Google Play Store
App Store

Yoksulluk, eşitsizlik, güvencesizlik, şiddet... Ev işçileri can güvenlikleri olmadan ömürlerini bu işte geçiriyor. Tek istekleri sağ salim evlerine dönebilmek ve emekleriyle insanca yaşayabilmek. İşçi kadınlar anlatıyor: Mücadele gücümüz yaşadıklarımızdan geliyor.

Emeğin görünmez hali ev işçiliği: Her anı mücadele içinde

Ebru ÇELİK 

Türkiye’de ev işçilerinin sayısının bir milyona yakın olduğu tahmin edilse de ev işçilerinin büyük kısmı kayıtsız çalıştığından tam sayı bilinmiyor. Sigortasız ve güvencesiz çalışan, evde çalışırken şiddetten tacize pek çok hak ihlaliyle mücadele eden ev işçilerinin büyük çoğunluğunu kadınlar oluşturuyor. Yıllarca farklı kişilerin evlerine temizliğe, bebek bakmaya, yemek yapmaya giden kadınlar, gittikleri evde nelerle karşılaşacaklarının da korkusunu yanında götürüyor.

Devlet sigorta yapmıyor, ev sahipleri ‘insan yerine’ koymuyor. Anlatılan hikayeler ise mücadelenin, emeğin eş anlamı oluyor. Türkiye’de en az bir milyon ev işçisi sistem ve işverenler tarafından sömürülüyor. Yıllarca kayıtdışı çalışmaları ise sömürünün en büyük kanıtı oluyor.

Ev işçileri yaşadıklarını BirGün’e anlatıyor…

PATRONA GÖRE ‘SENDİKALI BAKICI’ OLAMAZMIŞ!

Ev İşçileri Dayanışma Sendikası (EVİDSEN) Genel Başkanı, yıllarını ev işçiliğiyle geçirmiş bir kadın. Bu süreçte yalnızca temizlik ya da bakım işi yapmadı; aynı zamanda tacizle, şiddetle, hak gaspıyla ve ayrımcılıkla mücadele etti. Tüm bu yaşadıkları, onu bir sendika kurmaya yöneltti.

EVİDSEN Başkanı, “Yıllarca ev işlerinde çalıştım. Tacize uğradım, şiddet gördüm, hakkım yenildi. Bu yüzden EVİDSEN’i kurduk. Çünkü bu işin özneleri olarak kendi sesimizi kendimiz duyurmalıydık” dedi. Sendikayı kurduktan sonra da çalışmaya devam eden EVİDSEN Başkanı, bir evde bakıcılık yaparken yaşadığı deneyimi şöyle anlatıyor: “Birkaç gün bebeğe baktım. Anne-baba araştırma yapmış, sendikal faaliyet yürüttüğümü öğrenmişler. ‘Sendikalı bakıcı istemiyoruz’ deyip beni gönderdiler. Evden çıktığımda kapının önüne jandarma yığmışlardı, sadece sendikalı olduğum için.”

KORKULARI HAK YEMEK DEĞİL REZİL OLMAK

Avşa’da yaşadığı başka bir deneyim ise şöyle: “Bir evde çalışmaya başladım. Kadın çocuğuna çok kötü davranıyordu. Benden önce çalışan biri intihara yeltenmiş, biri de ücretini alamadığı için kadının montunu alıp kaçmış, sonradan öğrendim bunları. Çocuk 3,5 yaşındaydı, bana hemen alışamadı. Bir gün ağlayınca annesi gelip çocuğu fırlattı. O an, bu kadın bir gün çocuğa zarar verip suçu bana atar diye düşündüm. Ama geçim derdiyle sustum. Sonunda dayanamayıp ‘Ne bana ne çocuğa böyle davranamazsınız’ dedim ve işi bıraktım.”

Datça’daki başka bir işte, verilen yemeğin bile bozuk olduğunu anlatıyor: “Yemek diye önüme ne getirdilerse bozuktu. Biz çalışmaya, onlara yardım etmeye gittiğimiz evlerde bu muameleyi hak etmiyoruz. Diğer işkolları gibi, işimizi yapıp paramızı alıp gitmek istiyoruz. Kabul etmedim bana bu yapılan saygısızlığı ‘Üç kuruş veriyorsunuz diye böyle mi davranıyorsunuz?’ deyip işi bıraktım. Tehdit ettiler. Ama ‘Paramı vermezseniz jandarma çağırırım’ deyince hemen ödediler. Çünkü bu insanlar rezil olmaktan korkar.”

