Ekrem İmamoğlu'ndan Yusuf Tekin'e yanıt: "Bunlar kararname çocukları"
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, kreşlere ilişkin Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'in "Türkçe okuduğunu anlama yetisi yok" sözlerine yanıt verdi. İmamoğlu, "İmamoğlu'na laf yetiştiriyorlar. Seni atayanın diplomasına bak. Yusuf Tekin nasıl profesör oldu? Bunlar kararname çocukları" dedi.
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'e "Türkçe okuduğunu anlama yetisi yok" sözlerine sert tepki gösterdi; "İmamoğlu'na laf yetiştiriyorlar. Seni atayının diplomasına bak. Yusuf Tekin nasıl profesör oldu" dedi.
Ekrem İmamoğlu, Eyüpsultan Akşemsettin Mahallesi’ndeki Yuvamız İstanbul Çocuk Eğitim Merkezi’ni (ÇEM), Eyüpsultan Belediye Başkanı Mithat Bülent Özmen ile birlikte ziyaret etti.
Merkezde bulunan çocuklarla sohbet eden İmamoğlu, daha sonra çocuklarını okula bırakan velilerle de bir araya geldi.
Ziyaretin ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan İmamoğlu, bir velinin, "Bazı yayın organlarında kreşler kapatılacak diye haberler geçiyor. Milli Eğitim'e aktarılacak vesaire" sözlerine yanıt verdi.
İmamoğlu, "Öyle bir feveran koptu. Şimdi geri adım atıldı. ‘Öyle değil, aslında biz onu başka yazdık, şuraya yazdık…’ Neyse. Hadi öyle diyelim, niyet okumayalım. Sözlerini beyan kabul edelim. ‘Biz öyle bir şey demedik’ diyorlar. Peki öyle kabul edelim, ama biz gene işimize devam ediyoruz" dedi.
İmamoğlu, bir velinin, "Kendileri tarafından akıl edilmeyen bir şey sizin tarafınızdan olunca acaba kıskandılar mı" sorusuna, "Öyle bir şey yok. Ben şöyle bakıyorum. Mesela diyorum ki, elimizden ne geliyorsa yapalım. Bu devletin bakanlığı ya da kreşi diye bir şey olabilir mi? Devletin ya da belediyenin diye bir şey olabilir. Belediye de milletin bakanlık da milletin. Hep beraber uyumlu… Dünyada birçok gelişmiş ülkede her iş, aslında olabildiğince yerelden destekleniyor. Yani nasıl belediyeler mesela eğitimlerde daha çok etkin oluyor. Çünkü burada Eyüpsultan'ın, burada İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin bu işle birebir ilgilenmesi daha kolay, daha hızlı. Dünyada o yapılıyor. Bizde sistem farklı. Saygı duyuyoruz. Ama belli alanlarda biz kapatmakla yükümlü hissediyoruz kendimizi. Çok da iyi oluyor. Yani bugün ilçe belediyelerimizle 300’ün üzerinde kreşimiz var İstanbul'da. Ne güzel bir şey değil mi? İnşallah. 500-600 olsun. Ülkemizin her yerinde yapalım. Bilim insanlarına göre çocuklar, bu yaşta alacaklarının yüzde 90’ını alıyor. Ben demiyorum, bilim insanları diyor. Ondan sonra sadece detaylar kalıyor. Kazanması gereken her yetiyi, burada elde ediyor. Peki imkanı olanın çocuğu alsın, olmayan almasın. Böyle bir şey olur mu? Olmaz" karşılığını verdi.
"TAM KAPASİTEYE ULAŞTIĞIMIZDA…"
"Kreşlerde, okul öncesi eğitim uzmanlarının yanında, psikolojik danışmanlar ve sosyal hizmet uzmanlarının da görev aldığını aktaran İmamoğlu, "Çok özel, kıymetli eğitim almış genç hanımefendiler ağırlıklı burada eğitimci olarak görev alıyorlar. 1400 bin civarında çalışanın, bu bölümde, bu hatta hizmet eden yol arkadaşlarımızın büyük bir kısmının da ayrıca kadın olduğunun da altını çizmek isterim. Gerçekten kendi içinde olmayan bir şeyi şehre kazandırmanın gururunu yaşıyoruz aslında. Ve 10 binin üzerinde çocuğumuz, buralardan eğitimini alarak, anaokullarına ya da okullarına buradan yolcu oldular. Diliyor ve istiyoruz ki; tam kapasiteye ulaştığımızda, yani arzu ettiğimiz hedefe ulaştığımızda, 20 bin çocuğumuzu her yıl, tabiri caizse bu tedrisattan, bu güzel eğitim kurumlarından hayata hazırlayıp yola çıkartmak istiyoruz" dedi.
