Türkiye’ye tanınmış ve yabancı bir müzik grubu geldiğinde birçok insan konser alanını doldurur. Biletler önceden alınır, dost sohbetlerinde

Türkiye’ye tanınmış ve yabancı bir müzik grubu geldiğinde birçok insan konser alanını doldurur. Biletler önceden alınır, dost sohbetlerinde o konser için uzun uzun konuşulur. Konserin 21’de başlayacağı açıklanır açıklanmasına ama seyircinin coşkusunun had safhaya ulaşması için asıl grubun çıkışı uzar da uzar. İnsanların heyecanını tüketmemek adına da bir ön grup çıkıp kitleyi hareketlendirir. Seyirciler asıl grup çıkana dek o ön grupla geceye hazırlanır. Bir nevi ısınırlar…
Cumartesi akşamı Beşiktaş – Trabzonspor maçını, La Liga’daki El Clasico öncesi ön maç olarak görüyordum. Real Madrid  - Barcelona maçı öncesi keyifli ve dişe diş bir mücadele ile gece ısınacak, 23’deki maçta da uzun süre yitmeyecek bir maç izleyecektim. Ama pek de öyle olmadı. Beşiktaş – Trabzonspor maçı da, Barcelona – Real Madrid maçı da birçoğumuzun beklentilerinin çok altındaydı. Beşiktaş yense büyük bir adım atmış olacak, El Clasico’yu kazanan şampiyonluk yolunu açacaktı. Barça, Real’i idare ede ede, pek de zorlanmadan üç puanı cebine koydu ve liderliği aldı. Beşiktaş ise gol yemedi ama gol de atmayı beceremedi.
İnönü’deki maçtan aklımda kalan en önemli an, Rüştü’nün saniyenin ‘bilmem kaçta biri’nde nereden çıkarttığını çözemediğim o sol eliydi. Çocukluğumda Dedektif Gadget’i izlerdik. Hiç beklenmedik bir anda ya kolunu, ya bacağını ya bir uzvunu abartılı bir şekilde ortaya çıkartırdı. Ve bağırırdı: “Gadget kollarım!”. Rüştü de aynen ‘Gadget kollarım’ der bir halde, müthiş bir refleksle Eski Açık’ın tam önünde olan pozisyonda Umut’a gol şansı vermedi. Pazar akşamı birçok televizyon kanalı ‘son yılların en keyifli maçı’ yaftalamasını yapsalar da bence tatsız, tuzsuz bir maçtı. O arkadaşlar bu maça son yılların en keyifli maçı diyorlarsa, birkaç hafta önce oynanan Eskişehir maçı için hangi tanımlamayı yaptılar hatırlamıyorum.
Eve döndüm, umudum El Clasico’daydı. Barça iki gol attı, Messi de o gollerden bir tanesini kendisi var etti. Ama beklediğim futbol doygunluğuna biraz beklentilerin çokluğu nedeniyle, biraz da Barça defansının agresif savunması nedeniyle ulaşamadım. Yine de iki gol izlemek, Messi’nin vücut çalımını görmek bile güzeldi.
Bu haftanın bence en anlamlı maçı İngiltere’deydi. FA Cup yarı final maçları haftasonu oynandı. 7-1 kazandığı ilk maçın ardından ikinci maçta da Aston Villa’yı 3-0 yenen Chelsea rahatça ilk finalist oldu. Bence gurur duyulacak başarıya imza atan takım ise Portsmouth oldu. Lig beşincisi Tottenham ile karşılaşan Portsmouth uzatma dakikalarında attığı gollerle maçı 2-0 kazandı ve diğer finalist oldu. İlginç nokta şu ki Portsmouth bu yıl İngiltere Premier Ligi’nden düşmeyi garantiledi! Ligden düşmesine rağmen Federasyon Kupası’nda final oynaması futbolun güzelliğinin ta kendisiydi.
2007 yılında ligden düşen Kayseri Erciyesspor da benzer başarıyı Türkiye Kupası’nda göstermişti. Grup maçlarında Galatasaray’a 4 gol atmayı başarmış, Çeyrek Final’de yine Galatarasay’ı, yarı finalde de Trabzonspor’u eleyerek finale kadar çıkmıştı. Finalde ise Beşiktaş’la 90 dakika dişe diş mücadele etmesine rağmen, uzatmalarda yediği tek golle yenilerek kupaya veda etmişti.
Portsmouth’un ligden düşüşü de, FA Cup’ta finale çıkışı kadar ilginç oldu. Birkaç hafta önce ekonomik kriz nedeniyle İngiltere Federasyonu tarafından 9 puanı silinen Portsmouth’un ligden düşüşünün önü maalesef açılmıştı. Ekonomik krizle boğuşan, borç batağında olan kulübe en büyük cezayı da Federasyon vermişti.
İşte tüm bu yaşananların üzerine, sadece 3 hafta önce Tottenham’a ligde 2-0 yenilen Portsmouth, Cumartesi günü FA Cup yarı finalinde Tottebham’dan aynı skorla rövanşı aldı. Finalde ise, ligde 2 hafta önce 5-0 yenildiği Chelsea ile karşılacak. Bakalım Portsmouth’un bugünkü teknik direktörü Avram Grant bir sürpriz de eski takımı Chelsea’ye yapabilecek mi?