Tacizin ise neredeyse her ev işçisinin yaşadığı bir gerçek olduğunu söylüyor EVİDSEN Başkanı: “Bir gün temizlik şirketi beni Maltepe’de bir erkeğin evine gönderdi. Kapıdan girdim, adam ‘Önce konuşalım’ dedi. Meğer başka niyeti varmış. Tehditkâr şekilde çirkin teklifler yaptı. Hemen şirketi ve polisi aradım. Adam yalvardı ama dinlemedim. Bu, ilk taciz değildi. Yıllarca çalışan her kadın en az bir kere böyle bir şey yaşıyor.”

38 YILLIK ÇALIŞMANIN KARŞILIĞI SIFIR GÜVENCE

Ev işçiliğine 15 yaşında başlayan A.K., baskıcı bir aileden kaçmak için evleniyor ve “Evlendikten sonra daha büyük bir fırtınaya fırtınanın içine düştüm” diyor. O günden bu güne 38 yılını ev işçiliğine vermiş.

A.K., “Yıllarca eski eşimin şiddetine maruz kaldım, çocuklarıma tek başıma baktım. Evimizde çamaşır makinesi bile yoktu. Geceleri elimde çamaşır yıkar, sabah erkenden başka evlere çocuk bakmaya, temizlik yapmaya giderdim. Babam boşanmama izin vermedi. Gidecek yerim, yapacak başka işim yoktu. Yıllar içinde birçok şey yaşadım ama en travmatik olanı hâlâ davalık olduğum bir çiftin evinde başıma geldi. Onlara temizlik ve yemek için gitmiştim, çocukları yoktu. Kadın işverenim çok iyi biriydi. Bana sigorta yapacaklarını söylediler ama 3-4 yıl geçti, yapılmadı. Çıkamadım çünkü başka yerde de aynısını yaşayacağımı biliyordum. Sonra çocukları oldu. ‘Lütfen dadımız ol’ dediler. Artık sigorta istiyordum çünkü yaşlılığım için endişeliydim. Kadın bana, ‘Sana borcumuz var. Para veremesek de Kıbrıs’ta bir evimiz var. Oraya taşınınca sana vereceğiz’ dedi. İnandım. Bebeğe bakmaya devam ettim. 2,5 yaşına geldiğinde Kıbrıs’a götürdüler beni, evi gösterdiler. Ama o sırada eşi çıldırdı. Karısına saldırdı. ‘Ne evi, ne saçmalıyorsun sen?’ diye saatlerce kavga ettiler. İstanbul’a döndük. Ben hâlâ umutla bekliyordum. Bir gün çocuğun teyzesi geldi, parka götüreceğini söyledi. Yağmur yağıyordu, karşı çıktım ama dinlemedi. Ben de kendi çocuklarımı görmek istedim. Gitmek üzereyken erkek işverenim kapıyı kilitledi. Telefona el koydu, içindeki her şeyi sildi. ‘Bu telefon bizim, sana ait değil’ dedi. 3 saat boyunca beni evde alıkoydu. Önüme bir kâğıt koydu: Temizlik, yemek, çocuk bakımı… ‘Bunları yapacaksın, buraya imza atacaksın. SSK’nı yapacağız ama önceki 7 yılı unutacaksın’ dedi. Kabul etmedim. ‘Sizi şikâyet edeceğim’ dedim. Canımla ve çocuklarımla tehdit etti. Kadın işveren ‘Bırak kadını, bayılacak’ dedi. Adam da korktu, ‘Seni eve bırakacağım’ dedi. Kapıyı açtığı gibi kaçtım, taksiye atlayıp karakola gidip şikâyetçi oldum. Yıllar geçti, dava hâlâ istinafta” diye anlattı.