"NİYET BAŞKA, YAZI BAŞKA"
Bu hizmetlerle şehrin evlatlarına yatırım yaptıklarının altını çizen İmamoğlu, “Biz bu yatırımı yaparken, sadece çocuklarımıza değil, geleceğimize yatırım yaptığımızı da biliyoruz. Zamanında hanımefendilere, özellikle annelerin çocuklara dair bu sürecinde aldıkları bu destekle, aslında hayata daha etkin katılmalarını ve fırsat yakalamalarını sağlıyoruz. Çünkü, iş imkanı elde edebiliyorlar, işe girme fırsatını elde edebiliyorlar ve bu fırsatla da kendi ev ekonomilerine katkı sunuyorlar. Dolayısıyla, bu alkışlanacak bir iş aslında, bu ödüllendirilmesi gereken bir iş. Ama gelgelelim, mevzu haline gelmesine sebep olan başka bir olay ya da uygulama… Yani, ‘Bizi yazılan yazıyla ilgili anlayamadılar, anlamamazlıktan geliyorlar…’ Neyse hakaret cümleleri de kurdular ama hani onlara girmeyeceğim. O bölümü ifade ederken, ben şunu söyleyeyim; bence onlar ne yazdıklarının anlayamıyorlar? Çünkü niyet başka, yazı başka” diye konuştu.
Gazetecilerin soruları ve İmamoğlu’nun bu sorulara verdiği yanıtlar şunlar oldu:
"2016’DA BELEDİYE BAŞKANLARI İÇERİ ATILIYOR"
* CHP'nin 2007 yılında aldırmış olduğu bir karar var. Özellikle belediyelerin kreş, anaokulu açamayacağına yönelik bir karardı. Ve alınmış bir karar söz konusu. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kim aldıysa, ona sor kardeşim. Bugünün konusu değil. Yanlış alınmış, eksik alınmış. Baksınlar, çözsünler. Benim işim o değil. Benim işim bu. Bugüne konuşalım olur mu? 2007. Ben, 2007’de inşaat yapıyordum, Trabzonspor'da yöneticiydim. Onu sorarsan, anlatırım sana yani. (Belki bir düzenleme tekrardan yapılabilir mi, sorusu gelince) Yapsınlar. Doğru dürüst işler yapsınlar. 2016’da saçma sapan bir yasadan belediye başkanları içeri atılıyor tekme, tokat, sille. 2016’da niye o kararı aldılar? Ben de belediye başkanıydım. O günden beri karşıyım. Yani 2007. Yanlış, eksik; düzeltilir. Doğru var bugün. Bak anneler mutlu. Çocuklar mutlu. Hayata mutlu bakıyorlar.
SGK BORÇLARI SORUSUNA YANIT
* SGK borçları tartışması devam ederken. “Sadece belediyelerin değil, iştiraklerin borçları da artık belediyelere ayrılan bütçeden kesilecek” diye bir cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıktı. Ne söylemek istersiniz?
Sayın Bakan Mehmet Şimşek; artık bu konuda size sesleniyorum. Ortaya konuşmuyorum. Haksızlık yapıyorsunuz, hukuksuzluk yapıyorsunuz. Dedik ki size; oturalım, bunlar kararnameyle değil, belediyelerle oturun, konuşun, düzen kurun, sistem kurun… Kamu kurumu cezalandırılmaz. Türkiye'de 210 belediye CHP'liydi, şimdi 420’ye yakın. Yani bir günde bu borçlar olmadı. AK Partili de var, CHP'lisi de var, diğer partiler de var. Çağırın; böyle kararnameyle, para yazarak… 3 milyarın üzerinde para kestiniz İBB'den,2 ayda. Ne oldu yani? Al bu cepten, koy o cebe. Niye? Acaba İmamoğlu'na biraz daha zarar verebilir miyiz? Ayağına basabilir miyiz? Böyle saçma bir şey olur mu? Bu mu itibarlı? Ekonomiyi böyle mi düzelteceksiniz yani? Ben olsam ekonomiyi yöneten ve bir program yöneten, bugün bu ülkede yapılan hukuksuzluklar, boş gündemler, güven kaybına uğratılan birtakım hamlelere de dahi laf ederim; edin. ‘Ben itibarlı bir Maliye Bakanıyım ve bu ülkenin ekonomisini düzeltmeye çalışıyorum’ diyorsanız size sesleniyorum. Belediyelerin ayağına basmayın. Bu ülkenin itibarsızlığını büyüten birtakım hamlelere müdahale edin.
