Laiklik adına “dini denetim“ altına alıp besleyen, kollayan ve büyüten zihniyete “besle kargayı oysun gözünü” deyişine hatırlatmak zorundayız.
Hatırlatmalıyız ki, devlet dini ister “denetim”, ister “inanç özgürlüğü” adına olsun, laiklik karşıtıdır. “Ne ekersen onu biçersin!” Yanlış laiklik anlayışı ve uygulamalarının sonucu, bugün memleket gericilikle karartılmıştır.
Karanlıktan laikliği mum ışığı ile arar hale geldik. TBMM tutanaklarına artık laiklik sözcüğü girmiyor!
Oysa dinci-mezhepçi gerici rejim inşası karşısında, terkedilmiş laiklik talebi hepimiz için yaşamsaldır.
Umutluyuz ki, Haziran Hareketi, Alevi hareketi ve gericiliğe karşı artarak ortaya çıkan yeni girişimler laiklik mücadelesini toplumsallaştırmak kararlığındadır.
Çünkü toplumsal barışın ve çoğulcu yaşamın güvencesi laikliktir. Laikliğe karşı gericiliği devletleştirenler, laikliği yandaş medyasında “yobazlık” diye manşetlere taşıyor!
“Elhamdülillah devletiz” diyen siyasi ve dinci gericilik, eğitimin dinselleştirmesini kurumsallaştıran 4+4+4 düzenlemesini, şimdi 4+1 ile 4 gün din dersi, 1 gün cami eğitimine dönüştürüyor.
Okulların mescitleştiği, eğitim uhrevileştirildiği, İslamcı tarikatlar eliyle çocukların gericiliğin kurbanı haline dönüştürüldüğü ülkede, kamu bütçesiyle TRT çocuklara “canlı bomba”, Diyanet ise çocuklara “şehitlik” özendiriyor.
Türkiye’de din nasıl devletleşti?
Peki dinci gericiliğin kurumsallaşmasının arkasında nasıl bir hikâye var? Devletin ve tarihsel laiklik algısı ve uygulamasının payı nedir?
Gelin Türkiye’de gericiliğin tarihsel çöküş ve yükselişine tanıklık eden dört döneme göz atalım.
Birinci dönem 1924-1940 Dinci gericiliğin geriletilmesi süreci;
Bu süreçte ulus devlet inşasında “milli vatandaş” yaratmak için İslam’ın Türkleştirilmesi ve devletleştirilmesini hedeflenmiştir.
•1924, Halifelik kaldırılır, yerine Diyanet kurulur.
•1925, Tekke ve zaviyeler kapatılır.
•1926, Medreseler kapatılır.
•1927, Din dersleri kaldırılır.
•1933, İlahiyat Fakültesi kapatılır.
•1935, Arapça ezan kanunla yasaklanır.
•1924, 29 İmam Hatip Okulu kalır.
•1925, 26 İmam Hatip Okulu kalır.
•1927, 20 İmam Hatip Okulu kalır.
•1928, 2 İmam Hatip Okulu kalır.
•1929, İmam Hatip Okulu kalmaz.
•1933, Tüm dini okullar ve eğitim kapatılır ve laik eğitime geçilir.
İkinci dönem 1940-1980; Dinin tekrar siyasal alana taşınması;
Bu süreç dinin “Komünizm tehlikesine karşı manevi direnci İslamcılık ve cemaatler ile sağlama” sürecidir.
•1946, Din artık oy toplama ve iktidar olmak için siyasallaşır.
•1948, Din dersleri tekrar müfredata alınır
•1948, İlahiyat Fakültesi açılır.
•1951, İmam Hatip Okulları açılır.
•1950, Tekke ve zaviyeler yasası değiştirilip, İslamcı türbeler açılır.
•1947-1950, Yüksek İslam Enstitüleri açılır.
•1953, ABD’nin Yeşil Kuşak projesi benimsenir.
•Arapça ezan cezası kaldırılır.
•Radyoda dinsel yayınlar başlatılır.
•Tarikatlar faaliyete başlar ve siyasal aktörler haline dönüştürülür.
•İslam camiden siyasete taşınır.
Üçüncü dönem 1980 – 2002; Dinin, “Türk -İslam Sentezi” olarak devletin ideoloji haline getirilmesidir.
Bu dönemin temel özelliği Türk İslam Sentezi ile “sola karşı milliyetçilik ile dini buluşturmak” olmuştur.
•Darbe ile solu ve emek hareketi etkisizleştirilmek istenir.
•Ilımlı İslam’ın önü açılır, Neo- Liberalizmle İslamcılık kol kola girer.
•Toplumu dindarlaştırmak için dinci gericilik her alanda kurumsallaşır.
•Sola karşı, din adamı yetiştirilir.
•Zorunlu din ve ahlak dersleri müfredata alınır.
•Kuran kursları ve İmam Hatiplerinin sayısı artar.
Dördüncü dönem 2002-2016: İslamcılık devlet ideolojisinden, devlete dönüşür. Bu dönem geçmişten farklı olarak, dinin olmayan “Anayasal laikliği” denetim altına aldığı kurumsallaşma sürecidir.
• 60 yeni İlahiyat fakültesi açılır.
• 20 Bin yeni Kuran Kursu açılır
• 80 bin yeni İmam işe alınır.
• 50 bin din öğretmeni alınır
• Kutlu doğum haftaları düzenlenir.
• Dinsel vesayet kurumsallaşır.
• Dinsel milliyetçilik, İslami faşizm örgütlenir.
• Laiklik öcü algısı inşa edilir.
• İslamcı sermaye ve piyasacılık güçlenir.
• Toplumsal pasifikasyon için din kullanılır.
• “Dindar ve kindar nesil” için eğitim sistemi tümüyle dinselleştirilir.
•Siyasal İslamcılık mezhepçilik ekseninde iç ve dış politikada kurumsallaşır.
•Kamusal alan devlet ve cemaatler eliyle gericileştirilir.
•TRT yayınları, TÜBİTAK “ilmi” uhrevileşir.
•Sağlık sistemi Diyanet protokolü ile imamların “din psikolojisi” ve “manevi bakım” hizmetleriyle gericileşir.
•Siyaset dili İslamizasyona teslim olur.
Sonuç mu?
“Merhaba laik devletiz” diyemedik, ama “Selamünaleyküm Elhamdülillah Devletiyiz” diyorlar.