Kaldığımız yerden devam ediyoruz. Program, iki bölümden oluşuyor. İlk bölümde dünya ekonomisinde gelişmeler, Türkiye ekonomisindeki gelişmeler ve hedefler, kamu maliyesinde gelişmeler ve hedefler. İlk alt bölümde dünya ekonomisinde temel göstergelerden hareketle dünya ekonomisinde gelişmeler ele alınıyor.

İkinci alt bölümde ‘’büyüme ve istihdam’’ ,’’yatırımlar’’, ‘’ödemeler dengesi’’ ve ‘’enflasyon’’(tuhaf bir şekilde bu gösterge enflasyon ve para-kur politikası başlığı altında inceleniyor) başlıkları altında makroekonomik göstergelerinde mevcut durum analizi yapılarak 2019 yılı hedefleri veriliyor. Ardından önce para ve kur politikasında mevcut durum analizi yapılıyor ve 2019 yılı hedefleri veriliyor, sonrasında mali piyasalara ilişkin olarak yine mevcut durum analizi yapılıyor ancak 2019 yılı hedeflerine yer verilmiyor(tuhaf bir şekilde sadece mevcut durum için bir alt başlık açılıyor ).Böylece çok önemli bir piyasaya ait temel göstergelerin 2019 yılı hedeflerini öğrenebilmek mümkün olmuyor. İlk bölüm, ‘’kamu maliyesinde gelişmeler ve hedefler ‘’başlığını taşıyan bir alt bölümle sona eriyor. Bu alt bölümde ise, genel devlet(Genel Devlet ve onun kapsadığı Merkezi Yönetim Bütçesi, Mahalli İdareler, Döner Sermayeli İşletmeler, Sosyal Güvenlik Kuruluşları ve Fonlar) kamu iktisadi teşebbüsleri ve özelleştirme ele alınıyor. Her birinde mevcut durum analizi yapılıyor ve 2019 yılı hedeflerine yer veriliyor.

İlk bölümde yer alan ilk alt bölümünün özetlenmesi ve değerlendirmesi ayrı bir yazıyı hak edecek kadar geniş ve kapsamlı. Ancak önemine rağmen Program’da bu konuya topu topu üç sayfa ayrılabilmiş. Bu konuda yapılmış bir hayli değerlendirme var. İlgilenenler bu yazılara bakabilir. İkinci alt bölümün kapsadığı makroekonomik göstergeler ve iktisat politikaları daha önceki bütçe belgeleriyle(YEP, OVMP ve 2019 Yılı Bütçesi) ilgili yazılarımızda ayrıntılı bir şekilde ele alındığından yeniden bir değerlendirme yapılmayacak. Şimdilik şunu söylemekle yetinelim: Kasım ayında yıllık TÜFE enflasyon oranının yüzde 21,62’ye ulaşması (bu durumda öngörülen 20,8’lik hedefin tutturulamayacağı açıktır) ve üçüncü çeyreğinde büyüme oranının ilk ilki çeyrekteki yüksek büyüme oranlarının(yüzde 7,2 ve 5,3) ardından yüzde 1,6’ya gerilemiş olması önceki tespitlerimizin ne kadar isabeti olduğunu göstermiştir.

İkinci bölüm ise iki alt bölümden ulaşıyor. İlkinde 2019 Yılı Pogramı’nın makroekonomik amacı açıklanırken ikincisinde 2019 Yılı Programı’nın hedefleri ve politikaları ele alınıyor. Aslında bu bölüm, amaç iki cümleyle açıklandığı için ağırlıklı olarak ikinci alt bölümden oluşuyor. İkinci alt bölüm, 10.Kalkınma Planı’nın ikinci bölümünde yer alan ‘’planın hedefleri ve politikaları’’ başlıklı alt bölümünün formatını izliyor. Bu formatta 4 adet alt başlık yer alıyor ve sırasıyla şunlardan oluşuyor: ‘’Nitelikli insan, güçlü toplum’’, ‘’Yenilikçi üretim, istikrarlı yüksek büyüme’’, ‘’Yaşanabilir mekânlar, sürdürülebilir çevre’’ ve ‘’Kalkınma için uluslararası işbirliği’’. İlkinde 17,ikincisinde 21,üçüncüsünde 9, sonuncusunda ise 3 adet tema yer alıyor. Her tema için ayrıca politika tedbirlerine yer veriliyor. Hepsinin özetlenmesi ve değerlendirmesi kapsamlı bir çalışma gerektireceğinden yazımız kaçınılmaz olarak birkaç temayla sınırlı olacaktır. Bu temalar, emek kesimini çok yakından ilgilendirdiğini düşündüğümüz temalar arasından seçilmiştir.

