Kanal İstanbul projesine karşı basın toplantısı düzenleyen İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, "Kanal İstanbul bir cinayet projesidir" dedi

Ekrem İmamoğlu: Ya Kanal Ya İstanbul

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Kanal İstanbul projesi ile ilgili basın toplantısı düzenledi.

İBB'nin Kanal İstanbul protokolünden çekildiğini ifade eden İmamoğlu; "Kanal İstanbul bir ihanet değil cinayet projesidir" dedi. İmamoğlu, Kanal İstanbul bölgesinde 2011'den bu yana 30 milyon metrekare arazi hareketlilği tespit ettiklerini, bölgede arazisi bulunan en büyük üç şirketin Araplara ait olduğunu açıkladı.

İmamoğlu, "Açıklamalarımın hiçbiri siyasi değildir. Tüm İstanbullulardan ve ülkemizin dört bir köşesinde yaşayan vatandaşlarımızın çok dikkatli dinlemeleri rica ediyorum. 82 milyon insanımız için değil, çocuklarımız için torunlarımız için geleceğimiz için büyük bir tehlikeyle karşı karşıyayız" ifadelerini kullandı.

Akademisyenlerden gelen raporları gördükçe Kanal İstanbul'un İstanbul için nasıl felaket getireceğine daha da emin olduklarını belirten İmamoğlu, "Karşılaşacağımız felaketlerin boyutlarını tek tek anlatacağım," diyerek sunum yaptı.

İmamoğlu, "Kanal İstanbul yapılırsa, İstanbul’un 8 bin 500 yıldır var olan yer altı ve yer üstü kaynakları yok olacak! En büyük tehlike Terkos Gölü’ne karışacak tuzlu su. Sazlıdere Barajı da devre dışı kalacak. 427 milyon metreküp içme suyu rezervi elden çıkar. Bu susuzluğa mahkumiyet demektir," dedi.

İmamoğlu, açıklamanın ardından "İBB'nin protokolden çekilmesi Kanal İstanbul projesini nasıl etkileyecek?" sorusuna "Bu proje zaten olmayacak, yapılmayacak" yanıtı verdi. İmamoğlu; ""Bizim Kanal İstanbul projesinden çekilmemiz demek projeyi uzaktan seyredeceğimiz anlamına gelmiyor. Olmaması için her şeyi yapacağız," dedi.

İmamoğlu'nun konuşmasından satır başları:

"Kimlere ne söz verilmiş olursa olsun derhal vazgeçilmelidir. 15 tehdidi, 15 madde olarak anlatmaya çalışacağım.

Kanal İstanbul demek susuzluğa mahkumiyet demektir. Öncelikle projedeki kanal 45 km uzunluğunda en dar yerinde 275 metre genişliğinde bir kanal. 8 bin 500 yıldır var olan İstanbul yeraltı ve yerüstü su kaynaklarını kaybedecek. Sadece bu madde bile bu projenin rafa kaldırılmasını emrediyor. Akıllı, mantıklı, gerçeklerden uzaklaşmamış hiçbir siyasetçi, dünya susuzluğu konuşurken bunu destekleyemez. Kendi ülkesine, kendi şehrine, kendi insanına bu ihaneti düşünemez.

DSİ ve İSKİ raporları tek tek anlatıyor. Terkos Gölü'ne karışacak tuzlu su ile sıfatını yitirecektir. Terkos havzası İstanbul ve çevresi için çok önemli bir depolama alanıdır. Avrupa yakasındaki en büyük su deposudur. Kanal İstanbul inşa edilirse bu çok değerli su kaynağı yok olacak. Sazlıdere Barajı da devre dışı kalacak. Bir milli yatırım olarak değeri 2 milyar liranın üzerine olan Sazlıdere Barajı'ndan bahsediyorum. Atatürk Havalimanı gibi tümüyle işlevsiz kalacak. Terkos Gölü'nün doğusundaki 20 kilometrelik su toplama havzası da devre dışı kalıyor. 15 yıl sonra 7,5 milyon insanın su ihtiyacını karşılayacak. Kanal İstanbul inşa edilecek bu sistem devre dışı kalacak. Yerüstü su kaynaklarımız değil, yeraltı su kaynaklarımız da yok olacak. Bunu söyleyen bilim insanları, su uzmanları.

