"Yedi milyon yıl önce ayağa kalkmak zorunda kalan primatın gövdesi, zaman içinde dikleşmek zorunda kalmıştır. Bunun böyle olması fizik yasaları gereğidir."

Embriyonun 7 milyon yıllık yolculuğu

Oktay Kaynak - Bilim İnsanı

İnsanın akıllı canlı oluşu bir primatın yedi milyon yıl öncesine rastlayan bir zamanda ayağa kalkmak zorunda kalmasıyla başlar. Klasik antropoloji dünyası ayağa kalkmayı ellerin boş kalmasıyla ilişkilendirip ‘’ayağa kalktığı için elleri boş kaldı, boş kalan ellerini kullanarak alet yaptı ve bu aletleri kullanabilmek için daha büyük, gelişkin bir beyin gereksinimi duydu’’ demektedir. Ve bu büyük, gelişkin beyin gereksinimidir ki (buna büyük beyin seçilim baskısı da diyebiliriz) modern insanın akıllı canlı olmasına yol açmıştır demektedir. Fakat bu konvansiyonel antropolojinin argümanına ‘’şempanzelerinde eli boş, onlarda alet yapıyor ve kullanıyor, 7-8 milyon yıldır da yeryüzünde şempanzeler var, onlar neden akıllı canlı olmadı’’ diye yanıt verilebilir. Ayrıca ‘’ateşi keşfetti ve kullanmayı öğrendi. Eti ve sert sebzeleri ateşte pişirip yumuşatarak yedi ve bu sayede yumuşak yiyeceklerden dolayı çene kasları küçüldü ve zayıfladı dolayısıyla bu kaslar kafatasını serbest bıraktığı için kafatası büyüdü’’ şeklinde başka bir açıklama daha vardır. Yani klasik antropoloji insanın akıllı canlı oluşunu ayağa kalkan primat üzerinden incelemeye, çözümlemeye ve açıklamaya çalışırken, ben ayağa kalkanın rahmindeki embriyo-fetüse baktım.


Yedi milyon yıl önce ayağa kalkmak zorunda kalan primatın gövdesi, zaman içinde dikleşmek zorunda kalmıştır. Bunun böyle olması fizik yasaları gereğidir. Çünkü iki ayak üstünde yürümek zorunda kalan bir canlının, ağırlık merkezi izdüşümü ayak taban alanları içinde olmalıdır ki, bu canlı iki ayak üstünde yürüme eylemini rantabl ve optimal şekilde yapabilsin ve türünü sürdürebilsin. Fakat dört ayaklı bir canlının iki ayaküstünde yürümeye adapte olabilmesi ve iskeletin bu iki ayaklılığa uyum sağlaması uzun zamanlara gereksinim duymaktadır. Zaten fosillerden de görüldüğü üzere, iki ayaklılığa ve düşey gövdeliliğe iskelet uyarlanması yedi milyon yıl sürmüştür. Bu uzun yolculukta gövde dikleşmesi zaman için de derece derece olmuştur. Zaman içinde derece derece oluşan gövde dikleşmesi sırasında, bu dikleşmeye paralel olarak ana rahmindeki embriyo-fetüsün rahimdeki tutunma noktaları gövde dikleşmesine paralel olarak değişmiştir. Dört ayaklı ve yatay gövdeliyken rahmin anne göbeğine yakın tarafına tutunan plasenta, gövde dikleştikçe bu tutunma yerlerini değiştirerek annenin diyaframına doğru göç etmeye başlamıştır. Modern insanın (homo sapiens sapiens) embriyosunun tutunduğu yer ise ters armut biçimindeki rahmin üst noktasında, annenin omurga tarafındadır. Yani bir anlamda annenin diyaframıyla omurganın buluştuğu yerdedir.

Homo habilis’teki ani kafatası büyümesinden anlıyoruz ki, insan embriyo-fetüsü bu noktaya günümüzden iki milyon yıl öncelerinde gelmiştir. Ben buna ‘’akıl taklası’’ diyorum. Dört ayaklı, yatay gövdeli ve plasentalı memeli bir canlının embriyo-fetüsü, kafası doğum kanalına dönük, plasenta annenin göbeği tarafında olarak gelişir, şekillenir ve doğar. Primatlarda da böyledir. Ama iki ayaklı olmak zorunda kalan, iki ayaklı olduğu için düşey gövdeli olmak zorunda kalan primatın embriyo-fetüsünün kafası zaman içerisinde fizik yasaları gereği annenin diyaframına dönmüştür.

Anne rahmi ters armut biçiminde ve bir yumruk büyüklüğündedir. Embriyo-fetüs büyüdükçe rahim büyümek zorundadır. Aslında rahim büyümüyor, onu içinde büyüyen embriyo-fetüs genişlemek zorunda bırakıyor. Ayrıca embriyo-fetüsün kafatası yukarıya dönük olduğu için annenin iç organlarının da yükünü taşımak zorunda kalıyor. 6 ay kafa yukarıdadır ve annenin iç organlarının yükünü taşır. 7.ayda büyük olasılıkla kafa çok ağırlaştığı için kafa doğum kanalına döner ve bu kez annenin iç organları artı fetüsün kendi vücut ağırlığını da taşımak zorunda kalır.

‘’Sizi öldürmeyen savaş, sizi güçlendirir’’ sözünden yola çıkarsak, insan embriyo-fetüsün kafatası bütün bu yükleri taşımak zorunda kalarak gelişiyor. 6 ay annenin iç organlarını, son 3 ayda annenin iç organları artı kendi vücut ağırlığını taşıyor.

KAFATASIMIZ NEDEN KUBBELİ?

Hellenistik ve Roma mimarisinden görüleceği gibi en iyi taşıyıcı sistemler, kemer yapılardır. Köprü kemerleri yanında Roma yapılarında ve daha sonraki dönemlerde kilise, camii ve havra mimarisinde kemer yapılar çok görülür. Tüneller kemerli olmazlarsa, üstlerindeki yükü taşımaları için çok pahalı betonarme ya da çelik konstrüksiyon kullanılması gerekecektir. Kubbeli yapılar da aynı statik taşıyıcılık karakterindedir. Yumurtayı sivri iki ucundan bastırarak kırmak çok zordur. Çünkü bu tür sonsuz sayıda kemerden(kubbe yapıların sonsuz sayıda kemerden oluştuğunu düşünmeliyiz) oluşan kubbe yapılar çok ağır yükleri taşıma kapasitesindedir. İnsan fetüsünün kafatasının kubbeli olmasının nedeni anne iç organları ve son 3 ay buna ilaveten kendi vücut ağırlığını taşıma zorunluluğudur diye düşünmeliyiz. Eğer fetüsün kafatası kubbeli olmasa büyük olasılıkla bu yükleri taşıyamaz. Zaten kafatası kemikleri birleşmeden 6 bıngıldakla doğuyor. Belki de kubbe şeklinde olma zorunluluğu bu bıngıldaklarında sebebi olabilir. Doğduğunda kafasını taşıyamamasının sebebi olarak da görebiliriz. Belki de kubbe şeklinde olma zorunluluğu olmasaydı, bıngıldaksız, kafa kemikleri birleşik ve tamamlanmış doğacaktı. Ve doğduğunda kafasını da diğer bütün canlılarda olduğu gibi taşıyabilecekti. Ve büyük beyinli ve akıllı canlı olamayacaktı.

Bu tez bir şempanze embriyosu insan (düşey gövdeli canlı) rahmine implante edilerek denenebilir.