İLHAN UZGEL Türkiye’nin tarihinde dış politika ve güvenlik açısından zor ve sıkıntılı dönemler oldu ama hiçbiri Erdoğan yönetiminin Türkiye’yi şu son dönemde içine soktuğu çıkmaz kadar sıkıntılı değildi. Daha da ilginci bunu Türkiye’nin kendi kendisine başarmış olması, özellikle kendisini Suriye konusunda köşeye sıkıştırmış olması yatıyor. Bir yandan Şam ile inatlaşmanın sürmesi, öte yandan bu ülkeye […]

Elde patlayan füzeler

İLHAN UZGEL

Türkiye’nin tarihinde dış politika ve güvenlik açısından zor ve sıkıntılı dönemler oldu ama hiçbiri Erdoğan yönetiminin Türkiye’yi şu son dönemde içine soktuğu çıkmaz kadar sıkıntılı değildi. Daha da ilginci bunu Türkiye’nin kendi kendisine başarmış olması, özellikle kendisini Suriye konusunda köşeye sıkıştırmış olması yatıyor.

Bir yandan Şam ile inatlaşmanın sürmesi, öte yandan bu ülkeye yönelik askeri angajmanın giderek derinleşmesi sonucunda Rusya’ya muhtaç olma, bunun sonucunda S-400 almak zorunda kalma, bu sefer de ABD’nin tepki göstermesi Türkiye’nin dış politikada seçenek ve hareket alanını çok daralttı. Buna bir de Doğu Akdeniz’de giderek marjinalize olma ve ekonomideki daralmanın devam etmesi ve içeride de yerel seçimlerin kaybedilmesi eklenince Erdoğan iktidarı her alanda inisiyatifi kaybetmeye başladı.

Bunlardan S-400 füze sistemlerinin alımı giderek daralan bir kıskaca dönüştü. Öncelikle, bütün iktidar mekanizması şimdiye kadar pek rastlamadığımız bir şekilde hiç vazgeçme marjı bırakmadan füze sisteminin alımı konusunda kendisini çok bağladı. Öyle görünüyor ki, S-400 Türkiye için bir savunma silahından olmaktan çok bir stratejik tercih oldu. AKP iktidarı bununla iki amacı gerçekleştirmeye çalıştı ki ikisinin de doğrudan bu sistemin kapasitesiyle ve savunma ihtiyacıyla ilgisi yok. İlki, ABD karşısında Rusya ile yakınlaşarak onu dengeleme siyasetiydi. Bunun da yolu Rusya ile askeri ittifak kurulamayacağına, ortak tatbikat vs yapılamayacağına göre stratejik sayılabilecek bir silah sistemini almaktı. Bu alışverişten Rusya’nın her açıdan ne kadar karlı çıktığını söylemeye gerek yok. İkincisi ise Rusya ile Suriye’de yapılan işbirliğinin bir sonucuydu. Türkiye’nin Afrin dâhil Suriye’de Rusya onayıyla, sonradan başına birçok sorun açacak şekilde askeri olarak girmesinin (Türkiye bu ülkede dört bölgede asker bulunduruyor) bir karşılığı oldu S-400.

Rusya bu durumdan memnundu. Suriye’de işbirliği fena gitmiyordu ve NATO içinde sorun çıkarmıştı ama bu kez de ABD, Türkiye’nin Rusya ile bu yakınlaşmasından rahatsızlık duydu. Türkiye bir olasılık ABD ile pazarlığı tersten yapıp, S-400’den vazgeçme karşılığında Fırat’ın Doğusunda bazı ödünler koparmayı denedi. Ama bundan bir sonuç elde edememiş görünüyor. Şu anda ABD karşısında elinde herhangi bir kozu kalmayan, aynı anda hem liberal hem muhafazakâr kesimler hem Cumhuriyetçi hem Demokrat hem Kongre’nin iki kanadı hem medya ve düşünce kuruluşları ve tabii Pentagon’u kendi karşıtlığında birleştirebilmiş olan Erdoğan iyice köşeye sıkışmış durumda. Sorun yalnızca çok pahalıya malolacak olan F-35 projesinden çıkarılmak da değil. Buna eşlik eden varolan sistemlere yönelik adı konmamış bir ambargo da gelebilir. Yeni bir yaptırım dalgasına ise ekonominin dayanma gücü kalmadı. Türkiye’nin manevra alanını genişletmek için girdiği S-400 alma kararı sonuçta ayağına dolandı. Zaten Ankara’dan gelen en küçük bir teslimde gecikme imasına Rusya hemen teslim tarihinin değişmediğini açıklayarak Türkiye’ye alan bırakmıyor. Dahası, İdlib’te her an saldırı kartını elinde tutarak Türkiye’nin ABD ile ilişkileri toparlaması ihtimaline karşı ara ara mesaj vermeyi eksik etmiyor.

Sonuçta, Türkiye’nin denge politikasının bir aracı olarak giriştiği S-400 alma konusu tersine dönerek elinde patladı. Türkiye’nin parasının bir kısmını ödediği ve kendisini koruması beklenen bu füzeler, daha buraya ulaşmadan hem onları satan Rusya, hem de almasına karşı çıkan ABD tarafından Türkiye’ye karşı siyasal olarak kullanılan silaha dönüştü. AKP döneminde Türkiye bunu da gördü.