Aynı gün haber sitelerinin manşetlerine El Kaide’yle ilgili iki haber düştü: Paris’teki Charlie Hebdo saldırısını Arap Yarımadası El Kaidesi üstlendi; Genelkurmayın savcılığa gönderdiği belgeye göre, MİT’e ait TIR’lardaki silahlar El Kaide’ye gönderiliyordu. Bu iki haberi farklı günlerde diğerleri takip etti: Sultanahmet saldırısını düzenleyen kadının IŞİD militanı olduğu iddia edildi. İstanbul’da Terörle Mücadele ekipleri bazı mahallelere operasyon yaptı, operasyonun hangi “örgütle” ilgili olduğu, her zamankinin aksine basına açıklanmadı. Yeniçağ’dan Ahmet Takan da şunları yazdı: “Türkiye’de 1200 IŞİD militanı var. MİT ve polis, yerlerini, adreslerini biliyor. Gaziantep, Urfa, Kilis, Konya, Van ve birçok yerde silah depoları var. Buralarda uzun namlulu silahlar ve bombalar, C-4 tipi patlayıcılar gömülü. Ancak korkudan operasyon yapılamıyor.”

Türkiye bile isteye selefi örgütlerin arka bahçesi, lojistik üssü oldu. Artık istese de kolay kolay kurtulamayacağı bir durumda. İktidar bir yandan bunları yaparken, TIR soruşturmasının ardından sonunun Uluslararası Ceza Mahkemesi olmasından da korkuyor. Bu korku, Sabah gazetesinin 24 Temmuz 2014’teki, MİT TIR’larının aranmasını emreden savcı Aziz Takçı’yla ilgili haberinde su yüzüne çıktı: “Adana’da MİT’e ait TIR’lara baskın düzenleyerek Türkiye’yi terör örgütlerine yardım ediyor iddiasıyla uluslararası kamuoyuna teşhir etmeyi ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne gidecek yolu açmayı hedefleyen Savcı Aziz Takçı ve bağlantıları da inceleme altında.”

AKP’nin, kendisini iktidara taşıyan ve siyasal İslam’ın yerleşmesi için çabalayan küresel sisteme kafa tutmak pahasına El Kaide’ye silah göndermesi ve bunu da neredeyse açık açık yapıyor olması, şu anki konjönktür gereği siyasi bir intihar gibi görülebilir. Peki, selefi sempatizanı AKP’nin Esad’ı devirme takıntısı, iktidar arzusundan daha mı güçlü?

ABD'NİN İSLAM DÜNYASI

“Uluslararası politika açısından, (AKP) Türkiye’yi İslam dünyasının bir parçası olarak yeniden dizayn edebilir. Ancak İslam dünyası birçok farklı rejim ve zıt akımlarla derin şekilde bölünmüş durumda. Fas ile Pakistan arasındaki uzaklık sadece coğrafi değil. İslam dünyasında yeniden konumlanma daha çok ‘kim sizin (ABD’nin) düşmanınız, kim dostunuz’ sorusuyla ilgili. Bu, dünyanın geri kalanı için de aynı.”

Bu sözler “istihbarat şirketi” Stratfor’un Başkanı George Friedman’a ait, 22 Kasım 2010 tarihli e-postasından alınma. Wikileaks belgelerinden. Özetle, Türkiye’nin rejimi, devlet ve hükümet bizim dostumuz olduğu sürece, bizi ilgilendirmez diyor.

Bu tespitlerin üzerinden dört yıl ve sayısız iç savaş geçtikten sonra, ABD’nin “ılımlı İslam” projesinin bittiği konuşulurken “eğit-donat” anlaşmasının yapılması, AKP’nin halen bir seçenek olarak masada durduğunu gösteriyor. Seçimlerin de yaklaştığı ABD’nin tek ve açık bir Ortadoğu politikasının olmadığını varsayarsak, TIR’lardaki silahların “eğit-donat”ın bir parçası olması ihtimalini de göz ardı etmemek gerekir. İktidarın – gerçekleşmesi hiç mümkün görünmeyen – Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde bir yargılamayla korkutulması, mutlaka sonunun geldiğini göstermiyor. En azından onu iktidara taşıyanlar tarafından.