Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) eleştiriden muaf bir kurum değildir. Bu ülkede eleştirel ve bilimsel düşüncenin savunucusu akademisyenler, yaşanan iç savaş konusunda düşüncelerini açıkladı diye tutuklansın ve linç girişimlerine maruz kalsın diye zemin hazırlayan AKP hükümeti, DİB’nin fetvalarına ve dogmalarına itaat edilmesini bekliyor. Diyanet’in insanlık dışı fetvalarını koruma altına alıyor.
DİB’nin cahiliye dönemini andıran malum karanlık ve sapık fetvaları AKP hükümetini, yandaş İslamcı medyayı ve Diyanet sendikalarını hiç rahatsız etmedi.

Eleştirel ve bilimsel düşüncenin karşısında olup hep birlikte “Diyanetimizi iç ve dış mihraklar yıpratıyor, diyanetimizi koruma zamanıdır” korosuna katıldılar.

Cehaletin karanlık dogma tırpanı ile eleştirel düşüncenin aydınlık aklını biçmeye çalışanlar, akıl ve bilim yerine tercihlerini vahiy ve dogma lehine yaptılar. Eleştirel ve bilimsel düşüncelerin yuvası üniversiteler cumhuriyeti yerine, dogmaların ilahiyat ve diyanet cumhuriyetini kurdular.
Kaderin cilvesine bakın ki, iktidara gelene kadar “Devlet dinden elini çekmeli”, “Dinin özgürleşme talebi” için, “Okullarda din derslerinin kaldırılmasını”, hatta TRT’de “Dini yayınların kaldırılmasını” ve “Diyanet kaldırılmasını” talep eden AKP’liler, bugün DİB’i siyasal İslamcı örgütlenmenin paralel yapısı haline getirdiler. TRT’yi ise 24 saat açık mezhepçi vaaz veren uhrevi bir kanala dönüştürdüler.

Çok yüzlü, çok maskeli Diyanet
DİB her iktidara göre teolojik renk ve ideolojik pozisyon alıyor. Tek partili dönemde laiklik, 1950’de Demokrat Parti ve cemaatler, 12 Eylül’de darbeciler lehine fetva veriyordu. Bugün de AKP’nin emirlerine uygun fetvalar veriyor. Çok yüzlü ve çok maskelidir.
Anayasa’da kendisi için tanımlanmış “tarafsızlık” ilkesini, AKP’nin siyasi camisine dönüşerek ihlal ediyor. 14 yıldır AKP’nin suflörlüğünde fetva ve demeç veren bir kuruma dönüştü.

Diyanet iktidarların emir kuludur!
Osmanlı’da da Şeyhülislamları nasıl ki padişahın kapı kulu olarak, fetvaların padişahın kılıcına göre vermiş ise, bugün Diyanet bu konumdadır.

Diyanet israf kurumudur
DİB halkın vergisini israf eden kurumdur. Halka “israf etmeyin günahtır” diye ayar veren DİB, israfın daniskasını yapıyor.
Temsil ettiği İslam’ın “İsraf ve kibirden sakının!” [Buhari] hükmüne rağmen, 11 Bakanlığın bütçesine eşit ve devasa bir bütçe ile “israf ve kibir” kurumudur. 15 milyonun insanın günde 2 dolarla yaşadığı Türkiye’de, DİB’e 6 milyar TL bütçe ayrılması, yoksulun hakkının nasıl gasp edildiğinin kanıtıdır!

Laiklik karşıtı odak: Diyanet
DİB, Anayasa’nın 136. Maddesi’nde kendisi için tanımlanmış “DİB, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışmayı ve bütünleşmeyi amaç edinerek, ...görevleri yerine getirir” hükmünü hiçe sayarak, “laiklik ilkesi doğrultusunda” değil, laiklik karşıtı odak olarak milletçe çatışmayı ve bölünmenin fetvalarını veren mezhepçi ve dinci gericiliğin üretildiği kurum olarak eleştirel düşünceye savaş açıyor.
1924’te “Cumhuriyetin kuruluşuna yönelik dinci muhalefetin tehditlerine” karşı, “Dini denetlemek” adına kurulmuş DİB, 1937 yılında laikliğin Anayasa’da yer almasıyla “Laikliği korumak ve laiklik doğrultusundan hizmet vermek” amacıyla görevlendirilmiş iken, dinsel vesayet kurumu olarak devasa bir güce kavuşarak laikliği kökten ortadan kaldıran kuruma dönüşmüştür.

Din - devlet ve toplum ilişkisinde Diyanet lüzumsuzdur
İnanan ile inanılan arasındaki ruhani ilişkide siyasi iktidar güdümlü ideolojik ve teolojik bir aygıta ihtiyaç yoktur.
21. yüzyılda dindar Sünniler halen devletin dinsel tercümanlığına, fetvasına ve Allah ile kendisi arasında aracılık yapmasına ihtiyaç duyuyorsa, o ülkede Sünnilerin vicdanı kamulaştırılmış demektir!

İnanın; Allah bile kendisine ulaşmak için, 657 sayılı devlet memuru imama ya da devlet kurumu DİB’e aracı olarak ihtiyaç duyan dindara yardımcı olamaz. Devletin eline düşmüş din ve imam ile Allah’a bürokratik ve resmi ilişki üzerinden yakınlaşıyorsa, orada ruh ve vicdan firar etmiştir. Cüzdan ile resmi devlet genelgelerine sıkışmış din ve imamdan medet ummak, vicdanını devlete teslim etmekle eşdeğerdir.
Oysa inanç özgürlüğü, Diyanetsiz, bireyin özel ve sivil alanında olmalıydı!
Yanılıyor muyum?