Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Dün, 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’ydü ya, PEN Yazarlar Derneği’nin Genel Sekreteri Tarık Günersel önceden uyarmıştı:

“Dünya Tiyatro Günü (World Theatre Day) yaklaşıyor. Lütfen ‘Tiyatrolar Günü’ demeyin! Çünkü tek tek tiyatrolar için değil, ‘tiyatro sanatı için’ kutlanıyor bu gün. Tıpkı, Dünya Şiir Günü gibi!”

Kimi ekran yüzleri, bu uyarıya inat, dün yine “Dünya Tiyatrolar Günü” demeyi sürdürdüler yayınlarında.

Bakalım bugünkü gazetelerde hangi yazım biçimini göreceğiz…

***

Tarık Günersel’in “Olimpiyatlar” söylemine de yıllardır itirazı var. Nitekim 13 Nisan 2016 tarihli BirGün’de yayımlanan eski bir yazısında şöyle diyordu:

“1996 Atlanta Olimpiyatı’ndan beri her olimpiyat öncesi basınımıza hatırlatıyorum: Olimpiyat kelimesi tekil kullanılır, daha doğrusu kullanılmalıdır. İngilizcesi de ‘Olympiad’dır…

Olympics’ kelimesinin tuzağına düşenler, olimpiyat kelimesine ‘-lar’ ekliyor...”

Tarık Günersel, bu sözcüğün “Rio Olimpiyatı” ya da “Rio Olimpiyat Oyunları” biçiminde yazılması gerektiğini savunuyor. Ben de kendisine katılıyorum.

***

PEN Yazarlar Derneği’nin bu yılki şiir ödülüne Türkân İldeniz’in değer görüldüğünü biliyorsunuz. 21 Mart Dünya Şiir Günü’nde yapılması tasarlanan ödül töreni, olumsuz hava koşulları yüzünden 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’ne ertelendi. Dün İstanbul Büyükada’da düzenlenen törenin birkaç gün önce yapılan duyurusu şöyleydi:

Yazım konusunda bunca titizlenen PEN Türkiye’nin Genel Sekreteri, değerli dostumuz Tarık Günersel’e şimdi ben de şunu sormak istiyorum:

PEN Şiir Ödül Töreni” mi, “PEN Şiir Ödülü Töreni” mi?

elestirel-deginmeler-996380-1.

***

YAZIM YANLIŞLARI ÖNEMSENMİYOR

Dilimizde tüy bitti söylemekten ama hâlâ anlatamadık!

Birçok” sözcüğü bitişik, “her şey” ayrı yazılır.

Gelin görün ki yazım kuralı böyle olsa da yazarlar pek aldırmıyor buna! Bir dergi yazısından alıntıyla somutlayalım:

Herşey 2008 yılında Frankfurt Mese Fuarında Türkiye’nin onur konuğu olması ile başladı aslında.” (Emin Nedret İşli, “Sahafların TÜYAP Kitap Fuarı Yolculuğu”, Edebiyat Nöbeti, Kasım-Aralık 2021, Sayı 37, s. 52-54)

Her şey” bitişik yazılmış. Yazardan mı editörden mi kaynaklanmış bu yanlış, bilmiyorum. Ayrıca “Mese” diye yazılan fuar adının da Messe olması gerekiyor…

Benzer bir yanlışı, “Bir Kitap Bağımlısının Notları”nda görüyoruz. Dr. Ulvi Özdemir’in yazısının başlığı tıpı tıpına şöyle:

Her Şeyin Fiyatı Artıyor. Ama Daha da Kötüsü, Herşeyin Bir Fiyatının Olması!” (Yeni Gelen, Ocak 2022, Sayı 42, s. 28)

Burada daha ilginç bir durum var: “Her şey” sözcüğü, başlığın yarısında ayrı, yarısında bitişik yazılmış!