"FAİZ SEBEP, ENFLASYON SONUÇ’ UYDURMASIYLA HAREKET EDİP…"
Ekonomi öyle tek başına hesap makinesi değildir yani. Ekonomi mahkemeden başlar, okullardan devam eder ve başka noktalara doğru gider. Ekonomi öyle hesap makinesiyle, maliye bilmeyle de düzelmez. Dün ekonomiyi de kötü yönetiyorlardı, yargıya da müdahale ediyorlardı. ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’ uydurmasıyla hareket edip, ‘O gün öyleydi, şimdi biz faiz sebep, enflasyon sonucu düzeltelim, diğeri de düzelir’ derseniz, olmaz kardeşim. Sevgili Bakan, olmaz, enflasyon düşmez. Bak; faizi yüzde 50’de tutmaya çalışıyoruz, ama enflasyon düşmüyor. Piyasa faizi yüzde 65-70. Maliyeti yüzde 80. Düşmez. Niye? Yargıya müdahale olursa, düşmez. Yapılan güzel bir işe taş konursa, düşmez. Gidip, ‘belediyenin kasasına para girmeden onu nasıl olur götürürüz’ diye yaparsanız, olmaz. Bakın; 2019’da Ekrem İmamoğlu’nun 23 Haziran seçiminde seçileceğini anladılar, 15 gün önce, 10 gün önce belediyenin kasasına parayı yolladılar. Tarihte yok. Ay sonu yapması gerekir. O günün parası 1 milyar 600 milyon lira. Onu bugün 10’la çarp yani. 16 milyar. 20 milyar de. 10 gün. Niye? Ekrem İmamoğlu seçilecek, anladılar, yolladılar, kuruş bırakmadılar kasada. Borcu olan tanıdıklarına paraları gönderdiler, sıfır parayla bize kasayı bıraktılar.
"BELEDİYEYİ DEVRALDIĞIMIZDA MİLYARLARCA LİRA BORCU VARDI"
Şimdi ne yapıyorsunuz? Şimdi gelmeden, ‘İmamoğlu'nun yönettiği İstanbul Belediyesi'ne gitmesin, buradan hop parayı alalım!’ Biz ne konuştuk Sayın Bakan? Oturalım, istişare edelim. Borçlar yapılandırılsın, insanlar bu paraları ödeyebilsinler. Bunlar kamu kurumu, kimsenin malı mülkü değil. Biz bu belediyeyi devraldığımızda, belediyenin 14 tane şirketi, belediyenin ihalesine bile giremiyordu. Niye? SGK borcu vardı, vergi borcu vardı. Hem de milyarlarca lira. İGDAŞ Genel Müdürlüğümüzü yaptı, şimdi Eyüpsultan Belediye Başkanımız. Görülmemiş bir şey. Seçime gidiyorlar, parayı kullanalım diye, İGDAŞ'ın 3 aylık gaz faturasını BOTAŞ’a ödemediler. Niye? Oradaki parayı hortumlayalım, aktaralım İBB'ye; oradan millete kullanalım, şey yapalım, seçimde kampanyamız güçlü olsun diye. Ayıptır.
"SENİ ORAYA ATAYANIN DİPLOMASINA BAK ÖNCE"
Devletin kuralları vardır. Bankada kuralları vardır, belediyede kuralları vardır, maliyede kuralları vardır, bakanlıklarda kuralları vardır… Bunları çiğne; ondan sonra ekonomi düzelsin! Milli Eğitim Bakanı, oradan laf yetiştirsin İmamoğlu'na. Ondan sonra ekonomi düzelsin. Düzelmez kardeşim. İmamoğlu'na laf yetiştir. İmamoğlu'na, efendime söyleyeyim, ‘adam gibi okul!’ Bir Milli Eğitim Bakanı, ‘adam gibi okul’ der mi? Ülkede hangi okullar adam gibi ya da adam gibi değil? Bir Milli Eğitim Bakanı böyle konuşur mu? Benim İstanbul Üniversitesi orada işte. 500 küsur yıllık okul. Mezunlarına buradan selam yolluyorum. Yani mezuniyetime ‘katakulli’ diyor. Biz, katakulliyi kime kullandıklarını biliyoruz 10 yıl kadar önce. 12-13 yıl kadar önce, 14 yıl kadar önce, 15 yıl kadar önce, bu memleketin onurlu subaylarına katakulliyi kim söylüyordu, biliyoruz. Abilerinden bunları öğrenmiş Sayın Bakan. Ama ben bir şey daha anlatayım, kurasızlık adına. Maliye Bakanına da bu gönderme olsun. Bir çevrenize bir bakın. Bakın bir şey söyleyeceğim. Özel konulara girmek istemem ama benim damarıma fazla değiyorlar, dokunuyorlar. Çok benim özel hususuma girdikleri zaman, bu işlere çok girmem. Yani ben de derim sana, ‘Seni oraya atayanın diplomasına bak önce’ derim, ama o işe girmem.
