Elimizi eteğimizi hayattan çekmeye niyetimiz yok

İzmirli başarılı işkadını ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'in eşi Neptün Soyer, kadına ulaşmak ve örnek olmak için yaşamı boyunca çalıştı. Hıdırlık Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, Köy Koop’a ortak olduktan sonra çalışmalarını geliştirdi. KöyKoop İzmir Birliği 1971’den bu yana 104 kooperatif ortağı ve binlerce üretici ile “köylünün örgütlü gücü” olarak varlığını sürdürüyor. Neptün Soyer, 2016’da İzmir Köy Koop Birliği’ne “ilk kadın başkan’’ seçildi. Soyer, 13 ilde 1500 kooperatif ortağı ve binlerce çiftçi ile Türk tarımının hak ettiği itibarı kazanması için çalıştı. 8 Mart öncesi değerli yazarımız Zeynep Altıok Akatlı ile Neptün Soyer söyleşti.

Zeynep Altıok Akatlı: Ne yazık ki son dönemde ülkemizde kadının nasıl bir baskıyla kuşatıldığını, törelerle, gerici baskılarla hedef alındığını, yaşamdan koparıldığını hep birlikte takip ediyoruz.

Türkiye, bu yıl cinsiyet eşitliği sıralamasında 149 ülke arasında 130. sırada yer aldı. Kadınlar ekonomiye ve işgücüne katılımı başlığında 131, Eğitim sıralamasında 106, siyasi hayatta temsil başlığında 113. sırada kalıyor. Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporuna göre ilk yayınladığı 2006 yılında 105. sırada olan Türkiye, böylece 12 yılda 25 sıra geriledi. Ne yazık ki Atatürk’ün Türkiye’sinde çağdaş ülkelerin çoğundan çok önce tanınan eşit yurttaşlık ve temsil hakkı her geçen yıl geriliyor.

Çalışma hayatına baktığımızda hiç iç açan bir tablo görmüyoruz. 15 yaşın üzerindeki toplam nüfus içerisinde istihdam oranı erkeklerde yüzde 65,8 olmasına rağmen kadınlarda bu oran yüzde 29,3 seviyesinde kalıyor. Çalışan kadınların sadece yüzde 65,2'si ücretli veya yevmiyeli, yüzde 24,1'i ücretsiz aile işçisi olarak çalışıyor. Çalışma alanı açısından baktığımızda kadınların büyük ölçüde tarım ve hizmet sektöründe yer aldığını görüyoruz. yüzde 26,8'i tarımda, yüzde 57,6'sı hizmet sektöründe çalıştırılan kadınların sigorta ve kayıtlılık durumu da cinsiyetler açısından oldukça adaletsiz. Tarımda neredeyse aynı sayıda çalışan erkek ve kadın bulunmasına rağmen kayıtlılık oranında büyük bir fark söz konusu; tarımda çalışan kadınların yüzde 93,7'si kayıt dışı çalıştırılıyor. Tarım dışı faaliyet alanlarında nispeten daha eşit bir oran gözlense de halen kadınların yüzde 24,7'sinin bir sosyal güvencesi yok.

Bu karamsar tablonun bir diğer boyutu da iktidarın kadını toplumun dışına iten; erkeğe bağımlı, eşine itaat eden bir toplumsal role hapseden gerici politikalarının bir yansıması olarak kadına yönelik şiddetin de her geçen gün artarak çözümsüz bir noktaya ulaştığını biliyoruz. Gün geçmiyor ki cezasızlıkla ve eril bir dille teşvik edilen bir cinayet haberi almayalım. Yine rakamlarla ifade edecek olursak her üç kadından birinin taciz kurbanı olduğunu biliyoruz.

