Uzun süredir tartışılagelen bir konu, malum Bitcoin meselesi.

Önce nedir, nereden çıktı, neden yükseliyor gibi soruların yanıtlarını uzunca bir süre tartıştık.

Bir dijital paranın vadeli işlemler borsasına alınması ve yüzde binlere varan tarihi yükselişiyle birlikte Bitcoin özelinde dijital paralara ilgi ve merak artmaya başladı. Oysa ki 1990’lardan beridir kullanılmaktalar. Bu tartışmalara dünyanın birçok köşesinden farklı yanıtlar geldi… Kimilerine göre dijital paralar bugün teknolojinin geldiği düzeyin ürünleriydi, teknolojinin, finans alanı içerisinde kaçınılmaz bir sonucu, çağın bize sunduğu bir akıl ürünüydü. Duruma daha reel bakan diğer bir kesime göre ise, finansal kâr arayışlarının ulaştığı son noktaydı, hiçbir dayanağı olmadan sadece spekülatif değere bağlı salt bir balondu ve çok tehlikeliydi.

Bu tartışma artık çok tüketildiği için ben de fikrimi sadece bir cümlede özetlemiş olayım. Yanıtım ikinci kesime daha yakın. Ekonominin reel alanında kâr olanakları gerilerken, dijital paralar, finansal kâr arayışının tetiklediği, teknolojinin-ilerlemiş bilgi birikiminin nimetlerinin de aynı zamanda kullanıldığı, oldukça tehlikeli bir eğilimi ortaya koymakta.

Bitcoin sert iniş ve çıkış serüvenine devam ederken, bu kadar çok medyaya taşınması elbette Bitcoin’e olan merakı ve talebi de özellikle son bir aydır arttırdı. Kısa yoldan olağanüstü kâr elde etmenin dayanılmaz çekiciliği yine olağanüstü kayıp riskler gerçeğine karşı galip gelmişti.

Ne var ki şimdi ülkeler, hükümetler de bu konuda bir tartışmaya girdi. Şimdi biz bu Bitcoin’leri veya daha genel olarak dijital paraları ne yapacağız? Bunlara ne diyeceğiz? Sistemde bunlara nasıl yer vereceğiz? Yüksek enflasyon ülkelerinde dijital para, enflasyonla mücadelede işe yarar mı?

En son Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu’nda da bu konu tartışıldı.

Para mı, emtia (mal) mı?

Çıkan mutabakat, bunların emtia olduğu, para olması için fazla değişken (volatil) olduklarına yönelikti. Nobel ödüllü ekonomist Robert Shiller’in bitcoin hakkında ‘ilginç bir deney’ saptaması dikkatleri çekse de, asıl önemli nokta Shiller’in satır aralarında yer alıyor. “Bitcoin 100 yıl daha var olabilir, hayatımızın içinde olabilir, fakat iyi bir şekilde değil” diyordu Shiller; hatta ‘tamamen bir çöküş’e neden olabileceğini ifade etmekten de kaçınmıyordu.

ABD Hazine Sekreteri Steven Mnuchin ise “teknolojiyi, inovasyonu daha güvenli finansal piyasalar elde etmek için kullanmalıyız” diyerek resmi ağızdan ABD yönetiminin Bitcoin’e olan mesafesini ortaya koyuyordu. Aynı zamanda geçen haftalar içinde Bitcoin konusunda Bank of America’nın yatırım bankacılığı kolu Merrill Lynch’in de müşterilerini Bitcoin’e yatırım yapmamaları konusunda uyarması da bu mesafeyi destekler nitelikteydi.

Diğer bir taraftan Davos’ta İngiltere Başbakanı Theresa May de dijital paraların bir kripto para olması sebebiyle, yani kriptoloji-şifreleme yöntemiyle oluşturulmaları gerekçesiyle, arkasında hiçbir resmi organın olmamasına da bağlı olarak takibinin, kayıtlamasının olmaması kısmına dikkat çekti. May, illegal kullanıma çok açık olduğunu ve ülkelerin bu konuda tedbir almaları gerektiğini ifade ederken, bizler de bu açıklamalar doğrultusunda kapitalizmin merkezlerinde Bitcoin karşısında oluşan bir konsensüsü de anlamış olduk.

