Geçen günlerde Norveç Kültür Bakanlığı, ülkedeki FM radyo kullanımın 2017 itibariyle son vereceğini açıkladığında aklıma, radyoyla tanıştığım o ilk anlar geldi. Müzikten önce masallarla tanışmıştım radyoda

Elveda FM radyolar

Başucumda duran pilli radyodan masal anlatan bir ses geliyor, hayvanların birbirleriyle konuştuğu öyküleri dinliyorum, bir kavalcının peşine takılan fareleri hayal ediyorum, Rapunzel’in uzun saçlarını gözümün önüne getirmeye çalışıyorum, krala hediyeler götüren Çizmeli Kedi’yi düşlüyorum… Geçen günlerde Norveç Kültür Bakanlığı, ülkedeki FM radyo kullanıma 2017 itibariyle son vereceğini açıkladığında aklıma, radyoyla tanıştığım o ilk anlar geldi. Müzikten önce masallarla tanışmıştım radyoda. Benim için radyonun fonksiyonu buydu. Ama çok kısa süre sonra müziğin de değerini anlamaya başlamıştım. Ergenliğime geldiğimde, radyodaki şarkıları ‘çekme kasetlere’ ‘download’ etme konusunda hayli uzmanlaşmıştım. Müzik keşifleri için en önemli kaynaklarımızdan biriydi geleneksel ‘FM radyolar’. Sesini dinlediğim tüm o radyo programcıları da geldi aklıma. Müziği anlatan, sizlerle konuşan o programcıları dinlemek büyük bir keyifti. Halihazırda Amerika’da, “Müzik keşiflerimi FM radyolardan yapıyorum” diyenlerin oranı 30 gibi yüksek bir rakamda dursa da, o ‘FM’ yılları uzak bir geçmiş gibi geliyor artık.

Bu yüzden Norveç’in FM radyoları bırakması kararına biraz karmaşık duygular içerisinde baktım. Önce olumlu tarafından başlayayım. Dijital devrim boyunca, filmlerin kalitesi teknik açıdan her geçen gün daha ileri seviyeye ilerlerken (tüm o HD yayıncılıktan bahsediyorum), müziği onlarca yıl önceye oranla daha düşük teknik kalitede dinliyor oluşumuz hep garipsediğim bir konu olmuştur. Filmlerde her zaman en yüksek görüntü kalitesini ararken, müzikte azına hep razı olduk. Müziğini hâlâ plaktan, CD’den ya da dijital ortamda FLAC formatında dinleyen görece azınlığı ayrı tutuyorum tabii ki. Norveç’in aldığı bu karar FM radyoculuğu öldürüyor ama yerine dijital, daha yüksek bir ses kalitesinde yayın yapabilen radyoları yani DAB’ları getiriyor. Daha doğrusu, bu teknolojiyi yaygınlaştırıp bir standart olarak belirliyor. Halihazırda Norveç dahil birçok ülkede yıllardır kullanılan, yine radyo dalgaları üzerinden işleyen bu sistem, DAB aslında geleneksel radyoculuğunun varlığını sürdürebilmesi için bir fırsat. Zira birbirinden farklı birçok ‘streaming’ servisinin, bildiğimiz haliyle radyonun sesinin kısmaya çalıştığı şu dönemde, radyoların teknik, ses kalitesi açısından da direnişini görmek güzel.

Peki, o zaman Norveç’in FM radyolara veda etmesinin olumsuz tarafı nedir? Eski radyonuzu bırakıp DAB’a geçiş için bir yenisine para harcamak zorunda olmanız dışında, aslında pek de olumsuz bir tarafı yok. Ama FM’in gidişini duyduğunuzda yine de garip bir hissiyatla doluyorsunuz. Streaming servislerinin, müziğe ulaşmayı ve sanatsal bağlamda yaratıcılığı birçok açıdan tetiklediğine inananlardanım. Eskiden, oturduğunuz yerden Afrika’daki bir yerel grubu dinleyip oradan Arjantin’deki bir başkasına geçip onlardan etkilendiğiniz bir şarkıyı anında yapamazdınız. Keşfetmeniz hayli uzun zaman alır, bazen imkânsız olurdu. Şimdi tüm o şarkılar parmaklarınızın ucunda. Dolasıyla streaming servisleri müziğin özel bir şekilde paylaşımını da sağlıyor. Ama bir yandan da, ‘sosyal medya’ üzerinden ne kadar bağlamaya çalışırsa çalışsın, streaming servislerinin bizleri bir bireyselliğe ittiği de gerçek. Bireysel, kişisel bir deneyim yaşıyoruz hep. Geleneksel radyolarda aynı şarkıları, aynı anda, tek bir kişinin yorumuyla dinlemenin kolektivizminden hayli farklı bir tecrübe bu. FM’in gitmesi geleneksel radyoların sonu değil elbette. DAB bunun yerine geçecek daha kaliteli bir teknoloji. Neticede, analogdan dijitale geçiş olarak özetlenecek kadar basit bir durum bu. Ama yine de, o dijitale geçiş esnasında bizlerle konuşan programcıların, -şimdiler kimse oturup çocuğuna dinletmez elbette ama- masallar okuyan insanların sesini de kaybedersek diye biraz hüzünleniyorum. Masal okuyan kaldı mı, onu da bilmiyorum. Ama nadiren yapsam bile, elimi radyoma uzattığımda şarkıların arasında birilerinin sesini duymak huzur veriyor. FM radyolar gitse de, bir yerlerde o sesler kalır umarım…