Bu tablo içinde ben iki tür kadın gözlemliyorum. Bir eşitsizliğe itirazı olan, bilinçli ve direnen kadınlar. Karşı çıkanlar. Bir de sömürülen, haklarının farkında olmayan, toplum baskısına maruz bırakılan bilinçlendirilmeye muhtaç kadınlar. Elbette farkındalık, itiraz çok önemli. Ancak Bu iki kesim arasında bir yerde bugün itirazın yanına kadınları üretim alanına, yaşamın içine çekmek üzere farklı bir boyutla mücadele alanı koyan, kadınları üreterek bilinçlendirmek üzere alan yaratan dirençli bir kadınla sohbet ettiğimin fakındayım. Bunu çok önemsiyorum eleştirmek, görünür kılmak çok önemli elbette. Birçok hakkımızı böylece koruyabiliyoruz. Örneğin hiç aklımızdan çıkartmamamız gereken bir örnek tecavüz yasasının meclisten – matematik üstünlük olmadığı halde- geri çektirilebilmesini sağlayan toplumsal farkındalık ve sivil toplum iradesi var. Ama siz bu itirazın yanında çok farklı bir şey yapıyorsunuz. Kadınların kendilerinin farkına vararak üretmelerine, yaşama katılmalarına olanak yaratıyorsunuz. Yani en büyük değişimi ve gelişimi sağlayacak olan kadının kendi içinde yaşamsal dönüşümüne öncülük ve aracılık ediyorsunuz. Onlara fırsat yaratıyorsunuz. Türkiye’de kadının duruşu ve kimliği ile görüşleriniz neler? Nasıl değiştireceğiz?

Neptün Soyer: Çok teşekkür ederim. Çok samimiyetle söylüyorum. Şikâyet etmenin bir çözüm olmadığını düşünüyorum. Şikâyet ederek sizi yönetenlerin sizi yönetmesi için yeniden oy vermek zorunda kalmanız ya da sizinle ilgili yolunda gitmeyen bir şeyi fark ettiğinizde direnen derneklerin vakıfların yanında olmadığınızda, tavır koymadığınızda değişen bir şey olmaz. Sadece şikâyet ettiğinizle kalırsınız. Kendinize zarar verirsiniz. Hem direnişçilerin yanında olmak istiyorum hem de ne yapabilirim diye bakıyorum. Tek başıma bir şey yapamam zaten. Benimle aynı görüşte, yolda olanlarla yan yana gelmeyi istiyorum. Orada ben başta da olabilirim, sonda da olabilirim. Bilmiyorum bu puzzle’ın hangi parçasında olurum ama bu değişimin içinde olmam lazım. Değişim Liderleri diye bir dernek var. Onların kıvılcımlar diye bir projesi var. Üniversite öğrencileriyle yürüttükleri bir projeleri var. Şöyle bir şey okumuştum. O dernekteki genç kızlardan biri “Babacığım ben daha önce telefon açıp damacana su sipariş edemezken şimdi projemizi anlatmak için Büyükşehir Belediye Başkanı ile toplantı yapabiliyorum” demiş. Bu bir araya gelerek kendi gibi adım atmak isteyen ama üniversiteli bile olsa nereden başlayacağını bilmeyenlerin el ele vererek yürüttüğü bir değişim programı. Zaten biz demeyi becerdiğimiz anda değişimin en büyük adımını atmış oluyoruz. Bu haklarının farkında olmayan, eğitim ihtiyacı olan, evinden bile çıkamayan, çocuğa bakmak, büyüklerine bakmak zorunda olan, hiçbir maddi geliri olmadığı gibi dünyasını tamamen kapatmış bu kadınların yanında olmamız gerek. Onlara el vermemiz gerek. Bunun içinde kamunun gücünü, sivil toplumun gücünü onlara aktarmamız gerek. Belli bir yaşa geldikten sonra herhalde bu memleket için bizim sorumluluğumuz bu. Öyle görüyorum. Bazen beceremediğim de elbette duvara tosladığım da oluyor. Ama kollektif olunca elinizden tutup kalkmanıza da yardımcı olan o bir aradalık.