Fakat diğer bir taraftan…

Şimdi buraya kadar her şey tamam. Fazla risk taşıyan bir ürünün yaygınlaşmasına yönelik serinkanlı açıklamalar, sağduyu içeren ve de ‘artık finansal kırılganlıklara karşı iştahlı değiliz’ mesajları…

Fakat madalyonun diğer yüzü pek öyle değil. Çünkü bir taraftan eş anlı yapılan açıklamalardan anlaşılıyor ki, ‘benim olmayan, kontrol edemediğim, vergi alamadığım, yönlendiremediğim teknoloji benim değildir’ anlayışı hâkim. Şimdi merkez bankalarının harıl harıl bu teknolojiyi sistem içinde sınırlama, düzenleme ve uyarlamaya çalıştıkları da gizlenmiyor.

Ekonomiyi jetonlaştırsak mı, yoksa jetonları alıp kumbaraya mı atsak?

Bilindiği gibi Bitcoin dahil yüzlerce dijital para, blockchain teknolojisiyle üretiliyor. Şimdi bu blockchain teknolojisinin regüle edilir bir durumu olup olmadığı, uygulama alanları vb konularda birçok ülkenin merkez bankaları çalışma içerisinde. ABD Merkez Bankası (Fed) New York Şubesi Başkanı William Dudley’in, bankanın kendi dijital para birimini çıkarma konusunu düşünmeye başladığını açıklaması veya Venezuela’nın ‘Petro’ isminde resmi bir dijital para çıkarması bunlara sadece birer örnek.

Malum, kapitalist sistemin yeni bir teknoloji öyküsüne ihtiyacı var. Bir teknoloji devrimi olarak öne sürdüğü endüstri 4.0, robotlar, yapay zekâ vb uygulamalar evet gündemde epey öne çıktı çıkmasına ama kapitalizmin işsizlik gibi, talep yetersizliği gibi, toplumsal refah gibi asıl sorunlarına çözüm getiremeyeceği de çoktan anlaşıldı. Şimdi yeni bir teknoloji hamlesi olarak parasal sistemde bir değişikliğe gidilir mi, onu bilemeyiz ama kapitalizmin tarihinin bu konuda birçok örneğe sahip olduğunu da unutmayalım. Özellikle büyük bir küresel kriz sonrası dönemlere denk gelen bu parasal değişimlerin yeni bir tanesinin, kısa bir gelecekte mümkün olmasa da, gelecekte denenmeyeceğini bilemeyiz. Hatırlanırsa, altın standardından altın karşılığı paraya, sonrasında ise arkasında sadece devlet itibarının olduğu kâğıt paraya (itibari/fiat para) geçilmişti. Bugün kullandığımız paranın, yaslandığı bir itibar yoksa, bir kâğıt kadar değeri yoktur. Ona değer veren ülkelerdir, ülkelerin itibarları, ekonomik ve toplumsal güçleridir.

Diğer bir taraftan bir dijital paranın da kendi başına bir değeri yoktur, aynı zamanda arkasında duran bir devlet veya resmi kurum da yoktur. Değeri, sen ne söylersen ve bunu karşındakine ikna edebilirsen odur.

Bitcoin, son 6 hafta içerisinde, tüm bu tartışmalarla birlikte kendi değerinin yüzde 40’ını kaybetti. Eğer Bitcoin resmi olarak para diye tanımlansaydı, yani paranın sahip olduğu fonksiyonlara sahip olsaydı- mal ve hizmet alımlarında kullanılması, ölçüm değeri ve değer saklama aracı olarak kullanılması- neredeyse binlerle telaffuz edilecek bir enflasyona sahip oluyor olacaktı.

Tamamen bir köpük… Ve 2018 yılında, şimdi, dünya olarak bu köpükleri nasıl sistem içine çekebiliriz, terbiye edebiliriz diye konuşuyoruz…