Elmastan da değerli…

Gelin gelin, size bi masal anlatacağım. Toplanın, sıcak ballı sütünüzü alın, ayaklarınızı ısıtın, iyice gözlerinizi açın, kulaklarınızı temizleyin, masal başlıyor. Şimdiden iyi uykular. Nerede uyuyor ve uyutuluyorsan…

Masal bu ya, bir ülke varmış. Ülke diyoruz ama ülke nedir onu da bilmiyoruz. Devleti ülkesinin her yerini eşit sevmezmiş bu ülkede, neyse o da değil derdimiz. Masal kısmına geçelim hemen…

Çok uzun zaman önce uzun bir galakside uzun bir gezegen varmış. Bu gezegene uzun denilmesinin sebebi diğer gezegenler gibi küre formunda değil de dikdörtgen formunda olmasıymış. Bu uzun gezegen dümdüzmüş. Böyle ova gibi. Güneş dedikleri şey dev bir lambaymış. Sarı renkli ışığı ile gezegenin her yerine hayatı getirirmiş. Tabii ki bu ülkenin yaşayanları bunu nereden bilecek? Tabii ki eğitimle bilecek. İlla ki eğitim, vallahi de eğitim.

Bu güzel ülkenin prensesler gibi güzel eğitimden sorumlu kişisi, sırma saçlarını balkonundan salmış ve açmış ağzını “Bizde altın yok, bizde petrol yok, bizde yaratıcı düşünce yok, bizde eleştirel bakış yok, bizde işsizlik yok (herkes köle gibi çalışıyor), bizde güneş enerjisi yok diyemiyorum ama kullanmıyoruz yani yok, bizde mineral, vitamin hiçbir şey yok… Ama ne var biliyor musunuz? (Balkondan bakan bakan saçlarını şöyle bir sallamış, güzel ve çok lüks Hermes marka parfümünün kokusu sırma saçlı bakanı dinleyen vatandaşların genzine kaçıp onları kısa bir süreliğine tatmadıkları zevklere yolculuğa çıkartmış)… Ama ne var biliyor musunuz? Süper bir eğitim sistemimiz var!

…demiş sırma saçlı güzeller güzeli bakan. Devam etmiş “Bizde öyle süper bir eğitim sistemi var ki, hiçbir şeye ihtiyacımız yok. Öncelikle sistemimiz çok yeni. Her sene yeniliyoruz. Hatta bazı seneler bir değil, iki değil, tam üç, bilemediniz dört kere yeniliyoruz. Yani Ayfon olsa bu kadar güncellemeyi kaldırmaz, o derece güncelliyoruz eğitim sistemimizi. Bir gün kafamıza esiyor, sayıları öğretmeyi bırakıyoruz, bir gün geliyor ‘Güneş’in en büyük yıldız olduğunu öğretiyoruz, gün geliyor çocuklara insanların eşeysiz ürediklerini anlatıyor. Hatta bir dönem, kendi aramızda iddiaya girdik. Öğretir misin? Öğretemez misin? diyerek, bir 6 ay çocuklara patates gibi ürediğimizi öğrettik. Çocuklardan bazıları eğitim yılının sonunda kendini toprağa gömüp eş aradı ama nafile tabii.

Ya bizim eğitim sistemi o kadar süpersonik, o fadar en fantastik ki, Dan Bilzeyan ya da Şeymacun düğününde fantastik ortam olsa bizim sistemin yanında marketlerde satılan Maraş usulü dondurma gibi yalan kalır yani…

Biz sistemi öyle bir kurduk ki, hayatları boyunca ne öğretirsek öğretelim, hiçbir şey öğrenemeyecekler. Şimdi haliyle bizim partinin oy alma olayı biliyorsunuz eğitimsizlik. Eğitim düzeyi arttıkça bizim oylar düşüyor. Yani hangi parti kendi geleceğini ülkenin geleceğinden üstün tutmaz ki. Neyse bizim çocuklar okullardan kekomat gibi çıkıyor çok şükür… Sonuçta bilimin, internetin ve kültürün vanası bizde. İstediğimiz zaman kapatırız. Zart kalırsınız öyle…

Biz çocuklarımıza, vatandaşlarımıza yıllar içinde şunu öğrettik. “Senin vatandaş olarak bir değerin yok. En süper önemli şey biziz. Her şeyi bizim için yapacaksın. Hayatın ne şekilde, ne acılar içinde geçerse geçsin, bize hiçbir soru sorma hakkın yok. Zaten sorsan da yanıt filan vermeyiz. Sen kim vatandaş, bizi sorguluyorsun?”

İşte bunu öğrettik. Hiçbir memlekette böylesi kendini körü körüne adamış vatandaş bulamazsın. Belki Kötü Kore’de vardır, bilemem. Zaten bizim masal boyutumuzda da iki tane Kore var. Birisi Kötü Kore, diğeri de Diğer Kore.

Okuduğumuzu anladık mı?

* Hiçbir değerim yok. Hiçbir hakkım yok. Ben hiçbir şeyim. Büyük bütünlük için hayatım boyunca sorgulamadan çalışacağım. Hayat zaten cacık, neyse ki öteki taraf süper diyorlar.