"YUSUF BEY NASIL PROFESÖR OLDU?"
Ama şuna girerim mesela: Yusuf Bey, bakan değil mi? Yusuf Bey nasıl profesör oldu? Bu ülkede profesör nasıl olunur, vatandaşlarımız biliyor mu? Beş yıl doçentlik kadrosunda kalmanız gerekir. Peki Yusuf Bey, beş yıl kaldı mı doçentlik kadrosunda? Kalmadı. Nasıl profesör oldu? Beş yıl kalması gerekir. Kalmadı. Peki beş yıl kalmayan Yusuf Bey, sonra profesör oldu, ardından rektör oldu. Nasıl rektör nasıl olunur? Üç yıl profesör kalmanız lazım. Pat diye profesör, pat diye rektör oldu! Nasıl oldu biliyor musunuz? Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle. 48 saatliğine kararname yayınlandı, 48 saatliğine! 48 saatliğine kararname yazıldı, kararnamede 48 günlük profesör, rektör olarak atandı. O atandıktan sonra o kararname tekrar iptal edildi. Bunlar, ‘kararname çocukları.’ Bize hak-hukuk hatırlatıyorlar. Bunlar kararname çocukları. Bize hak-hukuku söylemeye çalışıyorlar. Utanın ya. Yani bari konuşurken utanın. Bir aynaya bakın, utanın. Utanma yok ki sizde. Çünkü her şeyi kolay elde etmişsiniz. Biz, tırnaklarımızla gece-gündüz çalışıyoruz bu millet için. Çalışmaya da devam edeceğiz. Onun için önce insan bir kendine bakacak. Yukarıdan aşağı bir kendini süzecek. Ben nasıl geldim buraya? 48 günde nasıl profesör oldum, sonra da rektör oldum! Böyle bir şey olmaz!
"48 GÜNDE PROFESÖR, 48 GÜNDE REKTÖR!"
Sonra ne olacak? Şimdi binlerce akademisyen var; siz boşuna uğraşın. Bak; 48 günde profesör, 48 günde rektör! Binlerce akademisyen üniversitelerde. Yazık değil mi? Burada bulunanların oğludur, kızıdır, abisidir, ablasıdır, kardeşidir, amcasının kızıdır, dayısının oğludur… Yazık değil mi onlara yani? Onlar akademisyen değil mi? Peki bu ülkede, ‘Ben çalışırsam olur’ şiarını bir milletine vermeden olur mu bu işler? Olmaz. Onun için Sayın Bakan, bırakın belediyenin kasasından para kesmeyi, oturun belediyelerle konuşun. Biz de sizi alkışlayalım. Size söyledim: ‘Siz başarılı olun, bu memleketin ekonomisi iyi olsun, en önde sizi alkışlamayan namerttir’ dedim. Ben yaparım bunu. Çünkü ben, ülkenin ekonomisinin iyi olmasını istiyorum. Ama AK Parti düzeltmiş ama başkası düzeltiyor. Kim düzeltirse düzeltsin. Ama siz düzeltemeyeceksiniz. Çünkü bu kafayla düzelmez. Sayın Bakan, öyle çığırtkanlık yaparak -Milli Eğitim Bakanı'na bu sefer söylüyorum- ‘Ben burada kamikazelik yapayım, beni atayan, 48 günde rektör yapana ya da bakan atayana şirin gözükeyim, biraz daha madalya takayım…’ Boş işler o işler. Boş işler. Boş işler. Pıt diye gidersin! Pıt diye gidersin! Onun için bu memlekette nizam, intizam, kurallar, kurumlar kutsaldır. Bunlar çok önemli. Herkese eşit uygulanacak. Allah, bu memleketteki her insanı adaletsizlikten korusun. Bu memleketteki her insanı, eşit imkanlar alabildiği, fırsat eşitliği… Çok eksiğimiz var. Çok kapatmamız gereken işler var. İnşallah her birisini tek tek başarırız. Hep beraber, el ele başarırız."