Bir ülke düşünün; çevre kapitalist bir ülke konumunda ve başında neo-liberal muhafazakâr bir hükümet bulunuyor. Aklı

Bir ülke düşünün; çevre kapitalist bir ülke konumunda ve başında neo-liberal muhafazakâr bir hükümet bulunuyor. Aklı başında birisi çıkıp, bu konumdaki bir ülke ve hükümetten eksen kaydırma bekleyebilir mi?
Eğer mevzubahis ülke Türkiye ise niye olmasın? Bu kabulleniş sadece eksen kaydırma konusu ile sınırlı değil. Bazı çevreler, koşullar aksini gösterse de hemen hemen her konuda Türkiye’yi gerçek konumundan kopartarak abartılı bir yere koyma eğilimindedirler. Dolayısıyla, bu çevrelerin bugünlerde seslendirdiği “Tayyip Erdoğan ile Türkiye’nin ekseni değişiyor” şeklindeki evlere şenlik iddiaya şaşırmamak gerekiyor.
‘BAĞLARI KOPARMAK’
Hemen belirtelim, “eksen kaydırma” ciddi bir iştir, koşullarını kendi belirleyip dikte eden bir ülke konumunda olmayı zorunlu kılar. Yakın zamanda kaybettiğimiz, Bağımlılık Yaklaşımı’nın önemli temsilcilerinden ünlü Marksist düşünür Andre Gunder Frank’ın önerdiği gibi, çevre (uydu) konumundaki kapitalist ülkelerin bağımsız bir duruş sergileyebilmeleri için gelişmiş kapitalist metropol ülkelerle bağlarını koparmaları (Frank’ın deyimiyle ‘de-linking’) gerekiyor. Frank’a göre bu tür kopuş, ancak ve ancak çevre konumundaki ülkede sosyalizmin kurulmasıyla mümkündür; çünkü emperyalizm ile işbirliği içerisindeki ülke kapitalistlerinden böyle bir kopuşu gerçekleştirmeleri, kendilerine meşruiyet sağlayan temelleri yok etmeleri beklenemez.
Ne dersiniz, Türkiye böyle bir noktada mı? Olumlu yanıt verebilmek için, bağımlılık ilişkilerini her geçen gün pekiştiren ve güçlendiren mevcut yapının sorunlu olduğunun görülmesi ve kabulü gerekiyor. Oysa durum tam tersi. Sorunlu görülmek bir yana mevcut yapı kutsanmaya çalışılıyor. O nedenledir ki, AKP hükümeti, Mayıs 2008’de IMF ile stand-by anlaşması sona ermesine rağmen IMF-Dünya Bankası (DB) programlarının sadık uygulayıcısı olmaya devam ediyor ve her seferinde “yola devam” sloganını (bu slogan, IMF-DB ile yola devam anlamına geliyor) büyük bir gururla yineleyerek bununla övünüyor.
TEK SİYASET
“Devam ediyor” vurgusunu bilinçli yaptık. Çünkü durum, AKP iktidarı öncesinde de aynıydı. 1998’deki IMF Gözetim Anlaşması ile başlayan bu süreç devam ediyor. Arada hükümetler değişiyor ama IMF-DB patentli programların yönlendirdiği siyaset değişmiyor (bu tür bir yorumun ayrıntısı için, bizim de üyesi bulunduğumuz Bağımsız Sosyal Bilimciler İktisat Grubu’nun “IMF Gözetiminde On Uzun Yıl, 1998-2008: Farklı Hükümetler, Tek Siyaset” başlıklı 2006 Yılı Raporu’na bakılabilir. Söz konusu rapor, adı geçen grubun ağ sayfasında bulunuyor); değişmeyince, değişen hükümetlerin uluslararası düzeyde kendi iradeleriyle rol alabilmeleri de mümkün olamıyor. Çünkü ekonomi programlarını sizin adınıza oluşturanlar, uluslararası düzeyde oynayabileceğiniz rolleri de dikte etmiş oluyorlar.
Çok açıktır ki, ekonomik olarak neo-liberal politikaların ve siyasi olarak ABD’nin güdümüne sokulmuş bir ülkede eksen kaydırılabileceğini ileri sürmek, abesle iştigalden başka bir anlama gelmiyor.

NOT: Geçtiğimiz günlerde yitirdiğimiz, Cumhuriyet okurlarının “Aydınlanmanın Bilgesi” dedikleri duayen gazeteci-yazar devrimci kişilik İlhan Selçuk’u kaybetmenin üzüntüsü içindeyiz. Umarız, Selçuk sonrasında Cumhuriyetin Penceresi açık kalmaya devam eder.