Zeynep Altıok Akatlı: Kadının her türlü baskı döneminde mağdur olan kesim kadınlar ve çocuklardır. Bizim ülkemizde özellikle şu dönemde iktidarın en fazla hedef aldığı alanlarda emek verenler, önde olanlar da kadınlar. İktidar en fazla üretim zenginliğimiz olan doğal kaynaklarımızı hedef alıyor. Tarım, doğa iktidar tarafından olağanüstü boyutta kıyımla karşı karşıya. Siz öyle bir şey yapıyorsunuz ki aslında doğanın üretimin de kaynağı olan toprak üzerinden kadını teşvik eden bir emek koyuyorsunuz. Toprak ana da kadın gibi bugünün iktidarının yoğun baskısına kurban ediliyor. Toprağın, üretimin, tarımın simgesinin de kadın olması da bir tesadüf değil. Kooperatifçiliğin teşvikiyle çok kıymetli bir emek vererek ikisinin de iç içe olduğu bir dönüşümün öncülüğünü yapıyorsunuz. Sizi izlediğimde beni heyecanlandıran da bu biraz. Hem topraktan gelen üretim, hem o üretime aracılık eden kadın ve kadının kendisinin yeniden üreterek, üretimin bir parçası olduğunu bilerek toplum içinde var oluşu. Onun kendi ürettikleriyle kendi ev ekonomisini ayakta tutacak bir döngüyü sağlayan çalışmalar yapıyorsunuz. Kadının gelişimi ve sadece kadın gelişimi değil kadının bu alanda var oluşuyla birlikte bütün toplumun gelişimini etkileyebilecek çok yönlü çok bacaklı bir katkıyı ateşliyorsunuz. Kente göçü engellemekten, ülke ekonomisinin normlarına sadık gelişimi için gerekli doğal döngüyü güçlendirmek, kooperatifler üzerinden üreticiyi korumaktan tutun erkeğin kadına saygısını, kadının toplum içinde kabulünü sağlamaya varan çok bacaklı bir katkı görüyorum. Siz tarım kadın kooperatif ilişkisini nasıl görüyorsunuz?

Neptün Soyer: Çok teşekkür ederim bunu başkalarının böyle görüyor olması çok kıymetli. Bu da sorumluluğunuzu da artırıyor. Yolunuzu da uzatıyor aslında. Daha fazlasını yapmak üzere teşvik ediyor. Tabi burada sadece üretimde kadının yeri değil sosyal haklarının da sağlanması üzerinden bakıyoruz. Kadının tarım üretimindeki yeri yüzde 40küsurlarda. Fiilen kadın üretimde var ama hem üretimde daha çok var olması hem de sosyal haklarını da kazanarak yönetim mekanizmalarında da daha fazla yer alması gerektiğini düşünüyorum. Karar verici masada kadın da olmalı tarımda. Bu yolda biraz onun da altını çizerek yürümek istiyorum. Kadının aynı zamanda kooperatif başkanı da olduğu tarımsal kalkınma kooperatiflerinde kadın ve erkeğin bir arada olduğu, yönetimde, denetlemede olabileceği bir yapı inşa etmek için çalışıyorum. Biz 5 sene evvel ilk bir araya geldiğimizde 300 kişi varsa bunun 297 si erkekti. Ben ve bizim kooperatifimizin 2 delegesi. Bu yapıyla tarımın geldiği yer de belli. Ben kooperatif yapısında altını çizerek açık söyleyeyim öyle kotalar, kadın kolları gibi anlayışları da doğru bulmuyorum. Kota falan da istemiyoruz. Kadının isminin oradan daha kolay kaldırılmasını sağlıyor bu yapılar. Toplumun yarısı kadın yarısı erkek ya örneğin İzmir’de kadın nüfus daha fazla. Bazen diyorum ki İzmir’in birçok alanda öncü olması, tarımda örneğin daha önde olması biraz da kadın nüfusun fazla olmasından geliyor. Kadının üretim içinde becerisini fiziksel olarak gösterdiği o gücü beyin olarak da göstermesi için çabalıyorum. Bu Ankara’ya kadar uzanmalı. Kadınlar karar da vermeli. Tarımda eğitim çalışmaları yaparken kahvelere gidiyoruz. Özellikle genç ve kadınlara daha çok yer vermeye gayret ediyoruz.

