplumsallaşan yoksulluğa çare olmak yerine oylardaki gerilemeyi durdurmak olunca reform paketi de çelişkiler yumağı haline geliyor.

Ekonomik reform değil ajans bülteni

Ozan GÜNDOĞDU

Başkanlık sistemiyle beraber son 3 yıldır derin bir ekonomik bunalımın nedeni olan 19 yıllık AKP iktidarı bunalımı çözemedikçe kendi sonunu hızlandırıyor. Durumun farkına varan Saray, neredeyse düzenli aralıklarla ekonomik reform paketleri açıklıyor. Bu serüven ilk olarak 2018’in ikinci yarısında yaşanan döviz şokuna karşı Berat Albayrak’ın başlattığı kelime oyunlarıyla bezeli “Yeni Ekonomi Programı” ile başlamıştı. Albayrak o programın başlığını Dengelenme, Disiplin ve Değişim diye açıklamıştı. 3D olarak hafızalara kazınması istenen ve halkla ilişkiler ajansları eliyle kotarıldığı belli olan bu sunumun ardından ne zaman zora düşülse benzer programlar açıklamak adet haline geldi. Bir sonraki yıl yani 2019’un sonunda açıklanan Yeni Ekonomi Programı’nın başlığı da “Değişim Başlıyor” idi… Gidişatın kötü olduğunu kavrayan Saray, her fırsatta “değişim” ifadesini kullanmaya özen gösterse de sorunlar çözülmedikçe alay konusu olmaya başladı. Aynı ajanstan çıktığı belli olan bir sunum, bu sefer doğrudan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından 12 Mart 2021’de yapıldı. Konunun doğrudan içinde olanlar dışında, geniş kesimlerin haberi dahi olmayan paketin heyecan yaratamamasının en önemli nedeni, bu paketlerin artık aynı tornadan çıktığının geniş kesimler tarafından anlaşılması. 3 yıl önce “Dengelenme, Disiplin ve Değişim” biçimiyle yapılan kelime oyunu bu sefer de “İstihsal, istikbal, istiklal” şeklinde biçim değiştirdi.


Ancak ciddi bir özeleştiri süreci başlatıp, siyasi sorumluluğu üstlenip, bu sorumluluğun bedelini ödemek yerine, PR ajansları eliyle hazırlandığı belli olan reform paketleriyle günü kurtarmak amaçlanınca, paketlerin içeriği de çelişkilerle dolu oluyor. Erdoğan’ın açıkladığı paketin satır araları, reform denilen şeyin aslında iktidar medyasına propaganda yapacağı malzeme vermekten öte bir anlam taşımadığını gözler önüne seriyor. Paketin içinde medyada en çok köpürtülen maddelere mercek tuttuk.

Minimum maliyetle maksimum siyasi fayda

Pakete göre basit usulde vergilendirilen esnafa gelir vergisi muafiyeti tanınacak. Her ne kadar bu mükelleflerin sayısının 850 bin olduğu söylense de bakanlığın verilerine göre Şubat 2021 itibariyle bu muafiyetten faydalanacak vergi mükellefi sayısı 816 bin 185. Peki bu muafiyetle esnafa ne büyüklükte bir destek sunuluyor? Muhasebat Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre basit usülde vergilendirilen bu mükelleflerden 2020 yılı boyunca tahsil edilen gelir vergisi tutarı 288 milyon TL. 2021’de bu tutarın yüzde 10 oranında artacağı düşünülürse bu yılki tahsilat 317 milyon TL olacak. Bu tutar ise toplam vergi gelirlerinin binde 1’inin çeyreği ediyor. Mükellef sayısının 816 bin olduğu düşünülürse esnaf başına düşen yıllık vergi avantajı “yıllık” 388 lira…
İktidar medyası tarafından köpürtülen, “esnafa müjde” diye duyurulan şey, basit usulde vergilendirilen küçük bir esnaftan yıllık 388 liralık vergisini almamak. Tek skandal bu da değil. Basit usulde vergilendirilen esnaf, beyannamesini şubat ayında veriyor ve bu esnada vergisinin ilk taksidini de ödüyor. Yani muaf ilan edilen mükellefler bu yılın beyannamesini zaten verdiler. En iyi ihtimalle vergisinin ilk taksidini ödeyen esnafa yaklaşık 200 TL iade edilecek.