Ancak ilginçtir, bu bölümde 10.Kalkınma Planı’nda öngörülen ve sayısı 25’i bulan öncelikli dönüşüm programları olarak adlandırılan programların (Üretimde Verimliliğin Artırılması Programı, İthalata Olan Bağımlılığın Azaltılması Programı, Yurtiçi Tasarrufların Artırılması ve İsrafın Önlenmesi Programı vb.) uygulama sonuçlarıyla ilgili bir değerlendirme yapılmaması ve her bir program için önceden belirlenmiş eylem planlarına uyulup uyulmadığının araştırılmaması düşündürücüdür. Bir diğer düşündürücü durum, yürürlüğü 2018’de sona eren bu programlardan ‘’Yurtiçi Tasarrufların Artırılması ve İsrafın Önlenmesi’’ başlıklı program için 2019 yılına yönelik olarak dört adet tedbir(172,173,174 ve 175 sayılı tedbirler) öngörülmüş olmasıdır.

Şimdi, emek kesimini çok yakından ilgilendirdiğini düşündüğümüz temalar kapsamında öngörülen politika tedbirlerine ve değerlendirmesine geçebiliriz. İlk tema yurtiçi tasarrufların artırılması. Bu kapsamda öngörülen yukarıda ifade ettiğimiz dört adet tedbirden 172 sayılı tedbir emekçileri ilgilendiriyor. Söz konusu tedbir, bireysel emeklilik sistemine otomatik olarak katılım uygulamasının gözden geçirilerek genel süreçlerinin iyileştirilmesini öngörüyor. Oysa esas yapılması gereken bizatihi otomatik katılım uygulamasına son vermektir.Çünkü zorunlu ifadesinin olumsuzluğunu gidermek için otomatik katılımlı diye ifade edilen zorunlu BES uygulaması Anayasa’nın sosyal devlet ilkesi ile sosyal güvenlik, sözleşme hürriyeti ve mülkiyet hakkına ilişkin hükümlerinin ihlali anlamına geliyor. Özel emeklilik fonlarına destek olmak amacıyla gündeme getirilen, ücretlilerin iradelerini yok sayarak, 45 yaş altı çalışan herkesi bireysel emeklilik fonlarına otomatik katılımlarını ve söz konusu fonlarda belirli sürelerle zorunlu olarak kalmalarını hedefleyen ve bu konuda siyasal iktidara yetki veren 2 Ocak 2017 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan yönetmelik iptal edilmelidir.

İkinci tema istihdam ve çalışma hayatı. Bu kapsamda öngörülen 10 adet tedbirden(tedbirlerin numarası 120 ile başlayıp 129’la son buluyor) 122,128 ve 129 sayılı tedbirler işçi sınıfıyla yakından ilgili. 122 sayılı tedbir, esnek çalışma biçimlerinin uygulamaya konulması amacıyla yürütülen çalışmaların tamamlanmasını öngörüyor. Böylece bu çalışmaların tamamlanmasıyla işçi sınıfı tamamıyla güvencesiz çalışmaya mahkum edilmiş olacaktır. Bu adeta 19.yüz yıl çalışma koşullarına geri dönüş anlamına geliyor. İlgili tedbirde İşgücü piyasasına girişlerinin kolaylaşacağı ifade ediliyor. Oysa kolaylaştırılan sadece girişler değildir. Aynı zamanda çıkışlar da kolaylaştırılıyor. Yani işçi çıkarmaları artık zahmetsiz hale getiriliyor. Aynı kapsamda ikinci tedbir olan 128 sayılı tedbir sosyal tarafların mutabakatıyla kıdem tazminatı reformunun gerçekleştirilmesini öngörüyor. Emek örgütlerinin yıllardır karşı çıkmasına, ‘Artık gündeme bile getirmeyin’ demesine karşın bu tedbirin yeniden getirilmesi İktidarın emek karşıtığını bir kez daha ortaya koyuyor.129 sayılı tedbirde ise iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınması ile ilgili süreçlerin planlama ve tasarım aşamasından başlayacak şekilde yeniden düzenlenmesi öngörülüyor. Cinayet diye nitelendirilebilecek iş kazaları adeta patlamış ve meslek hastalıkları almış başını gidiyor iken, ilgili tedbir ise önlemlerin planlama ve tasarım aşamasında olduğunu ifade ediyor. Tam bir kara mizah örneği ve oldukça düşündürücü bir durum.

Son tema kamuda insan kaynakları. Bu kapsamda öngörülen 3 adet tedbirden 157 ve 158 nolu tedbirler kamu emekçileri açısından hayati bir öneme sahip. Öncesinde belirtelim,bu temanın kendisi sorunlu, çünkü işletme yönetiminin bir kavramı.İnsan kaynakları işletmede gereken insan kaynağının sağlanması demek oluyor.Buna işe alım ve işten çıkarım süreçleri de dahildir, Bunun kamu istihdam sistemine dahil edilmesi kamu yönetim sisteminin mantığına hiçbir şekilde uygun düşmüyor.İlk tedbirde kamu personel sisteminde esnek çalışma modellerin geliştirilmesi, ikincisinde ise ilkiyle bağlantılı olarak performans sistemine geçilmesi öngörülüyor. Kamu emekçilerinin tüm itirazlarına rağmen güvencesiz çalışmanın önünün açılması ve bir tasfiye sistemi olan performans sisteminin getirilecek olması oldukça düşündürücüdür.

Tüm bu tedbirler gösteriyor ki,2019 Yılı Programı emek karşıtı bir nitelik taşıyor.