İşçi hareketlerini yakından takip eden gazeteci Mason: 70’lerdeki gibi domino etkisinden söz edemeyiz ama etkili bir sendikal hareket var. İngiltere’de sendikaların çoğunun İşçi Partisi’yle bağı var. Fransız işçilerin ise partisi çöktü bu yüzden Macron ile doğrudan çatışmaya giriyorlar.

Emekçilerin artık tahammülü yok
Fotoğraf: AA

Çevrim ÇEVİREN

Avrupa işçi eylemleriyle sarsılıyor. Fransa’da, Almanya’da, Yunanistan’da ve daha pek çok ülkede peş peşe grevler yaşanıyor. Grev dalgasının yükseldiği ülkelerden birisi de Büyük Britanya yani İngiltere. İngiltere’nin tanınmış gazetecilerinden Paul Mason’a işçi eylemlerini ve etkilerini sorduk. Aynı zamanda aktivist de olan Mason, Lancashire’da kömür işçisi bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Uzun yıllar BBC ve Newsnight’da ekonomi editörü olarak çalıştı. Ulusal Gazeteciler Sendikası üyesi olan Mason seçimlerde İşçi Partisi’nden aday olabilmek için çalışıyor.


İşçi hareketlerini yakından takip ediyorsunuz. Grev dalgasına yol açan etkenler neler? Ve bunların Avrupa ile benzerlikleri nedir?
Gelişmiş dünyada enflasyonu tahrik eden birden fazla faktör var ve Britanya bunların hepsine duyarlı. Covid’den bu yana tedarik zincirleri bölgesel hale geldi, dolayısıyla hükümetler ve büyük şirketler yeterli enerji, ilaç, yarı iletkenler vs’ye yeteri kadar sahip olabilmek için mücadele veriyorlar. Britanya global pazara en bağımlı ekonomilerden biri, o yüzden biz de bunun acısını çektik. Ayrıca, vasıflı eleman darlığı var. Serbest Dolaşım Hakkı’nın sona erdirilmesi, hazır işçi tedariğinin girişini durdurdu, otellerde ve bakım evlerinde örneğin. Dolayısıyla her şeyin fiyatı arttı. Ayrıca, enerji meselesi var – büyük oranda özelleştirilmiş enerji sistemi nedeniyle, perakendeciler, komisyoncular ve petrol devleri karlarını artırdılar, bu da fiyatların yükselmesine neden oldu. Ayrıca, yine Brexit’ten dolayı, sebze kıtlığı var, bu sorun da son zamanlarda fiyatları ikiye katladı. Gerçekten artmayan tek şey ise maaşlar. Bizde 15 yıldır maaşlarda durgunluk var. Bu nedenle birçok çalışan artık tahammül edemiyor. Grev hareketini başlatan da bu.

Halk grevleri nasıl karşılıyor, destek sunuluyor mu?

Genel olarak, evet. Çünkü, hayat pahalılığının baskısı çok şiddetli. Bunu en çok deneyimleyen de genç aileler ve emekliler. Yaşlıların çoğu muhafazakârlara oy veriyor. Fiyatlardaki artışın, maaş artışlarından kaynaklanmadığı da çok bariz olduğu için solu ya da sendikaları suçlayamazlar. Aynı zamanda, okul kapısındaki genç anne, bel bağladığı insanların; bakıcı, öğretmen, sağlık çalışanlarının en mağdur durumda olanlar olduğunu görüyor. Kendiliğinden gelişen bir sempati var. Fakat açık olalım: Bu hala oldukça apolitik bir eylemlilik. Fransa’da gördüğümüz dinamiklerle, ya da sendikaların Enternasyonal’in ilk cümlesini pankartlarında alıntıladıkları 1970’lerle bir ilgisi yok. Ayrıca, günlük hayatın aksamasına gelince, demiryolları o kadar kötü işletiliyor ki, çalışmaları zaten her zaman sekteye uğruyor, grevsiz günlerde bile. Ve unutmayın, birçok anlaşmazlığın iki haneli maaş artışı ile sonuçlanıp, başarı kazanmasının nedeni de grevlerin olması. Grevler, sendikaların şöhretini de artırıyor.

Bu grevlere sol mu öncülük ediyor? Başka politik görüşlerden çalışanlar da destek veriyor mu?

