Önce 31 Mart ardından 23 Haziran seçimleriyle Türkiye’de yeni bir siyasal dönemin başladığına dair yaygın bir kabul var. Başkanlık sistemi ve “tek adam rejimi”nin iflas ettiğini söylemeyen yok, zamanında sisteme onay verenler de dâhil. Kartlar yeniden karılıyor ve RTE sonrası Türkiye de iktidara kim/ler/in geleceğiyle ilgili tartışmalar sürüyor. Bu ruh haline RTE de kapılmışa benziyor. […]

Önce 31 Mart ardından 23 Haziran seçimleriyle Türkiye’de yeni bir siyasal dönemin başladığına dair yaygın bir kabul var. Başkanlık sistemi ve “tek adam rejimi”nin iflas ettiğini söylemeyen yok, zamanında sisteme onay verenler de dâhil.

Kartlar yeniden karılıyor ve RTE sonrası Türkiye de iktidara kim/ler/in geleceğiyle ilgili tartışmalar sürüyor. Bu ruh haline RTE de kapılmışa benziyor. O da “yeni dönemde, yeni ittifaklar” kurarak en az hasar ile yoluna devam etmenin arayışında.

Bu güne kadar karşısına çıkan her dereyi “at değiştirerek” geçen RTE’nin bu kez işi zor gibi. Son 25 yılın “günah keçisi” ilan edilmek istendiğini görmüyor olamaz. Günahları boynuna asılsın tabii, tabii de ya diğerleri? Ellerinde kan olanlar!

RTE’nin tek adam iktidarına giden yoluna güller seren, o yolda önlerine çıkan engelleri aşmak için her türden onursuzluğa “bile isteye” ortak olanlar, şimdi bir bir ellerine bulaşan kanları yıkayarak sıyrılmak derdindeler.

Anlaşılır bir şekilde elleri daha az kanlı olanlar daha çok kana bulanmış olanlara yardım ediyorlar. Geçen hafta söz ettiğim suç ortaklığı yüzünden.

Böylece o her ne ise gelecek olan yeni dönemde eskinin sorumluluğundan kendilerini sıyırarak kendi belirleyecekleri yeninin yancısı olmaya niyetliler. Kastım sadece Davutoğlu ve Gül-Babacan değil. 2019 yerel seçim sonuçlarını Kılıçdaroğlu’nun “bu güne kadar ki politikalarının başarısı” olarak görenler de farklı değiller. Seçim kazanıldı demek ki Kılıçdaroğlu baştan beri haklıymış diye yaygara koparanlar.

Oysa hepsinin elleri kan içinde. Geride kalan 17 yıl boyunca RTE bu konumuna kendi kendine mi geldi? Ona, “yaparsın, yapabilirsin, sen var ya sen kurucu lidersin, senin müjdeni Kuran vermişti, senin sözlerin ayet değerinde” diyenler sadece üç beş kendini bilmez miydi? Öyle ya da böyle, kısa ya da uzun süreler boyunca, kimi üç beş kimi milyarlar doldururken RTE çeşmesinden, ellerine kan sıçramadı mı?

Ellerindeki kanı, yine çıkmaz ama hiç değilse suçluluk duygusuyla yıkamaya çalışsalar. Ne nedamet getiren ne de kefaret ödemeye yeltenen var neredeyse. Kabataş yalanının ortakları mı dersiniz, iyice zombileşmiş ‘Yetmez Ama’cılar mı! Hepsi bir olmuş, toplumun yarısından çoğunun “bu düzen değişmeli, çünkü ölüyorum” çığlığıyla verdikleri oyların üzerine oturup, kurulacağını umdukları yeni düzenin eteklerine yapışmaya çalışıyorlar.

Dinci değil ama azıcık laik, otoriter tek adam değil ama parlamenter yanı güçlü şefkatli, sevgi dilli lider, aman sakın kamucu değil ama yoksulları da düşünen, göçmen dostu ama mümkünse uzaktan seven, cinsiyet eşitliği olmasa da kadına “değer” veren, say say bitmez bir “iyi RTE” ile kurulacak bir “yeni düzen” den pay kapma yarışında birbirlerinin ellerindeki kanı yıkamaya başlayanlara kapılmamalıyız.

Ha bir de bunu görüp, yine en iyisi RTE diyenler var ki, onların derdinin de farklı olduğunu düşünmeyin. Şu dönemde yanındaymış gibi yaptıkça ondan daha büyük lokmaları koparabileceklerini ummamalarından başka bir özellikleri yok. Diğerlerinden daha haysiyetli falan değiller yani.

Öfke her zaman kötü değildir. Her koşulda sadece sevgiyle sorun çözülmez. Düşmanlık her zaman zarar vermez. Gelecek, geçmişin suçlarının üstünü örterek inşa edilmez. Yalnızca unutmamak yetmez, öyle suçlar vardır ki suçluyu affetmemek şarttır. Affetmemek mutlak intikam almak anlamına gelmez.

Ellerindeki kanları yıkamalarına izin vermeyin, “dünyanın hiçbir kokusu gideremez ellerindeki kanları” üstelik kanlı sular üzerinize sıçrar.