DSİ raporunda, "Zemin etüdü ve sondajlar yapılsa da her zaman beklenmedik durumlar ortaya çıkar. Kayalardaki çatlak ve kırıklar sondajlarla belirlenemez. Kanal İstanbul'un tuzlu suyu Terkos'a girer ve İstanbul'un büyük bölümü susuz kalır. Kaybedilecek su kaynağının alternatifi de bulunmamaktadır" diyor. Susuzluktan daha büyük bir felaket konuşulmuyor. Bu rapora göre inşa edilecek kanalın 5,2 kilometrelik zemini kireçtaşı. Tuzlu suyun karışacağı da net. Kanal kotu Terkos'tan düşük olacağı için sızıntı ihtimali büyük bir risk oluşturuyor.

Tek tehlike susuzluk da değil. Strateji ve güvenlik konusunda da felakettir. "İnşa edilecek olan kanal güzergahı acil eylem planı çerçevesinde saklı stratejik noktadır. Savaş ve doğal afetlerde yüzey suları kullanılmayacak durumda olabilir. Bu durumda stratejik rezerv alanda su kaynaklarını kaybetme riskiyle karşı karşıyayız" diyor raporda. Karşılığında ne alacağız. Su gitti, ne alacağız? Sükse yapacağız, kime?

DEPREMİ TEHDİDİ

Kanal İstanbul demek depremi tetiklemek demek. İhanetin ötesinde, cinayet. İstanbul var oldukça devam edecek bir sorundur deprem. Binlerce yıldır var, var olacak. Tarihsel dönem ve 120 yıllık verilere göre, kanal boyunca yapılacak yapılaşma İstanbullular için büyük bir risk taşıyor. Zemin yapısı ne yazık ki heyelanlara çok müsait. 11 km'den Kuzey Anadolu, 30 km'den Çınarcık fay hattı geçiyor. İnşaat ile ortaya çıkacak yüklemelerin depremleri davet edeceği, depremlerin şiddetini artıracağı söyleniyor. Avcılarda konteynır limanı yapılacak. Olası büyük İstanbul depreminin 6 metre yüksekliğinde dalgalar yaratacağı konusunda simülasyonlar var. Tsunami ile o liman sular altında kalacak.

İstanbul doğasını sonsuza kadar katletmek demek. Yine beton, yine rant, yine çevre katliamı. ÇED raporunu açıklayanlar yapılaşmadan bahsetmiyor. Bu yapıların ne tür çevresel felaketlere yol açacağı ÇED raporu cevap vermiyor. Yapılaşma kısa zamanda sıcaklık, nem, rüzgar rejimini değiştirecek. İstanbul'un batısındaki bu duvar, İstanbul'u ısı adasına çevirecek. Çevre düzeni planı kapsamında, büyüklük, büyümenin yönetimine dikkat etmek zorundasınız. İstanbul'da her arazi kullanımı kentin ekolojik yapısına katkı vermelidir. 'İhanet ettik' diyenler dikkat etmedikleri için İstanbul'un başı dertte. 23 milyon metrekare orman alanı, 45 kilometre uzunluğunda 136 milyon metrekarelik tarım alanı sonsuza kadar ortadan kaldırılacak.

