Medya okuryazarlığı dersi 2007-2008 öğretim döneminden başlayarak ilköğretim sınıflarının 6,7 ve sekizinci sınıflarının ders izlencesine konmaya başlandı. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) ve....

Medya okuryazarlığı dersi 2007-2008 öğretim döneminden başlayarak ilköğretim sınıflarının 6,7 ve sekizinci sınıflarının ders izlencesine konmaya başlandı. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) ve Milli Eğitim Bakanlığının (MEB) işbirliğiyle alınan bu kararın uygulanmasıysa büyük ölçüde bu dersi verecek öğretmenlerin kadroya alınmasıyla ilişkili. Kalkedon Yayınları'ndan yeni çıkan Eleştirel Medya Okuryazarlığı: Kuramsal Yaklaşımlar ve Uygulamalar kitabı hem bu gelişmelerin değerlendirilmesi hem de medya okuryazarlığı kavramının dönüşümü açısından önem taşıyor. Kitabın yazarları, Başkent Üniversitesi öğretim üyelerinden Mutlu Binark ve Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyelerinden Mine Gencel Bek.

• • •
Araştırmacılar medya okuryazarlığı dersinin bugünkü haliyle "korumacı" bir yaklaşım içerdiğine dikkat çekiyorlar. Bir anlamda öğrencileri ve ailelerini "bozucu etkilerden korumak" odaklı bu yaklaşımın yetersizliği savunuluyor kitapta.

Araştırmacılar eleştirel medyaokur yazarlığı kavramını hem toplumsal araştırmalardaki eleştirel kuramlardan hem de eğitim alanındaki eleştirel pedagojiden yararlanarak geliştiriyorlar. Şöyle alıntılayabiliriz: "Freire'nin deyişiyle 'özgürleştirici okuma-yazma kuramı' geliştirmek, devletin resmi eğitim kurumlarında, ana akım medya ve kültür endüstrisinde 'sesleri' dışlanmış veya temsilleri eksik, yanlış veya aşırılaştırılmış olanların kendi yaşamlarını bizzat seslendirmelerini de olanaklı kılar. Eğitmenlerin, öğrencilerin ve tabii ki ebeveynlerin, verili ve belirli toplumsal ilişkileri eleştirel bir bakış açısı ile kavrayabilmele-ri için birtakım eğitim uygulamaları ile bir araya getirilmeleri gerekmektedir" (s.24).

• • •
Binark ve Gencel, uygulamaya konan medya okuryazarlığı derslerinde "toplumun milli ve manevi değerlerine aykırılık" gibi ilkelerin RTÜK yayın ilkelerini hatırlattığını vurgulayarak şu değerlendirmeyi yapıyorlar: "... bir medya metninin ne ölçüde toplumun ulusal ve manevi değerlerine uygun olup olmadığı konusunda da öğretmenler arasında bir uzlaşıma varmak zordur. Dolayısıyla medya okuryazarlığı kitabında bunun gibi, herkese göre değişebilecek ilkeleri korumak yerine daha çok eleştirelliği ve yurttaşlık kavramını öne çıkaran daha radikal bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Zararlı içeriği sadece şiddet ve pornografiyle tanımlayan dar bakış açısının genişletilmesine ve özellikle cinsiyetçilik, ırkçılık, savaş kışkırtıcılığı gibi konularda Türkiye'de medyada temsilde hâlâ çok önemli sorunların gözlendiği göz önüne alınırsa, bu sorunlu konular çerçevesinde duyarlı yeni bir yaklaşımın geliştirilmesine ihtiyaç vardır. Oysa Medya Okuryazarlığı dersinin 'Medya, Toplum ve Kültür' başlıklı bölümünde bu konulardan hiçbirine yer verilmemiştir" (s.92). Binark ve Gencel'in kitapları ülkemizdeki tartışmalar açısından önemli bir katkı niteliğinde ve edinilmesinde yarar var.

• • •
Medya okuryazarlığı dersleriyle ilgili bir başka sorun da dersleri kimin vereceğiyle ilgili. Kişisel kanım bu dersleri vermeye en yetenekli olanlar iletişim fakültelerinden yetişenlerdir. Oysa iletişim fakülteleri mezunlarının bu dersi vermeleri için önlerinde engeller bulunuyor. Mezun adayların öncelikle "ortaöğretim alan öğretmenliği" tezsiz yüksek lisans programı açmış bir eğitim bilimleri enstitüsünde eğitim görmeleri gerekiyor. Örneğin, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü her yıl bu konuyla ilgili olarak 15 kişilik bir kontenjan açarak iletişimle ilgili ortaöğretim alan öğretmenliği programı eğitimi veriyor. Buradan mezun olmanız yetmiyor. Sonra KPSS sınavına girmeniz ve en az 80 almanız gerekiyor. O da yetmiyor, İlköğretim Genel Müdürlüğü'nün Medya Okuryazarlığı dersi için kadro ayırması gerekiyor. Şu an kadro ayrılmış değil. MEB medya okuryazarlığı dersini ciddiye alıyorsa, bir an önce şartlarda değişiklik yapmalıdır.

Bir dönem Eğitim Fakülteleri dışından olan sosyal bilim alanlarındaki üniversite mezunlarına pedagojik eğitim alarak öğretmen olmalarına şans tanınmıştı. Ne yazık ki bu önemli uygulama eğitimcilerin tiranlığına takıldı. Kişisel deneyimlerim iletişim fakültelerinden bu formasyonu alanların mükemmel öğretmenler olduğudur. Ancak okullardaki eğitim fakülteleri mezunları bu insanlara düşmanca yaklaştılar. Meslek milliyetçiliği yaptılar. Eğer pedagojik formasyon ancak dört yılda alınabiliyorsa, iletişim süreçlerini anlayan bir eğitim de dört yılda alınıyor. O halde eğitim bilimleri enstitülerinin bazılarının altı aylık bir kursla eğitim fakültesi ve diğer sosyal bilim fakülteleri mezunlarına iletişim sürecini öğrettiklerini savlamaları çifte standarttan başka bir şey değildir!