KİMSE SÖMÜRÜYE MAHKÛM EDİLMEMELİ

Bunun gibi pek çok olay yaşadığını anlatan A.K., konuşmasına şöyle devam etti: “Biz ev işçileri olarak mecburen mücadele ediyoruz. Çoğumuz eğitimsiz, kimsesiz. Ama öğrenmek zorundayız. Emeğimizin karşılığını istemek hakkımız. Ne şirketler ne devlet arkamızda duruyor. O yüzden kendi kurallarımızı kendimiz koymalıyız. Ben şimdi 55 yaşındayım, hâlâ ev işçiliği yapıyorum. Ama bizden sonra da bu işi yapacak kadınlar olacak. Onlar bilinçli olmalı, kendilerini ezdirmemeli. Bizler gibi 2-3 katlı evleri tek başlarına, komik ücretlerle temizleyip ömürlerini tüketmemeliler. Bu işte fedakârsan, sömürülürsün, aslında bir ev işçisiysen her türlü sömürülürsün. Tacize, şiddete, yoksulluğa mahkûm edilirsin.”

"İŞVERENLERE EZDİRMEDİM KENDİMİ"

Konuştuğumuz E.C. ise yıllarca bebek bakıcılığı yapmış. E.C., “Ben kendimi çalıştığım süreler boyunca ezdirmemeye çabaladım. Bana yapılan bir saygısızlık olduğunda ve uyarım dinlenmediyse işi bırakıp çıktım. Bu gücümün ilk sebebi; babamdan bana kalan maaşı. Bir güvencem olmasa bu şekilde dik duramazdım. İkinci sebebi ise annemin de beni ev işçiliği yaparak büyütmesi. Annem zamanında çok çekti ve ben annemin o hallerini gördüğüm için kendimi ezdirmemeye karar verdim ve bunu uyguladım. Çalıştığım bir evde işverenin çocuğu bana vurmaya çalıştığında elinden tutup çocuğu da uyarabildim, annesini de. Bana sert davranarak güç göstermek isteyenlere ‘Bana böyle davranamazsınız’ diyebildim. Ezmeye çalıştıkları an işimi bırakıp gittim. Ama ben şanslı bir ev işçisiyim. Çoğu kadının elinde bu fırsat yok. Aç çalışanlar, şiddet görenler, psikolojik şiddet görenler ‘Tahammül etmek zorundayım’ diyor. Çünkü gideceği bir diğer evin sahibi daha beter olabilir, o kişi işsiz kalabilir” diyor.

***

‘BİRAZ NEFES ALMAK İSTİYORUM’

25 yıldır ev işçiliği yapan ve isminin gizli kalmasını isteyen bir kadın, 4 çocuğunu merdiven silerek, gündelik işlere giderek büyütmüş.

25 yılını BirGün’e şu ifadelerde anlatıyor:

“Haftanın yedi günü çalışıyorum, tatilim yok. Bu öyle bir iş ki, mecbursun yapmaya ama canının kıymeti yok. Hastalansak hastaneye bile gidemiyoruz. Çocukların ceplerine harçlık koyamazdım. Komşulardan utanarak, borç isterdim. Çok yoruldum. Eşim cezaevine girdikten sonra da kimse yardımcı olmadı bana. Tek başıma 4 çocuğuma hem baktım hem okuttum. Başardım sayılır, son bir yılları kaldı. Kızım avukat olacak, oğlum akademisyen. Sonra biraz nefes almak istiyorum. ‘Emekli olacağım’ diyorum ama aslında bir gün bile sigortam yok. İşimi bırakınca da ben çocuklara muhtaç olacağım.”

Kadın, bir hikâyesini şu cümlelerle anlatıyor: “Hiç unutamadığım bir Ramazan günü vardı. Evde ne para ne yemek, sadece birkaç patates ve biraz yağ kalmıştı. Kapı çaldı, açtım, tanımadığım bir adam elinde iki büyük poşet, verip gitti. Bizlere devlet yardım etmiyor, çevremizdeki insanlar zaten kendi hayat uğraşlarında. Yıllarım biri bir el versin diye geçti, olmadı. Şu an mutluyum ama. Onca mücadele içerisinde 4 çocuk okuttum tek başıma.”