ÇED RAPORUNA ELEŞTİRİ

Kimisi o güzel tarım alanlarına bakar güzel der kimi de gökdelenlere bakıp güzel der. Donatılar gelecekmiş. Ya yine beton, yine beton, yine rant. ÇED raporunda yapılaşma hiç yok. Kimi aldatıyorsunuz? Bu yapıların ne tür çevresel sorunlara var olacağı sorusuna ÇED asla cevap vermiyor. Bir aldanma geleneğimiz olabilir ama milleti aldatamazsınız, biz buradayız. Sanki bölgede yapılaşma olmayacakmış gibi bir rapor hazırlamışlar.

Kanal İstanbul demek İstanbul’un tarihini talan etmek demektir. Öyle bir şey ki tarihi yapıyı korumak gerekçe olarak anlatılıyor. Birkaç kazayı referans gösterip, bunu gerekçe gösterip kanalın bitmesiyle boğaz trafiği azaltılacakmış. Bahaneye bakar mısınız? O da boğazdaki tarihi dokunun korunmasını sağlayacaktır. ÇED başvuru dosyasında iddia edildiği gibi yıllara göre boğaz trafiğinde bir artış yok. Son 10 yılda yüzde 22 oranında azalış var. 17 milyon metrekarelik sit alanı Kanal İstanbul ile etkilenmektedir. Tarihe ve tarihi değerlere niçin zulmediyorsunuz? Her yüzyıl, onyıl bu şehre katkı sunarak kadim denmiştir o yapılara. İhanete fırsat tanımayacağız.

Beşinci madde Kanal İstanbul demek 82 milyonun sırtına en az 110 milyar liralık vergi bindirmek demektir. Ben onu iki ile çarparım yanılmam. Bu rapor, ama ben ikiyle çarparım, yanılmam. DSİ nasıl anlatıyor durumu? Kanal'daki taşınmazların bulunduğu alan imara açılırsa DSİ olarak 1450 kamulaştırmasız el atma davası ile karşı karşıyayız. Buradan çıkacak mali yük DSİ tarafından akarşılanamayacak boyuttadır. Özel şahıslara ait kamulaştırma bedelleri bile milletin sırtlarına yüklenecek. Bu laf ortaya atıldıktan sonra oradaki arsa manipülasyonları da ayrı bir boyut. İşsizlik almış başını gidiyor, gençlerimiz iş için her yerde imkan arıyorken şurada 420 kişilik memur alımı içim 25 bin insan başvurmuşken siz devlet olarak ayakta durabilmek için vergilere bel bağlamış iken kimi kandırıyorsunuz? Diyecekler ki Kanal'ın millete maliyeti yok. Ama biliyorum ki bu masalı benim kadar millet de biliyor. Yaptıkları projelerin zamanla milletin üzerine nasıl yük olduğunu yaşadık yaşıyoruz. Kendi kendine finanse edeceği noktaların geride kaldığını, gerekirse öderiz edebiyatını gördük. 82 milyon insan bal gibi ödüyoruz.

Altıncı madde Kanal İstanbul demek İBB'nin sırtına lüzumsuz 35 milyar liralık maliyet yüklemek demek. Mevcutta yürüyen işlerimiz bile devredışı kalacak. Üç farklı lokasyonda İGDAŞ hatlarını ortadan kaldıracak, bunların yerine milyarlarca liralık ek maliyet olacak bir maliyet gelecek. Milyarlarca liralık sadece iki kuruma maliyet çıkıyor. Bu rakam İBB'nin bu 2020 yıllık bütçesidnen neredeyse yüzde 50'ye yakın fazla. Pazartesi itibariyle protokolden çekilirken her bir İstanbullunun sırtından bir yeni borcu kurtarma çabasını ortaya koyduk.

Panama Kanalı dediğiniz şey gemilerin yolunu 13 bin km kısaltıyor. Süveyş Kanalı Akdeniz ve Kızıldeniz üzerinden Hint Okyanusu'nu birbirine bağlıyor. Ortalama 6 bin km yolunu kısaltıyor. Gemielrin o yüzden iki kanala para ödeyerek o kanallardan geçiş yapıyor. Kanal İstanbul'da gemiler için tasarruf söz konusu değil ki. Aynı mesafe. AKıntı nedeniyle Marmara'dan Karadeniz'e geçiş 3-4 saat sürecek. Bedava geçmek varken boğazdan, neden Kanal İstanbul'dan geçsin? Montrö üzerinden uydurulmaya çalışılan knouya da ayrıca değineceğim.