Zeynep Altıok Akatlı: Çok haklısınız. Kotalara sıkıştırılan değil kotalardan çıkartılan kadınlara ihtiyacımız var. Kadınlara verilen yerler için liyakat kriteri kadınlık olmamalı. Kadın olmanın ötesinde bir liyakat kriteri işlerlik olmalı.

Neptün Soyer: Önce eşit olmalıyız. Farklıyız ama eşitiz.

Zeynep Altıok Akatlı: Kotaların dışında ama liyakat kriteri içinde etkin kadınları daha çok görelim her konumda.

Neptün Soyer: (Gülüyor) Hep bunu anlatıyorum kadınlara. Erkeklere de şöyle söylüyorum. Yıllardır bu yükü tek başınıza omuzluyorsunuz. Çok yoruluyorsunuz. Bizim size uzattığımız eli tutun.

Zeynep Altıok Akatlı: Üstelik kadınlar bulundukları her yere bütün yoğunlukların yanına estetik, duygu, samimiyet de katıyorlar.

Neptün Soyer: Kadının olduğu yönetimlerde başarının yüzde 30 arttığı gibi istatistik veriler paylaşılırken şöyle bir bakış da sorgulanıyor. Acaba erkekler bu sefer de kadınlara bütün yükü verip kendilerini başka yöne mi çekmeye çalışıyorlar. Bu böyle bir sarmal gibi gidebilir. Unutmamamız gereken eşit olduğumuz. Örneğin savaş zamanlarında hemen üretime yönlendirildiğini, fabrikalarda kadınların çalıştırıldığını görüyoruz. Bu şöyle yansıyor; en zor zamanda kadınla erkeğin üretimde el ele, bir arada olduğu bir dönem olarak pozitif sunuluyor. Oysa gene kadınlar karar verici değil. Savaş bittiğinde tekrara kadınlar eve dönmüş. Biz sadece bir iş gücü olarak görülmemeliyiz. Hayatı müşterek taşıyan eşit bireyler olarak kabul görmeliyiz.

Zeynep Altıok Akatlı: Neptün hanım biraz önce İzmir’in kadın nüfusundan kadının fazla oluşunun katkısından söz ettiniz. Peki, sizce İzmir’in cinsiyeti var mı? İzmir kadın mıdır?

Neptün Soyer: Şehirlerin cinsiyetleri yoktur ama ruhları vardır. İzmir’in ruhu var. Amazon’dan, Symirna kraliçesinden ayrı bir şehri cinsiyet olarak tanımlamak değil de “kadın şehri” ama kadın şehir değil. Tunç başkanımızın böyle bir benzetmesi olmuştu. Bazı şehirlere gidiyorsunuz ruhu yok ama yüzü var. İzmir öyle değil. Bazı şehirlere gittiğinizdeyse orada yaşıyorsunuz, hissediyorsunuz. İzmir’in ruhu var. Yaşayan bir şehir.

Zeynep Altıok Akatlı: Kadınlığa yaraşır bir ruh demek ki. Ben İzmirliliğimle ve kadın duygumla çok yakıştırıyorum bunu. Özdeşleştiriyorum.

Neptün Soyer: İstanbul’da da mesela var bu. O ruhtan geliyor. O ince ruhumuz yansısın elbette artık hayata. Bir kraliçe gibi…

Zeynep Altıok Akatlı: Herhalde biraz da deminden beri dem vurduğumuz tüm özgürlüklerin kenti olarak gördüğümden İzmir’i, bu düşüncem. Eşitlik vurgusu yapıyorsunuz. Bugün korumaya çalıştığımız eşitliğin, aydınlanmanın en fazla var olduğu kentlerden biri olarak görüyorum. Var olanı korumaya çalıştığımız tüm değerlerin olduğu kent gibi Cumhuriyet kadınının evi gibi görüyorum İzmir’i.