Özensizlik mi, bilinçli bir seçim mi, anlayamadım…

***

KÂR VE KAR

Giderek yaygınlaşan bir yazım yanlışlığı da halk arasında “şapka” denen düzeltme iminin gerekli durumlarda göz ardı edilmesi…

Bu yanlışlık, “şapkalar kalktı” efsanesine dayanıyor! Ne yazık ki bu yalanı yineleyen profesörler gördüm!

Oysa bu simgenin kullanılmaması, bazen çok üzücü sonuçlara yol açabiliyor.

24 Ocak 2022 tarihli BirGün’ün birinci sayfasında üç sütun üzerinde yer alan haberin başlığı, bu yazım iminin önemini gösteren bir örnekti:

“KARDAN DEĞİL, KÂR
HIRSINDAN DERTLİLER”.

Bu başlıktaki ikinci “kar”ı şapkasız yazarsanız bambaşka bir anlam çıkar ortaya.

Barış Terkoğlu’nun 31 Ocak 2022 günlü Cumhuriyet gazetesindeki yazısının başlığı da aynı nitelikteydi:

“Karı bırak, yağan kâra bak!”

İsterseniz bir de şapkasız okuyun başlığı; bakın nasıl bir anlamsızlık çıkıyor ortaya!

***

BAŞLIKTAKİ YAZIM YANLIŞI

elestirel-deginmeler-996381-1.

Dizgi ve düzeltme yanlışları her durumda can sıkıcıdır. Ama başlıkta yapılırsa bağışlanmaz!

21 Mart 2022 tarihli BirGün’ün Kültür Sanat sayfasındaki bir haberin başlığı şöyleydi:

“Tahir Bey’e Lonra Film Festivali’nden iki ödül”.

Görüldüğü gibi, film festivalinin yapıldığı kentin adı Londra yerine “Lonra” diye yazılmış.

Evet, gözden kaçan bir dizgi yanlışı ama hem Kültür Sanat sayfasında hem de başlıkta olunca çok dikkat çekiyor ve tepkiyle karşılanıyor.

***

HAFTANIN NOTU

Bitsin artık bu zulüm!

Devletin cezaevlerindeki hastalara yaklaşımı beni her zaman çok rahatsız etmiştir. Bu kişilerin, insan haklarından çoğu zaman yoksun bırakılarak adeta ek bir cezaya çarptırılmaları vicdanımı sızlatmıştır. Ne yazık ki bu konu her dönem kanayan yaramızdır. İktidarlar değişse de hasta tutuklulara yönelik acımasız uygulamalar son bulmamıştır. Adında “Adalet” sözcüğü olan İslamcı partinin iktidarında ise cezaevlerinde adaleti mumla arıyoruz!

Sözü eski HDP Milletvekili Aysel Tuğluk’a getirmek istiyorum. Beş yıldır tutuklu olan Tuğluk, annesinin cenazesinde kendisine yaşatılan travma yüzünden sağlığını ileri düzeyde yitirmiş bulunuyor. Bellek yitimine uğrayan bu siyasetçi, artık kendi gereksinimlerini tek başına karşılayamaz durumdadır. Hekimlerin “demans” tanısına ve “Cezaevinde kalamaz” raporuna karşın hangi irade onu inatla Kandıra F Tipi Cezaevi’nde tutuyor?

Aysel Tuğluk, Anayasamıza göre “siyasal yaşamın vazgeçilmez unsurlarından” sayılan bir partinin Milletvekili ve Eş Genel Başkanı idi. Yıllarca TBMM’de hizmet verdi. Uzaktan tanıdığımız kadarıyla da barış ve diyalog yanlısı bir siyasal kimlikti. Öyleyse nedir bu kin ve düşmanlık? Hiç mi acıma duygunuz kalmamış? Vicdanlarınız nasır mı bağlamış!

Artık yeter! Aysel Tuğluk’un bu koşullarda bir gün bile cezaevinde kalmaması gerekir.

Ben de Şeyh Galip gibi haykırmak zorundayım bugün:

“İnsafın o yerde nâmı yok mu?”