TRAFİK SORUNU

ekrem-imamoglu-kanal-istanbul-bir-cinayet-projesidir-666417-1.

Sekizinci madde Kanal İstanbul demek trafikte iki kat perişan etmek demek. İstanbul'un bu büyük tasarımlarında böyle bir plan yok. Böyle bir hazırlıksızlık. Bundan dolayı trafiğe olan etkisini kestirmek bile mümkün olmuyor. Daha yeni yapılan 3. köprünün yolundan, TEM'de o viyadüklerin geçişleri, ben bu sektörü bilen insan olarak hayal bile etmek istemiyorum. Kanal nedeniyle kopacak sonra köprüler ile tamamlanmaya çalışılacak yeni yollar. Yeni bağlantı köprülerine ihtiyaç duyacak. Çizgifilm çizmek kolay dedim, çizgifilm ile bu işleri tasarlayıp milletin önüne koymak kolay dedik. O çizilen köprüler TEM ve E5 sık sık trafiğe kapılacak. Büyük çile halen planlanmış olan Mahmutbey, Esenyurt gibi metro hatlarını da derinden etkiliyor. Başakşehir'in bir bölümünde ve o bölgede yaklaşık 3.5 milyon insan yaşıyor.Yalnızca karayolu değil havada da aynı şey. Ben demiyorum bunu. Raporlar diyor her ne kadar talimatla sehven denilse de . Diyorum ya talimatla fay hattının da yerini değiştirirler. Proje ile Mahmutbey-Esenyurt gibi metro hatlarını da derinden etkiliyor. Biz metro getirmemiz gerekirken, bu iki metro hattını inşa etmek varken, trafikte milyonlara niye zulmü reva görüyorsunuz? DHMİ raporları da diyor bunu. DHMİ'nin 15 Mart 2018 tarihli dosyasıyla ilgili bakanlığa yazdığı yazıda, "Bu proje ile İstanbul havalimanın uçuşa açılması imkansız olacaktır. Tüm pistler kullanıma açıldığında günde 3 bin 500 uçak trafiği olacağı için Kanal İstanbul projesi uygun görülmemektedir" diyor.

50 YILLIK HAFRİYAT

Kanal İstanbul demek 50 yıllık hafriyat demek. Ortaya çıkacak hafriyat tam bir muamma. Kamyonlar için yapılacak yeni yollar... Marmara gibi Karadeniz girişinde de liman kurulacak. Allah'ın lütfu denizi dolduracağız. Ben Karadeniz çocuğuyum bilirim Karadeniz'i. Kanal inşaatından çıkacak hafriyatın 2 milyar metreküpe ulaşmasını bekliyoruz. İstanbul'un kapasitesi 40 milyon metreküp. İstanbul'da 50 yılda çıkabilecek hafriyat sadece Kanal İstanbul'dan çıkıyor ve bunu denize dökmekten başka çare yok. Bağcılar, Güngören, Esenler'in bu üç ilçenin 10 katlı bina kadar yükseleceğini düşünün. 10 bin hafriyat kamyonu daha trafiğe çıkacak.

Kanal İstanbul demek, İstanbul'a 1,2 milyon yeni nüfus demek. Kanal İstanbul inşa edildiğinde yeni yerleşim birimlerine 1,2 milyon yeni nüfus gelecek. 6 Beşiktaş demek. Sadece Kanal İstanbul yüzünden İstanbul trafiğinde 3,4 milyon yeni yolculuk olacak ve bu trafiğin yüzde 10 artması demek. İstanbul şu anda depremle ilgili sorunu çözmeye çalışıyor. Trafiği tümden durduracak, bu şehir planlamasıyla yeni sorunları çabası içindesiniz, neden?