Artan Döviz borçlarını azaltmak

AKP’nin bir süredir anlattığı “yerli ve milli ekonomi” masalından bir parça reform paketinde de yer aldı. Pakete göre bundan sonra Hazine borç alırken Türk Lirası tercih edilecek. Ancak bu zaten hazine’nin borçlanmada kullandığı temel ilkelerden biri. Sadece başkanlık sisteminde bu ilkeye uyulmuyordu. 2018’in Haziran ayında merkezi yönetimin 969,9 milyar liralık borcunun 409,5 milyar lirası döviz cinsinden borçlardan oluşuyordu. Başka bir ifadeyle her 100 liralık borcun 42 lirası döviz cinsindendi. 2021’in ocak ayı itibariyle merkezi yönetimin 1,83 trilyon lira borcu var. Bunun 1,03 trilyon lirası yani yüzde 56’sı döviz cinsinden. Son 3 yıldır bizzat bu iktidar tarafından yaratılan sorun, şimdi yine aynı iktidar tarafından çözülecek, AKP kendi pişirdiğini kendi yiyecek.

Ekonomik reform paketlerinin vazgeçilmezi elbette kamuda tasarruf. Erdoğan, paketi sunarken “Kamuda taşıt alımı ve kiralanması temsil ve ağırlama gibi harcama alanlarını sınırlamalar getiriyor bunların ayrıntılarını kamuoyuna duyuracak ve takibini de yakında yapacağız” ifadesine “Kamu idaresinin bir bütün olduğu anlayışıyla merkezi yönetimin yanı sıra yerel yönetimlerle de tasarrufçu bir bakış açısının oluşmasını hedefliyoruz” sözlerini ekliyor. Bu konuda somut hangi adımlar atılacak, atılan adımı takip edecek bir yargı organı olacak mı, olacaksa bu yargı organı bağımsız olacak mı? Bu sorular cevapsız kalmaya devam ediyor. Buna karşılık Cumhurbaşkanlığı’na kayıtlı 8 uçak olduğunu henüz ocak ayında Fuat Oktay ifade etmişti. Bunun yanısıra Cumhurbaşkanlığı’nın yazlık ve kışlık saray inşaatları da devam ediyor. Bu uçaklar ve saraylar israf denerek sıkça eleştiriliyordu. Öte yandan Sağlık Bakanlığı, toplam giderlerinin yüzde 13,5’ini sayısı 10 etmeyen müteahhit firmalara ödedi. Sadece 2020 yılında Şehir Hastaneleri’ni işleten müteahhitlere ödenen kira ve hizmet bedeli 8 milyar 738 milyon liraya israf demek gerçeği gizleyebiliyor. Aynı şekilde, sadece Osmangazi Köprüsü için Otoyol AŞ’ye ödenen garanti bedeli 2020 için yaklaşık 3,4 milyar TL. Bu tutarların yanında merkezi yönetimin kiraladığı kara taşıtları için katlandığı toplam bedel 557 milyon TL. Başka bir ifadeyle merkezi yönetim hiç taşıt kiralamasa bile, Osmangazi Köprüsü’ne ödenen garanti bedelinin yüzde 16’sı kadar tasarruf edilebiliyor.

Enflasyona karşı yaratıcı çözümler

Enflasyon sorununu çözemeyen hükümet, bu sefer yaratıcı bir çözümü kamuoyuyla paylaştı. Reform paketine göre gıda israfının bir biçimiyle önüne geçilecek, böylece 10 milyar TL’lik tasarruf sağlanacak. Gıda israfının nasıl önleneceği bilinmiyor.

Yine enflasyonla mücadele kapsamında “Finansal İstikrar Komitesi” kurulacak. Halbuki bu komite 8 Haziran 2011 tarihinde yürürlüğe giren 637 sayılı KHK ile zaten kurulmuştu. Bunun yanı sıra kamunun kontrol ettiği fiyatlara yıl sonunda gerçekleşen enflasyona göre değil, izleyen yılda hedeflenen enflasyona göre zam yapılacak. Halbuki henüz 2,5 ay önce köprülere yüzde 25 zam yapılmıştı.