Neptün Soyer: İzmir tabi çok kültürün bir araya geldiği bir yer. Baktığınız zaman Cumhuriyet’ten önce de Cumhuriyet döneminde de Atatürk’ün İzmir’le ilişkisi; hem kadınlarla hem ticaret anlamında, tarım anlamında bakışı çok özel. İzmir hem doğunun en batısı hem batının en doğusu. Yalı Çapkını mesela biliyorsunuz bir kuş. İzmir kuşu. İzmirli. Aslında doğudan gelmiş ama İzmir’de kalmış. Batıdan da gelen şey, en uzaktan gelen de bizde kalıyor. Size farklılıkları getiriyor. Ama farklılıklarla yaşamayı öğrenmişiz. Belki o yüzden kendimizi rahat hissediyoruz. Ben de öyle hissediyorum. Düşünsenize sanatçılar mesela en özgür ruhlu sanatçılar İstanbul’dan geldiklerinde “İyi ki İzmir’e gelmişiz” diyorlar.

Zeynep Altıok Akatlı: Evet, Tunç başkanımızın da katkısıyla İzmir bu özelliğiyle hak ettiği yeri alacak. Daha yerleşik sanatın kenti olacak. Önceki dönemlere kıyasla sanatın da daha fazla özen gördüğü, çeşitlenerek paylaşıldığı bir dönem yaşıyor İzmir ve daha da hissedilecek bu gün geçtikçe.

Peki, kadınlardan konuşurken Neptün hanımın kendine yakın gördüğü, sevdiği, ilham aldığı kadın kahramanlar, isimler var mıdır?

Neptün Soyer: Her dönemde farklılaşıyor aslında. Üniversite döneminde mesela Simon de Beauvoir’ı çok okumuşluğum beni çok değiştirmiş ama sonraki dönem Nazlı Eray’ı okumuşluğum farklı karşılıklar yaratmış bende. Hep birileri oldu. O zaman edebiyatçılarsa, sonra matematikçiler bile olabilir. Nazlı Eray’ın bütün kitaplarını okumuşumdur. O oteller, pastahaneleri beni içine sokan hikâyelerdir. Böyle erkek yazarlar da olmuştur. Hep kendinizi tamamlamanız gerekli. Bir insan tam olamaz. Çocuklarıma da hep söylerim. Onlara biraz ağır geliyor. Kendimi bir puzzleın parçaları gibi görüyorum. Son parçayı başkası koyacak. O sizin kontrolünüzde değil. O zaman tamamlanacaksınız. Kendinizi hep tamamlaya tamamlaya devam ediyorsunuz hayata. Bu konulara çok kafa yoruyorum aslında. Kadın, kadının eşitliği, kadının toplumdaki yeri. O kadar kötü hikâyelerle karşılaşıyorum ki. Çare olamıyorsunuz bazen. Bu ülkede işsizlik, öncelikli erkeklerin işe alınması, kadına çocuk bakma rolünün verilmesi, kadının hep hizmet tarafında bırakılması. Doğurganlığını böyle ifade edip böyle rol vermek

Zeynep Altıok Akatlı: Daha yeni acı bir deprem deneyimi yaşadık mesela. Bir akademisyen –tırnak içinde- bu acıyı çocuk yaşta evliliklere izin verilmemesine bağladı. Öyle haklısınız ki buradan baktığınızda çok karamsar bir tablo içinde nelerle mücadele etmek zorunda kalıyoruz.

Neptün Soyer: Bu söylenmiş olamaz diyorum. Duyduk ama bunu kim söylemiş olabilir. Erken yaşta evlendirilen erkekler mi? Öyle diyelim artık. Ben hep 0 mı 1 mi derim? 1 çok şey ifade edebilir. Biz bu memleketin aydınlık bir geleceği hak ettiğini düşünüyorsak bu sadece bir kadın hareketi olamaz bir erkek hareketi de olmalı. Şimdi yönetim kadrolarına baktığımızda hâlâ bu kadar çok erkek varken bu mücadele eksik kalır. Hepimiz içinde olmalıyız.

Zeynep Altıok Akatlı: Bu karamsarlığın içinden ne kadar çok kadını çekebilirsek diyerek değiştireceğiz.

