12 Eylül faşizminin halen hayatta olan iki generalinin yargılanacak olması yetmezamaevet cenahında coşkuyla karşılandı. Epeydir bunaldıkları siyasi gidişat karşısında adeta hayat öpücüğü oldu, Ahmet Kenan Evren (94) ve Ali Tahsin Şahinkaya (86) hakkında hazırlanan iddianame...

Gazetecilerin, öğrencilerin cezaevlerine doldurulması, KCK tutuklamaları, Uludere katliamı, Dink davası derken... cilası dökülen “AKP demokrasisi”ni parlatmak için ellerindeki yegane argüman şu aralar “12 Eylül yargılanıyor” yavesi...

Önce şu yargılama meselesi üzerine bu köşede yayımlanan eski bir yazıdan hatırlatma yapalım:

“12 Eylül’le hesaplaşmak, şimdilerde 90’lı yaşlarına merdiven dayamış cuntanın beş generalini (...) yargı önüne çıkartmaktan ibaret olsaydı, amenna! Lakin, meseleyi buna endekslemek, 12 Eylül’den, dahası Türkiye’nin yakın tarihinden hiçbir şey anlamamak demektir. Ya da daha kötüsü, bu tarihin gerisindeki emperyalist müdahaleyi ve sınıf çatışmasını görmezden gelmek ve saklamaktır. 12 Eylül’le hesaplaşmak, sadece “Asmayalım da besleyelim mi” (Kenan Evren) ile değil, “Our boys have done it” (Paul Henze) ve “Bugüne kadar hep işçiler güldü biz ağladık, bundan sonra biz güleceğiz” (Halit Narin) ile hesaplaşmaktır.” (23 Temmuz 2010)

* * *

Kimileri diyebilir ki, “bir darbe dönemiyle hesaplaşmak ille de sermaye egemenliği ve emperyalist tahakkümle ‘nihai’ hesaplaşmaya bağlanmak zorunda mı?”

Haklı bir soru. Cevabı ise hayır, zorunda değil. Ama şunu unutmadan: Türkiye ve benzeri ülkelerde yapılagelmiş askeri darbelerin gerisinde, son tahlilde sermaye egemenliğini restore ederek güçlendirmek ve emperyalizmin bölgesel çıkarlarına uygun politikaları ve fiili düzenlemeleri hayata geçirmek vardır. Bunu görmezden gelmek ya da yok saymak, bu tartışmayı daha baştan sığ bir “kötü kalpli generallerin doymak bilmez iktidar hırsı” düzeyine indirir (ki bizde darbe tartışmaları genellikle bu seviyede tezahür eder). Bu ise meselenin esasına dokunmadan kıyısında dolaşmak olur.

Öte yandan... Burjuva demokrasisinde -hadi Batı tipi parlamenter sistemlerde diyelim- askeri rejimlerle hesaplaşmak da elbette mümkündür ve tarihsel örnekleri vardır. Ama bunun yolu da birkaç generali yargılamanın ötesinde o rejimi bütün kurumlarıyla birlikte tasfiye etmekten geçer.

Burada bir hatırlatma daha yapmak gerekiyor:

12 Eylül’le demokrasi adına hesaplaşmaya niyeti olan, hazır elinde imkanları da varken 12 Eylül’ün kurumlarıyla hesaplaşır. Değil mi? Sözgelimi AKP, 12 Eylül rejiminin alameti farikası siyasi partiler ve seçim kanununu daha demokratik hale getiremez mi? İstese getirir, ama getirmez. Çünkü bahsekonu yasanın şu andaki anti-demokratik niteliği işine geliyor.

12 Eylül’ün yargıda oluşturduğu kurumsal yapıdan yıllarca şikayet eden AKP, bu kurumları kontrolü altına aldıktan sonra rahatladı ve en sık duyduğumuz cümle “Türkiye’de yargı bağımsızdır” oldu. 12 Eylül döneminde sıkıyönetim mahkemeleri vardı. Sonra onların misyonunu DGM’ler üstlendi; bugün DGM’lerin yaptığı işi özel yetkili savcılar, mahkemler yapıyor. Üstelik halefi oldukları sıkıyönetim mahkemelerini, DGM’leri aratmadan...” (10 Haziran 2011)

Hasılı, AKP’nin kontrolü kendi elinde olduğu müddetçe 12 Eylül kurumlarıyla ilgili bir meselesi yok. Olmayacak da. Çünkü o kurumlar AKP’nin giderek tesis etmekte olduğu otoriter ve vesayetçi iktidar için ziyadesiyle uygun araçlar.

* * *

Yetmezamaevet cenahı, darbeci iki generalin yargılanması ve 12 Eylül iddianamesini AKP’yi yeniden parlatmanın bir fırsatı olarak görürken bir yandan da sola karşı öteden beri yürütegeldikleri karalama kampanyasının vesilesi haline getirdi. Üstelik bu defa iyiden iyiye saçmalayarak!

Güya sosyalistler generallerin yargılanmasından memnun değilmiş. Hatta solun bundan rahatsız olduğunu söyleyenler bile var.

Bu laflara kendileri inanıyor mu bilmiyorum ama mecburen bir hatırlatmaya daha ihtiyaç var.

“12 Eylül’ün paşalarının hayatta olanları savcıya ifade verdiler. En baştan söyleyelim: Bu iyi bir şey. Silah zoruyla ülkeyi yönetip bütün bir cumhuriyet tarihinin en karanlık döneminde zulmün her türlüsünü uygulayanların kendilerinden hesap sorulduğu hissini yaşamaları, kaygı duymaları, bir miktar paniklemeleri ve uykularının kaçması iyidir.” (23 Temmuz 2010)

Evet, iyidir. Üstelik sadece vaktiyle darbe yapanların bugünleri görmeleri bakımından değil, bugün ellerindeki iktidarı ebedi sanıp yarın hesap vereceklerini akıllarının ucundan geçirmeyenler için de ibret olması itibarıyla iyidir.

Haftaya, 12 Eylül iddianamesiyle devam edeceğiz.