Adam Smith’in 1776’da Ulusların Zenginliği kitabında söz ettiği “görünmez el”, serbest piyasa ekonomisinde bireylerin kendi çıkarları peşinde koşarken, toplumu genelin yararına olacak şekilde nasıl biçimlendirdiklerini anlatmak için kullandığı bir metafor. Serbest piyasa yeni bir insan türü yarattı. Toplumsal bedeni oluşturan tekil bedenler, sadece kendi çıkarını düşünen tüzel kişilere dönüştü ve serbest piyasada kişiler şirketleşirken ilişkileri […]

Ellerimiz şirketlerde tutsak şimdi

Adam Smith’in 1776’da Ulusların Zenginliği kitabında söz ettiği “görünmez el”, serbest piyasa ekonomisinde bireylerin kendi çıkarları peşinde koşarken, toplumu genelin yararına olacak şekilde nasıl biçimlendirdiklerini anlatmak için kullandığı bir metafor. Serbest piyasa yeni bir insan türü yarattı. Toplumsal bedeni oluşturan tekil bedenler, sadece kendi çıkarını düşünen tüzel kişilere dönüştü ve serbest piyasada kişiler şirketleşirken ilişkileri de şirketleşti. Artık bireyler arası ilişkilerden değil, şirketler arası ilişkilerden söz edebiliriz. Günümüzde kişiler, tüzel kişiliğin tüm patolojik özelliklerini taşıyor. Patolojik bir kişilik olan şirket, sadece kendi çıkarının peşinden koşan ve çıkarını maksimize etmek için her yolu mübah gören ve küresel yıkımlara yol açandır (bkz Bakan, Şirket, Ayrıntı). Ellerimiz şirketlerde tutsak şimdi.

Adam Smith yanılıyor ya da bizi yanıltıyor; el görünmez değil. Toplumu biçimlendiren elleri her yerde görüyoruz; tezgâhın arkasında, önünde; para tutan, kredi kartını atm’ye sokan. Göremediğimiz, toplumu biçimlendiren akıldır, eller var sadece, ellerin çokluğu. Ve bu eller bizim ellerimiz. Tasarlamadığımız hayatı biz, ellerimizle biçimlendiriyoruz. Akıl onlardan, uygulaması bizden. Kapitalizm kavramsal sanatçı gibi çalışıyor, kavramlar tasarlıyor sadece ve uygulamak bize düşüyor, ellerimize. Kavramsal sanatçı Weiner’in yazdığı gibi: “Benim yaptıklarımı satın alanlar onları istedikleri yere götürüp isterlerse yeniden yapabilirler. Sadece akıllarında tutmaları da benim için yeterlidir. Ayrıca ona sahip olmak için satın almaları gerekmiyor – bilmeleri kâfi.” Bilmemiz yeterli, bir kez kapitalizm size hazır bir hayat tarzı biçmişse bunu istediğiniz gibi çoğaltıp her yerde uygulayabilirsiniz. Ya da bize biçilen hayat tarzının bayisi olabiliriz, zaten kavramsal sanatçı da kendi yapıtının bayilerini arıyordu. Bize önerilen franchising sistemidir. Kapitalizm dünyayı tasarlıyor ve inşa etmesi bize düşüyor, ellerimize.

‘Kavramsal Sanat’ terimini sanatçı Sol LeWitt’e borçluyuz, 1967’de Artforum dergisinde yayınladığı “Kavramsal Sanat Üzerine Paragraflar” yazısına. “Kavramsal sanat yapan bir sanatçı yapıtını önceden tasarlar, yapıtıyla ilgili kararları önceden verir: uygulama o kadar önemli değildir.” LeWitt, bir keresinde asistanlarına faks ile “duvarın üst tarafına boylu boyunca eğri bir çizgi” çekmeleri talimatını vermişti. Uygulamanın ne önemi var ki sömürülecek işsizler ordusu oldukça. İş bulduklarına sevinenler, kendilerini kapitalizmin tasarladığı bir dünyayı inşa ederken bulacaklar ve hep birlikte kendi ellerimizle kazacağız kuyumuzu, farkına bile varmadan. Ellerimiz emir erleri çünkü. Ne inşa ettiğinin farkında olmayan ellerle dolu dünya.

Sanatçı elini yitirdiğinde…

Ellerimiz, “çoban köpekleri gibi aptal” diye yazmıştı Nazım: “Antenler yalan söylüyorsa/yalan söylüyorsa rötatifler/kitaplar yalan söylüyorsa/… elleriniz isyan etmesin diyedir/… bu bezirgân saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir.”

Sanatçı elini yitirdiğinde kavramsal sanatçıya dönüştü. Kapitalist tasarladığı bir ürünü fabrikasında işçilerine ürettirdiğinde kavramsal sanatçıydı zaten. Bizler, aklımızı yitirdiğimizde salt ellere dönüştük. Ve “aptal” ellerimiz maymun tuzaklarında esir şimdi. Maymunları yakalamak için kullanılan tuzaklardan daha önce de bahsetmiştim. Ancak bi elin sığabileceği kadar küçük bir oyuğun içine maymunu cezbedecek nesneler koyarsınız. Maymun elini deliğe sokacak ve nesneleri kavrayacaktır. Avucundakilerini bıraksa elini tuzaktan kolayca kurtarabilir ama bırakmaz, yumruk yaptığı elini bir türlü delikten çıkaramaz ve enselenir. Ellerimiz, iktidarın yakalama aygıtlarında tutsak. Ve tutsak alınmış ellerimizle kendi cehennemimizi inşa ediyoruz. Sonra da yakınıyoruz. Hiç yakınmayın, akıllanalım önce ve “aptal” ellerimizi kurtaralım tuzaklardan. Ve tasarladığımız hayatı birlikte inşa edelim. Bakın o zaman hayat nasıl da sanata dönüşecek. Şaşıracaksınız!