Neptün Soyer: Biz 8 Mart gecesi kadınlar olarak Kemeraltı’na çıkacağız. Çok söylenen bir söz vardır. “Gece gece nereye gidiyorsun?” derler. Hepimiz böyle büyüdük. Gündüz birçok etkinlik olacak. Ama biz işte İzmir’de 8 Mart gecesi kadınlar olarak hep beraber gece gece Kemeraltı’na çıkacağız. Erkek çocuğu olan anneler de tedirgin oluyor ama bir kız çocuğunun parka rahat gitmesi, sokakta rahat dolaşması için sokakları terk etmeyeceğiz. Mesela baykuş seferleri bunu sağlayacak. Hepimizin tedirgin olduğu düzeni değiştirmek adına emniyetli bir İzmir’i hep birlikte sokaklarda olarak yaşayacağız. Daha huzurlu bir şehir. Bu hepimizin görevi. Sadece belediyelerden, emniyetten, kamudan beklemek değil hep birlikte sağlamak görevimiz.

Zeynep Altıok Akatlı: Yaşadığımız yeri kendimiz değiştireceğiz biraz da. Sizin iki de pırıl pırıl kızınız var. Kadın ağırlıklı bir ailesiniz.

Neptün Soyer: Benim 4 de kız kardeşim var. Ben başka türlüsünü bilmiyorum. Biz 4 kız kardeş 2 kız birbirimizi biliyoruz. Kadın dünyası.

Zeynep Altıok Akatlı: Tunç başkanımızın kadına, eşit yaşama verdiği değeri biliyor, yaşıyoruz. Belki de buradan güç alıyor?

Neptün Soyer: Onun kadına çok değer verdiği doğru. İnanın belki benden daha fazla diyebiliriz. Ancak onun kadına verdiği öncelik insana verdiği değerden geliyor. “İnsan” olarak bakıyor. Bizlerden, annesinden de aldığı eşitlik, onu öne çıkartan bakışı önemli. Ama şu an kadınların bir pozitif ayrımcılığa ihtiyacı var. Mesafe kat etmesi gerekiyor kadınların erkekler karşısında.

Zeynep Altıok Akatlı: Çok kullanılan bir klişe vardır. “Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır” derler. Ben bunu çok yadırgarım. Eşitliğin, paylaşmanın olduğu yan yana yürünen yolların başarıyı getirdiğine inanırım. Şimdi siz güçlü ve başarılı bir kadınsınız. Toplumda şöyle bir beklenti de oluşuyor ki bu da bir klişe önemli görevdeki bir erkeğin eşinin kendi alanında da geri durması, kendi başarılarıyla görünür olmaması bekleniyor. Bir eşlikçi muamelesi ya da beklentisi oluşturuluyor. Böyle bir durumla karşılaşıyor musunuz?

Neptün Soyer: Ben şöyle düşünüyorum. Bir kere atanmış değil seçilmiş bir siyasetçi. Seçmeniyle birlikte yürüyor sokaklarda. Ben de ona belki de en çok inanan biriyim. Bir seçmeni olarak ben onun yanındayım. Diyoruz ya hep 'birlikte başaracağız' diye. İşte o beraberlikte ben de varım. Ayrıca elbette benim kendi alanımda Tunç başkan seçilmeden önce gelen bir konumum var. Köy köy gezerken hiç bunları düşünmedim. “Gece gece nereden dönüyorsun?” dedik ye demin. Ben zaten hep bu sorunun muhatabı olabilecek kadar yoğundum. Bir başka klişe de şudur “elini eteğini çekmek” derler. Burada kastedilen de yani bu sözün çıkışı da etekli olanın kenara çekilmesi düşüncesi. Benim elimi eteğimi hayattan çekmeye hiç niyetim yok. Elimi taşın altına koyanlardan olmak da benim bir başka görevim.

Zeynep Altıok Akatlı: Elinizle eteğinizle varlığınızla hissettirdiklerinizle güzel günler diliyorum size.

Neptün Soyer: 8 Mart akşamı bize güç ve ilham veren tekstil işçilerinden aldığımız ışıkla bizler Kemeraltı Balıkçılar meydanında gece gece buluşacağız. Bizimle olmak isteyen herkesi bekliyoruz.