Eller aya biz yaya!

Mehmet TORUN - Maden Mühendisi

Ülkemizi yönetenler, uzun yıllardır plânlamadan vazgeçmiş ve bunu ekonominin bir zorunluluğu gibi anlatarak kamuoyunu yanıltmışlardır. Buna bağlı olarak piyasanın öncelikleri benimsenmiş ve günü kurtarma politikalarıyla ülkenin geleceği tehlikeye atılmıştır. Kapitalist ekonominin kaleleri durumundaki ülkeler dahi uzun erimli plânlamalar yapıp buna uygun politikalar uygularken ülkemizi yönetenlerin bu gerçeklere uymaması ciddi bir aymazlıktır. Bu yanlış uygulamaların olumsuz etkilediği sektörlerin başında madencilik sektörü gelmektedir. Sadece kâr amacıyla yapılan üretim plânlaması ve uygulamasıyla milyonlarca yılda oluşan ve tükenen kaynaklarımız talan edilmektedir. Halkımız yoksulluk sarmalında boğuşurken madenlerimizi uç ürüne dönüştüren ülkelerin halkları refah içinde yaşamaktadır.


***

Bütün kapitalist ülkelerin madencilik politikaları uzun vadelidir ve çeşitli seçenekler değerlendirilerek hazırlanmaktadır. Sanayi sektörlerinde yüksek miktarda maden tüketen ülkeler kritik zamanlar için maden stoklamaktadır. Örneğin; ulusal savunma stokları (Defense National Stockpile Center. DNSC) ABD’de çok eski bir maziye sahip olup, bütün maden ve minerallerdeki dışa bağımlılık oranları her yıl yeniden hesaplanmaktadır. ABD’de bir kamu kuruluşu olan Defence Logistics Agency, (DLA) ülke dışından temin edilen birçok madeni stoklamakta ve zaman zaman piyasayı düzenlemek amacıyla satışa sunmaktadır. Sistem, hem ülke güvenliği için gerekli madeni stoklamakta hem de piyasayı regüle etmektedir. Almanya ve Japonya gibi ülkeler daha az sayıda stratejik madenin stoklanmasını, bu madenlerin ticaretini yapan özel şirketler eliyle sağlamaktadır. Devlet, stoklama masraflarına iştirak etmekte ve stok miktarlarını belirlemektedir. Alman Federal Ekonomi ve Teknoloji Bakanlığı, 2030’lu yıllarda talep artışındaki gelişmeleri değerlendirirken, Alman Federal Yerbilimleri ve Doğal Kaynaklar Enstitüsü aynı yıllar için hammaddelerin küresel talebi konusunda çalışmalar yapmaktadır.

Bu konuda ülkelerin kendi kaynaklarına göre stratejik bir sınıflamaya gittikleri resmi ve özel kritik- stratejik mineral listeleri hazırladıkları görülmektedir. Listeler sadece askeri amaçlar için değil, stratejik bazı malzemeler ve sanayiler göz önünde tutularak ticari ve ekonomik amaçlar için de hazırlanabilmektedir. Yurtdışı kaynaklardan hammadde güvenliğinin uzun vadeli olarak sağlanabilmesi az gelişmiş ülkelere verilen kredilerin temel şartlarından birisidir.

***

2010’da Madrid’de gerçekleştirilen Avrupa Mineral Konferansı’nda ortaya konan Ham Maddeler Deklarasyonu ve Avrupa Komisyonu tarafından yönetilen Geçici Çalışma Grubu’nun hazırladığı Avrupa Birliği için Kritik Ham Maddeler Raporu, 2011 yılında yayınlandı. ABD ve Japonya benzer çalışmayı uzun süre önce gerçekleştirmiş, Çin ise geçtiğimiz yıllarda yapmıştır.

Bu raporda, ekonomik önem ve tedarik riski göz önüne alınarak kritik ham maddeler tanımlanmakta, bu ham maddelere güvenli ve sürdürülebilir erişimin sağlanması için neler yapılması gerektiği konusunda görüş ve öneriler sunulmaktadır. Kendi deyimleriyle “… diğer ham maddeler ile karşılaştırıldığında, tedarik riskleri ve bunların ekonomi üzerine etkileri daha yüksek olan ham maddenin “kritik” olarak tanımlanması” anlamına gelmektedir. Burada kritik hammaddeler tanımı, stratejik madenlere denk düşmektedir.

Çalışmaya göre merkez ülkelerin ihtiyaç duydukları madenleri hangi ülkelerden hangi koşullarda temin edecekleri belirlenmiş ve olası riskler göz önüne alınmıştır. 2030’lu yılların sonuna kadar yapılan plânlamanın güncel koşullara göre revize edileceği de belirtilmiştir.

***

Çalışmada ayrıca AB ülkelerinin ithalat bağımlılığı ile Türkiye’den ithal ettiği madenlerde belirtilmiştir. Buna göre AB; bor madeninde % 100, magnezyumda % 100, nikel madeninde % 55, feldispatta % 47, krom madeninde % 46 oranında ithalata bağımlıdır. Ülkemizde üretilen madenlerin AB ülkelerinin ihtiyacının ciddi bir bölümünü karşıladığı bu raporda belirtilmektedir. Ancak, hammadde olarak ihraç ettiğimiz madenlerimizin ülkemize ciddi bir katkısı olmadığı gibi, gelişmiş ülkelerin sanayisine hammadde olarak sunulması kabul edilemez.

Tüm bu değerlendirmeler ışığında, ülkemiz maden rezervlerinin her yönü ile yeniden değerlendirilmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Bu değerlendirme; kısa, orta ve uzun vadeli ülke ihtiyaçları göz önüne alınarak stratejik madenlerin belirlenmesi ve maden üretiminin bu doğrultuda yapılması şeklinde olmalıdır. Aksi halde; milyonlarca yılda oluşan ve tükenen doğal kaynaklarımızı başkalarının yararı için üretmek durumunda kalınacaktır.

Maden rezervleri tükenen AB ülkeleri, 2030’lu yıllara ait arz-talep kestirimlerini yapıp buna göre plânlamalar yaparken, ülkemizin piyasa öncelikleri ile madenlerini hesapsız bir şekilde üretip/tüketip, dışarıya hammadde olarak satması; kaynak kaybı ve gelecek kuşakların hakkının gasp edilmesi anlamına gelmektedir. Liberal ekonominin kaleleri olan ülkeler bile uzun vadeli plânlamalar yaparken, geri kalmış ülkelere farklı davranmaları ile ilgili tavsiyelerinin şüphe ile sorgulanması gerekmektedir.

Bu anlamda ülkemizin madencilik politikaları acilen değiştirilmeli ve buna uygun yasal düzenlemeler hayata geçirilmelidir.