Yapıcılar’ın yeni albümü ‘Biri Hiçbiri Binlercesi’, Türkiye’deki geniş halk kitlelerinin yaşadığı ortak gerçekliği ele alıyor. Grup üyeleri, mevcut düzenin halkın kültür ve sanata erişim olanaklarını kısıtladığını ifade ediyor.

Emekçiler kültür sanattan koparıldı
Fotoğraf: BirGün

Erkin Can SEYHAN

Muhalif ve kolektif müziği ile Türkiye’nin güncel sorunlarını dezavantajlı sınıfların bakış açısıyla dile getiren Yapıcılar’ın kendi bestelerinden oluşan albümü ‘Biri Hiçbiri Binlercesi’ dinleyicilerle buluştu. 2015’te kurulan grup, yeni albümünde kendi deyimleriyle “tükenen ve tüketen bir toplumda direnenlerin hikâyesi”ni anlatıyor.

Yapıcılar ekibi ile yeni albümleri hakkında konuştuk.

‘Biri Hiçbiri Binlercesi’nde bütün gün çalıştığı halde yoksullaşmaya ve şehrin güzelliklerinden uzak yaşamaya devam eden insanlar çevresinde şekillenen hikâyeleri var. Bu profili hikâyelerin merkezinde görmemizi nasıl açıklıyorsunuz?
Albümdeki hikâyenin merkezinde bir müzisyen karakter duruyor. Bu karakterin bir müzisyen olmasının bizim için özel bir nedeni var elbette. Biz albümdeki ana karakterle kendi yaşamlarımız üzerinden bir bağlantı ve yakınlık kuruyoruz. Bugünün Türkiye'sinde bir müzisyenin neler yaşadığı, hayalleri, düş kırıklıkları, çevresiyle olan ilişkisi... Tüm bunları kendi yaşantılarımızdan biliyoruz. Albümdeki hikâye bu müzisyenin yaşamındaki yaklaşık kırk saatlik bir kesite odaklanıyor. Albümün akışı içerisinde farklı karakterler dâhil oluyor ve onların da sözüne kulak veriyoruz. Bu müzisyeni, bu kırk saatlik süreç içinde karşısına çıkan farklı karakterlerle, bu karakterlerle kurduğu yakınlık ve onlarla arasındaki çelişkilerle birlikte bir bütün olarak anlatmaya çalıştık. Albüm, ilk bakışta farklı hayatlar yaşıyor gibi görünen sıradan insanların, aslında nasıl benzer hayatlar yaşadığını ve yaşam koşullarının, yalnızlıklarının, umutlarının, hayal kırıklıklarının, öfkelerinin ve hasretlerinin ne kadar ortak olduğunu anlatıyor; karşımıza çıkan bu ‘sıradan’ yaşamların aslında nasıl bir canlılık ve yan yana gelme potansiyeli barındırdığının altını çiziyor.

emekciler-kultur-sanattan-koparildi-1066446-1.

‘Biri Hiçbiri Binlercesi’nde kendi bestelerinizi seslendiriyorsunuz. Albümdeki eserlerin hepsi birer itirazı dile getiriyor. Güncel sorunlar arasında sizin üretim süreciniz için ağır basanlar neler oldu?
Albüm, söz yazma ve besteleme süreçlerinin de öncesine uzanan bir arayışın ürünü. Yaklaşık üç yıl önce Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nde çeşitli sanat alanlarında üretimler yapan arkadaşlarımızın da katıldığı bir atölye çalışması gerçekleştirdik. Bu çalışmada Nâzım Hikmet'in Memleketimden İnsan Manzaraları adlı eserine odaklandık. Hem biçim hem de içerik açısından ilham kaynağı oldu albümümüze. Burada aradığımız ise temelde bir yaklaşım ve yöntemdi. “Nâzım Hikmet bu eserinde neyi, nasıl anlatmış; hangi karakterlere nasıl yer vermiş; bir büyük tarihsellik içinde onları nasıl yan yana getirmiş; eseri nasıl bir bilinçle kaleme almış ve kendi çağına nasıl yaklaşmış” gibi soruların yanıtlarını aradık. Nâzım’ın eserlerinin sadece içerik değil yöntem olarak da büyük bir zenginlik barındırdığını fakat ne yazık ki bunun yeterince kavranmadığını düşünüyoruz. Bu çalışma, aynı zamanda bu tezimizin altını çizen, onu somutlayan bir uygulama oldu. Ele aldığımız sorunlar ve karakterler ise elbette bir kurgu içinde yan yana geldiler fakat tüm bunların gerçekle güçlü bir bağı var. Sanat, gerçeklikle bağları gittikçe zayıflayan bir gidişata sahip. Biz bu bağları güçlendirip, toplumsal gerçekliği bütün zenginliğiyle işlemeyi hedefledik. Zenginliği, çelişkileri, açmazları ve umuduyla... Sokağa çıktığımızda karşılaştığımız insanların yaşamlarını, pek de düşünmediğimiz boyutlarıyla ele almaya çalıştık. En basit, saf, yalın halleriyle: Akşam eve dönerken metroda, otobüste ya da vapurda yanımıza oturan, on iki saat çalışmaktan bitkin düşmüş, patronları muazzam kârlar elde ederken bu hayat pahalılığının ortasında işsiz kalmaktan korkan insanlar var bu albümde. Hiçbir şey, anlamak ve değiştirmek üzere bu toplumsal gerçekliğin kendisine yönelmek kadar heyecan verici değildir. Bu bir müthiş bahtiyarlık, Nâzım'ın dediği gibi...

Toplumun dezavantajlı sınıfları için kültür-sanata ulaşım olanaklarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye'de -ve aslında tüm dünyada- emekçilerin kültür sanat yaşamıyla olan ilişkisinin bilinçli olarak koparıldığı bir gerçek. Hem toplumun sanatla hem de sanatçının yaşadığı toplumla arasındaki bağ son derece zayıflamış durumda. Buna ek olarak bugün bir emekçinin herhangi bir kültür sanat olayını takip edebilecek ne parası ne de zamanı bulunuyor. Özellikle son yirmi yıl içinde bu alan alabildiğine piyasalaşırken az sayıdaki alternatif üretimin hem gericilik hem de piyasacılık tarafından kuşatıldığını görüyoruz. Bu bakımdan sanat alanı, düzen tarafından açlıkla tehdit edilerek hizaya sokulmaya çalışılıyor. Bunun sonucu ise ciddi bir çoraklık ve çürüme! Bu alanda kamucu bir yaklaşım benimsenmedikçe ve sanat alanındaki piyasalaşmaya, gerici kuşatmaya ve çürümeye açıktan meydan okunmadıkça, Türkiye'de ne emekçilerin sanatla bir bağ kurması sağlanabilir ne de özgür bir sanat üretiminden söz edilebilir.