Kanal İstanbul demek, 8 milyonluk nüfusu bir adaya hapsetmek demek. Hem karadaki, hem denizdeki ekolojik dengesini değiştirmekle kalmıyor, o adaya 8 milyonun hapsedilmesi gibi bir durumu ortaya çıkarıyor. Bu akıldışı proje, deprem riskinin en yüksek olan alana bir kanalla hapsediyorsunuz. Deprem anında güvenliği nasıl sağlayacaksınız? Deprem sonrası bu insanları nasıl nakledeceksiniz? Vatandaşların canını nasıl koruyacaksınız? Stratejik bir ihanet projesidir. Evet dememizi nasıl bekliyorsunuz?

MONTRÖ RÜYASI

Kanal İstanbul demek, Montrö rüyası görmek demek. Kara ve deniz etkisi ayrıca 7 uluslararası anlaşmayı da bağlıyor. Diğer sözleşmeleri de ihlal ediyoruz. Madem Montrö üzerinden gidiyoruz; anlatıldığı gibi olumsuz değil. Türkiye'yi ve Karadeniz'de kıyısı olan ülkeleri koruyan bir sözleşme. Bu anlaşma ile neredeyse 90 yıldır Karadeniz bir barış denizidir. Karadeniz'de kıyısı olmayan ülkelerin gemileri en fazla 21 gün kalabilir. Boğazlar anlaşmasıdır ve Çanakkale Boğazı'nı da bağlar. Savaş çıkarmak için ihtiyaç duyulan bir filo Montrö sayesinde Karadeniz'e giremez. Kanal İstanbul'la bu koruma kalkanın kalkması söz konusu. Montrö fesh edilse dahi Türkiye boğazlarından ticari gemi geçişini yasaklayamazsınız. Gemileri karadan geçişe zorlayamazsınız.

BALIKÇILIK BİTECEK

Kanal İstanbul demek, Karadeniz'in balıklarını ve balıkçılığını yok etmek demektir. Kanalın getireceği önemli bir risktir. Bu risk Karadeniz kıyısındaki herkesi ilgilendiriyor. Kanalla binlerce yıllık su dengesi bozulacak. Karadeniz'de tuzlu su miktarı artacak ve dengesi bozulacak. Balıkçılık bitecek. Akıntı nedeniyle dip çamur Marmara'ya akacak. Silivri, Tekirdağ'da deniz sefası yapanlar, Yalova'da, Armutlu'da, Erdek'te yaşayanlar bundan derin etkilenecek. Bu güzel düzeni yok etmenin vebali o kadar büyük ki...

On dördüncü Kanal İstanbul demek maneviyatı yok etmek demek. Mezarlıklar Müdürlüğü'nün raporuna göre mezarlıklar proje alanında kalıyor. Bu coğrafyada ölüye bile rahat vermiyorsunuz. ÇED inceleme alanında kalan mezarlıklar var. Arnavutköy, Küçükçekmece, Başakşehirde pek çok mezarın taşınmasını mecbur kalınabilir. Yapmayın bu zulmü. Yazıktır.

On beşinci madde, Kanal İstanbul demek bu milleti sevmemek demektir. Kendini sevmek demektir. Herhalde birileri aynaya bakıp bakıp kendine hayranlık duyuyor. Kamu adına karar vericilerin önceliği milletin canını malını korumaktır. Milletini seven bir siyasetçinin önceliği milletinin mutluluğunu sağlamaktır. Bunca genç işsizlikten inliyorken sürdürülebilir üretimi refah için bunca fabrika kurma imkânı varken, çocuklar yeterince beslenemiyorken bizim önceliğimiz Kanal İstanbul olamaz. Bu proje ile dünyanın göz bebeği biricik İstanbulumuz yaşanamaz bir kent olacak. Birileri para kazanacak diye bu kadim şehrin yok edilmesine tüm hukuki mücadelemizi vererek izin vermeyeceğiz. İstanbul'un güvenliğini, canını, ve Türkiye'nin stratejik güvenliğini tehdit eden bu projeye kimse bizi ikna edemez. Bu proje her yönüyle felaket, ihanet, cinayet projesidir."