Burada “sol” kelimesini kullanırken dikkatli olmak gerekiyor. Tabii ki, radikal solun birkaç bin aktivisti var ve grevlerde çok aktifler. Sendika liderlikleri ise esas olarak sol sosyal demokratlar ve sendikalist insanlardan oluşuyor. 1.3 milyon üyesi olan en büyük sendika Unite’a Jeremy Corbyn’ın destekçileri öncülük ediyordu. Daha sonra kontrolü, “siyasetten uzaklaşalım, üyelerimizin etkili bir şekilde yeniden temsiline odaklanalım” diyen yeni bir lidere kaptırdı. Birçok sendikanın üyeleri İşçi Partisi’ne oy vermiyor. İskoçya’da ise eşit sayıda sanayi işçisi sosyal demokrat İskoç Ulusal Partisi’ne oy veriyor. Yani bölünme sağ ve sol arasında değil; kamu hizmetlerinde çalıştırılan iş gücüyle, neoliberalizm tarafından yaratılmış, taksi şoförü, kurye, “beyaz minübüslü adam” gibi “kendi işinde çalışan” 5 milyon arasında. Onlar eylem yapamaz. Gerçi bazıları yaptı. Ben de IWGB’nin Deliveroo şoförlerinin dahil olduğu grevine destek verdim.

Eylemler Avrupa çalışma yaşamının önemli bir parçası. Fransa’nın yanında İspanya ve Almanya da hareketli. Bir domino etkisinden söz edebilir miyiz?

70’lerdeki gibi bir domino etkisinden söz edebileceğimizi düşünmüyorum. Çünkü sendikalar esas olarak yukarıdan aşağıya doğru yönlendiriliyor, grev karşıtı yasalar da katı. Sendika liderleri, hırçın bir grev hareketini cesaretlendirirlerse fonlarının kesileceğini biliyorlar. Temel problem yine aynı: Neoliberalizm çalışanları atomlara ayırarak sermayeye karşı pazarlık gücünü azaltıyor. Şimdi gördüğümüz etkili bir sendikacılığın dönüşü.

Grevler neden hükümet krizlerine yol açmıyor? 60’lar ve 70’lerden bu yana ne değişti?

1968-75’deki grevler 20 yıl boyunca gerçek maaşların artması, çalışanlar arasında artan eğitim düzeyi ve öğrenciler arasında başlayan kültürel devrimin çalışan sınıfa sıçraması ile oldu. Çok iyi hatırlıyorum, bir yanda aniden başlayan cinsel özgürlük, uzun saçlar, uyuşturucu, glam rock… Öbür tarafta babam gibi bir takım adamlar… Sadece iş yerlerini işgal etmiyorlar, aynı zamanda işgali desteklemeyen sendikaların ofislerini de işgal ediyorlardı. Bugünkü farklı. Grevdeki, 45 yaşındaki ortalama bir makinist, işgücüne internetin icadından sonra girdi. İşçilerin hepsi internette birbirlerine şebekelenmiş insanlar, bütün o atomizasyon ve bireyselcilikle birlikte. Bir daha tekrar böyle ortak bir kültür ve kendiliğinden gelişen bir dayanışma geleneğinin olduğu ve benim içine doğduğum bir “proletarya”yı göreceğimizi sanmıyorum. Yine de benim için bu yas tutulacak bir şey değil. Bugün daha az kademe ve dosya savaşçılığı olabilir, fakat daha çok anlayış var. Mesela, işverenle görüşmelerde “galibiyet”in yaygın formlarından biri Britanya’da konsolide edilmiş bonuslar, geçici bayilikler vs. gibi anlaşmaları kontratlara ekletmek ve çok sık olarak da ödemelerde cinsiyet ayrımcılığını talep etmek. Bizde ayrıca, ortak bir talep olarak babalık izni, menopoza giren kadınların yaşadıklarıyla ilgili olarak özel önlemler vs. de var. On yıllar süren göçün ardından etnik olarak da çeşitlilik var.

‘Zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan” işçi sınıfından bahsedebilir miyiz hala? Sınıf mücadelesinde değişen bir şey var mı?

