Türk Edebiyatında Örneklerle Yapısöküm Çözümlemeleri’nde Hasan Ali Toptaş’ın ‘Beni Kör Kuyularda’sı, Suzan Samancı’nın ‘Koca Karınlı Kent’i, Murat Gülsoy’un ‘Ve Ateş Bizi Tüketiyor’u ele alınan kitaplar.

Eleştiri yok diyenlere: Yapısöküm çözümlemeleri

MEHMET ÖZÇATALOĞLU

Günümüz Türkiye edebiyatında kabullenilmeyen tek gerçeklik ‘eleştirmenlerdir’. Fethi Naci’den sonra ağzını açan “eleştirmen yok” diyor. Öyle ki; aynı programda peşpeşe oturumlara katılan iki eli kalem tutandan akademisyen olanı, kendisinden önceki oturumda ev sahibi tarafından eleştirmen olarak sunulan kişiyi de görmezden gelerek, vurgulu bir tonda “eleştirmen yok” diyebiliyor. Bunun nedeni sosyal medyada boy gösteren ve sayıları her geçen gün artan kapak fotoğrafı paylaşımcısı anneler olmakla birlikte, yazar-yayınevi-ajans üçgeninin olumsuz söylemle karşılaşmak istememesidir. Bundan dolayıdır ki kadro halinde “eleştirmen yok” sesini yükseltiyorlar. Değişmeyen gerçekse var olan bir şeyin/nesnenin/kişinin yok denmesiyle yok olmayacağıdır.

Edebiyatımızın, geride durmayı tercih eden isimlerinden eleştirmen Tufan Erbarıştıran ‘Türk Edebiyatında Örneklerle Yapısöküm Çözümlemeleri’ adlı kitabı ile yok iddialarını elinin tersiyle çürütüyor. Çünkü ancak bir eleştirmen bu metinleri kaleme alabilir. ‘Türk Edebiyatında Örneklerle Yapısöküm Çözümlemeleri’ adeta akademik titizlikle hazırlanmış bir kitap. Beş bölümden oluşuyor. Giriş ve sonuç bölümünün dışında ele alınan üç roman üç ayrı başlıkta işleniyor. Hasan Ali Toptaş’ın ‘Beni Kör Kuyularda’sı, Suzan Samancı’nın ‘Koca Karınlı Kent’i, Murat Gülsoy’un ‘Ve Ateş Bizi Tüketiyor’u ele alınan kitaplar. Her bir kitap da dört alt başlıkta inceleniyor. Romanın konusu, öne çıkan karakterler, yazarın dil becerisi ve yapısöküm kavramıyla romanda ‘iz’ler arama, alt başlıklar.

Peki, nedir bu yapısöküm? Kitaptan alıntılayarak söylersem, “Gösterilenin yerinden edilmesi, göstergenin metafiziksel problematiğini oluşturan ikiliğin tersine çevrilmesi işlemidir.” Yapısöküm kavramına göre metnin tek bir anlamı yoktur. Okur da yazarın karşısında eş konumdadır. Tufan Erbarıştıran da adı geçen eserleri ele alırken okur ve eleştirmen kimliğiyle yazarın yerini alarak eserlerdeki diğer anlam çeşitlerinin araştırılmasına doğru yol almıştır. Yazarın da Erbarıştıran’ın da yorumları kesin değildir ama. Kitabın ‘giriş’ bölümünde Jacques Derrida’yı tanıyoruz. Derrida’nın yapısöküm kuramının en önemli dil filozoflarından olduğunu, geliştirdiği bu kavram sayesinde edebiyat, felsefe, sinema, mimarlık alanında geniş etkisi olduğunu anlatıyor Erbarıştıran. Sonrasında da ekliyor. “Derrida, bugüne kadar doğru olduğundan emin olduğumuz, açık anlamlarını kabul ettiğimiz, inandığımız ve ayrıntılarını okuduğumuzda peşinen onayladığımız her şeye hücum eder ve onları bozar, çarpıştırır, sözcüklerin yerlerini değiştirerek tümcelerin (ve dolayısıyla metnin) yapısını alt üst eder. Böylelikle ortaya bilinenin art arda yapılan yorumlar sayesinde asla bilinemeyeceğini, kalıcı olanın sadece eldeki metin ile yetinilmesini gerektiğini vurgular.”

‘Türk Edebiyatında Örneklerle Yapısöküm Çözümlemeleri’ bilindik bir eleştirel metin olmanın ötesinde akademik bir eleştiridir. Ele alınan üç romanın kuramsal açıdan mercek altına alındığını ve çözümlendiğini görüyoruz/ okuyoruz. Bir adım sonrası için, adı geçen romanların farklı bir kuramla çözümlenmesinin nasıl olacağını düşündüm. Ortaya çıkacak o kitapla birlikte iki kitabı eşzamanlı okumak ve değerlendirmek… Akademik alan için zengin bir çalışma olmaz mıydı? Edebiyatımız için de güzel örnekler… Kitabın ardından zihnimde dönense şu oldu: “Gerçek aslında gerçek olmayabilir. Görünene bir de buradan bakalım!”