Bu bütçe ile İtsanbul'dkai bütün okulları yeniden yaparsınız. Kanal İstanbul için harcanacak alan Çevre Bakanlığının kentsel dönüşüme ayırdığı paranın yedi katı. Bu bütçe ile en az 9 tane daha Marmaray yaparsınız. İstanbul'daki o okulları yeniden inşa edersiniz. Deprem sorunlu ne kadar bina varsa yeniden yaparsınız. 150 yataklı tam 1056 tane hastane yaparsınız. Bu tümüyle israf, haram, ülke kaynaklarını har vurup haram savurma projesidir. Yanlışın neresinden dönerseniz kârdır.

SORU - CEVAP

Protokolden çekilmenizin proje üzerindeki etkisi nedir?

Projeyi nasıl etkileyeceği benim zihnimde bile yok çünkü proje olmayacak. Bizim projeden çekilmemiz demek uzaktan seyredeceğimiz anlamına gelmiyor tümüyle hukuki mücadelemizi vereceğimiz anlamına geliyor. İBB'nin olmadığı bir proje bu kentte olamaz. Şehir halkının olmadığı bir proje olmaz yapılamaz. Bunun adı başak bir şeydir. Türkiye bunu kabul etmeyecektir.

ARAZİ SAHİBİ EN BÜYÜK ŞİRKETLER ARAPLARIN!

İstanbul'a ne kadar yük biniyor bu protokolde? İmar hareketliliğini incelediğinizi söylemiştiniz. Neler tespit ettiniz?

İBB'nin hızla yaptığı ya da ÇED raporunda üzerinde durulan analizler İBB'ye de 23 milyar liralık bir maliyetten bahsediliyor. Burada sıkı analizler yoktur. 23 milyar lira çok göreceli. Bunu iki ile çarpsanız çok yanlış yapmazsınız. Bu işleri söylerken inanın öylesine söylemiyoruz. Rakamların ciddiye alınması şart. Arsa alımı konusunda sayın bakan çok yanlış cümleler kuruyor. Üzülüyorum. Çevre bakanı çevre ve şehircilik adına konuşmuyor. Ne yazık ki söyledikleri çelişkili. İnsanların gözünü boyamaya çalışıyorlar. Böyle konuşmamalı Çevre Bakanı. Emin bir şekilde arsa hareketi yoktur diyorsunuz. Bir örnek vereyim; 2011’den bu yana Kanal İstanbul’da, 30 milyon metrekare arsa hareketi olmuş. 30 milyon metrekare, Beyoğlu, Gaziosmanpaşa ve Bayrampaşa büyüklüğü demek. Daha acı bir şey söyleyeyim mi? Bölgede yüzlerce yıldır arazi sahibi olan aileler dışında en büyük arazisi olan ilk üç şirket, Arap şirketi.

İsterse sayın bakan yazılı da isteyebilir telefonla da isteyebilir, bakanlık makamına saygımız sonsuz, kendisiyle paylaşırım.

Askı süresi var İBB bu itiraz sürecine dahil olacak mı?

Tabii ki de. İstanbul'u ben dert ediyorum. Yarın ben çocuğuma üyelerime hesap veremem diyen herkes Şehircilik Bakanlığı'na İstanbul'da yaşayan bir vatandaş olarak Kanal İstanbul projesini su kaynaklarını yok etmesi tehlikesine karşı istemiyoruz diye dilekçe verecek. milyonlarca insan buna itiraz edebilir. Susmak dilsiz şeytanlığı oynamaktır.