Postkapitalizm’den bu yana tüm çalışmalarım, gelişmiş dünyada işçi sınıfının birbiriyle bağlantılı ama daha bireysel hale geldiği öncülüne dayanıyor. Üretim noktasındaki mücadele de hayatlarındaki en önemli mücadele değil. Bunun yerine kira, çocuk bakımı masrafı, ırksal ayrımcılık ya da kadın hakları gibi konularda mücadele ediyorlar. Bazı geleneksel Marksistler beyaz, erkek ve manuel iş gücüne nostalji ile bakıyorlar. Ben öyle bakmıyorum. Benim için şimdi mücadele; demokrasi, insan hakları, bireysel özgürlükler, sosyal adalet ve net sıfır karbon mücadelesi. Bunların çoğu devlet düzeyinde başarı sağlayabilir. Dolayısıyla partiler ve hareketler de sendikalar kadar önemli. Bazı insanlar, kendimi “radikal sosyal demokrat” olarak tanımladığımda şaka yaptığımı sanıyor. Fakat bu konular bence cevapların da yattığı yerler. (Hükümette) Çoğunluğu sağladıktan sonra, devlet kontrolüne ve devletin ilerici hareketini destekleyen güçlü bir sosyal demokrat topluma ihtiyacımız var.


Eylemler bazı ülkelerde hükümet krizlerine neden olur mu?

Britanya özelinde konuşursak grevler, sağcı politik eliti çok fazla rahatsız etmedi. Çünkü grevler politik değiller, küçük bir bölüm sol, hayat pahalılığını Ukrayna’daki savaşa bağlamaya çalışsa da bu çaba da, başarısızlığa uğradı çünkü birçok çalışan, benim gibi Ukrayna’yı destekliyor. Britanya’da hükümet krizi, daha çok ekonomik politikalar ve stratejiler nedeniyle tetiklenerek, içinden çıkılmaz bir hale geldi. Avrupa Birliği’ni terk ettiler. Ülke ekonomik durgunluk yaşıyor. Bu karmaşadan nasıl çıkacaklarına dair bir fikirleri yok. Sadece 44 gün başbakan kalan Liz Truss, Britanya’nın mali sistemini yırtıp atmaya çalıştı ve marketler saldırıya uğradı. Rishi Sunak hükümeti paralize durumda. Zombie bir hükümet.

Bu grevlerin daha başka ülkelere sıçramasını bekliyor musunuz?

Sadece Britanya için konuşabilirim: Bence, bu grevler sönümlenecek. Çünkü grevler tek tek maaş artışları amacına ulaştı. Hiçbir zaman yeterli değil, ama boksta söylendiği gibi, “sayı ile kazanılmış” gibi hissetmek için yeterli. Britanya’da bir dahaki büyük adım İşçi Partisi, iktidara geldiğinde olacak. Çalışanların pek çok beklentisi ön plana çıkacak ve İşçi Partisi, 13 yıllık kemer sıkma politikasının geri alınması için baskı görecek.

***

FRANSA’DAKİ EYLEMLER DAHA FARKLI

Fransa’da daha etkin eylemler görüyoruz. Bunun nedeni geçmişten aldığı miras mı? Fransa’yı diğer ülkelerden ayıran nedir?

Basınç vanasının yokluğu. Britanya’da büyük sendikaların çoğunun İşçi Partisi’yle bağı var. Grevdeyken, aynı zamanda İşçi Partisi’ni maaşların artışını etkileyecek politikaları uyarlamak ve korumak konusunda zorlarlar. Ya da maaş ödemelerinde cinsiyet eşitliği farkını kapatmak, dış kaynak kullanımı ve sendikaların tüm işyerlerine erişimine izin vermek gibi konularda. Fransız işçiler daha güçlüler, sosyal-demokrat partileri çöktü. Bu nedenle de emeklilik yasası konusunda Macron’la çatışmaya doğrudan girdiler. Ve bu hayati bir mücadele. Fransa’daki çalışanların geniş bir sosyal yardım ve emeklilik hakkı var. Macron, Fransa’ya tamamen neoliberal bir reçete sokmayı amaçlıyor. Buna rağmen emeklilik yaşını Meclis’ten zorla geçirtse de, genel olarak politik bedeli öyle büyük oldu ki, daha ileriye gidemez.

Avrupa’da hükümetler bu eylemleri ne ölçüde ciddiye alıyorlar? Ne kadar etkileniyorlar bunlardan?

Hükümetler hala kapitalist mantıkla hareket ediyorlar. Çoğu ülke borçlu, büyüme zayıf, nüfusun yaşlanıyor olması problemi kamu kaynakları üzerinde stres yaratıyor. Bu nedenle, grevler ve enflasyon daha büyük bir problemin semptomları. İşlemeyen bir ekonomik modelimiz var.