NOT: Yazarımız bu hafta yazısını yollayamadığı için Mart 2013’te yayınlanmış eski bir yazısını yayımlıyoruz.

Bir zamanlar Eminiye denilen bir ülke varmış. Eminiyeliler, dünyanın geri kalanında yaşayan pek çok insan gibi emin olmak isterlermiş. Hayat öyle belirsizliklerle doluymuş ki: “Batan güneş bir daha doğacak mı? Ne zaman öleceğiz? Sevdiklerimizi ne zaman kaybedeceğiz? Borçlarımızı nasıl öderiz? Çocuğumuz sağlıklı ve başarılı olacak mı? Karanlıkta sahiden öcüler mi yaşıyor? Ay sonunu aç kalmadan getirebilir miyiz?”

İşte Eminiyeliler de, böyle sorularla bunalmışlar. Fazla soru soranlar erken yaşta çökmüş. Zamanla anlamışlar ki, ne kadar soru o kadar huzursuzluk. “Sorular arttıkça dertler artıyorsa en iyisi sorulardan vazgeçelim,” demişler.

Ve bir gün Birinci Emin tahta çıkmış ve Eminiyeliler aradıkları lidere kavuşmuşlar. Birinci Emin’i güçlü kılan şey izbe mahzenlerde yüzyıllardır saklanan sayısız noktaymış. Birinci Emin bir nokta zenginiymiş. İktidara gelir gelmez halka noktalar dağıtmaya başlamış. Noktalar hangi eve girerse o ev huzur buluyormuş. Noktalar çoğaldıkça beller doğruluyor, yükler hafifliyor, neşe artıyormuş.

Birinci Emin nokta verirken soru işaretlerini alıyormuş. Eski soru işaretini getirene, son model gıcır gıcır bir nokta bedava veriliyormuş. Bu durumun Eminiye halkını ziyadesiyle memnun ettiğini söylememe gerek yok elbette.

Soru işaretlerini noktalarla değiştirdikçe cümleler de bambaşka bir hal almış: “Batan güneş yine doğacak. Vakti gelince öleceğiz. Sevdiklerimiz de bir gün göçecek. Borçlarımızı belki öderiz, ödeyemezsek de gazla gitsin. Çocuğumuz inşallah sağlıklı ve başarılı olur. Karanlıkla kafanı yorma. Ay sonuna Allah kerim” gibi cümleler herkesin içini rahatlatmış.

Birinci Emin eski soru işaretlerini, noktalı cümlelere çanak tutmak için kullanmayı çok severmiş. Balkona çıkıp halka konuşma yaparken sorarmış: “Bu yolları kim yaptı?” Daha halk yanıt vermeden Birinci Emin hemen noktayı koyarmış: “Ben yaptım.”, “Bu sarayları kim yaptı? Ben yaptım. Bu mutluluğu kime borçlusunuz? Bana borçlusunuz.”

Halk coşkuyla alkışlarken Birinci Emin, kesesinden çıkardığı noktaları halkın üzerine neşeyle atarmış. Zavallı insanlar da bir nokta daha kapar, huzuruma huzur katarım diye noktaları almak için birbirini ezermiş.

Her ne kadar Eminiye’de soru işaretleri bir hayli gözden düşmüşse de, bazen dış ülkelerden geldiği oluyormuş. Bunların başında Birinci Emin’e yöneltilen “Sen diktatör müsün?” sorusu geliyormuş.

Ama Birinci Emin’i öyle hafife almayın sevgili masalseverler. O böyle sorulara hazırlıklıymış. Yabancılar bu soruyu sorunca hemen onları ülkenin upuzun kumsallarına götürürmüş. Bu kumsallarda muhalifler yaşarmış. Muhalifler tam mesai çalışır, kumdan kale inşaatıyla uğraşırlarmış. İlk dalgada kaleleri yıkılsa da ne gam, sonuçta elbette ki hepsi maaşını hak edermiş. Yabancı sorgucular kumdan kaleler yapan milyonlarca kişiyi görünce Birinci Emin’e hak verirlermiş. Neticede muhalefet mi, muhalefet...

Birinci Emin, “Ey yabancılar bana ‘diktatör müsün?’ diye sordunuz. Oysa benim muhalifim çok, işte hepsi bu kumsalda. Çalışıp vergilerini ödedikçe diledikleri gibi eşelenirler, tahtıma göz koymadıkları sürece işime bile gelirler. Bunların yazarları ha bire yazar, gaz verir gaz alırlar. Bu da bir ekonomi, bu da bir sektör, benim her esnafa saygım var. Hadi şimdi uzayın bakalım, bir daha da böyle saçma sorular sormayın. Nokta!”

Birinci Emin, sorgucu yabancıları susturduktan sonra sarayına gidermiş. Altın noktalarla dolu hazine dairesine dalar, şen kahkahalar atarmış. Bir gün birisi onu rahatsız edecek esaslı bir soru sorarsa da, o kişinin üzerine sağlam bir nokta atışı yapar, cümleyi kaparmış.

Özetle bu masalda yakışıklı prens yok, güzel prenses de yok. Kıssaların hisseleri düşüyor, borsaya meraklıysan enerjiye oyna derim. Ama akşam televizyonda acayip bir yarışma programı var, karşısında da uzunca bir kanepe. Yengen sütlaç kaynatmış, buzlukta bir güzel soğutmuş. Hadi çekinme, sen de otur koltuğa, bak şimdi cambaz gençler yeteneklerini sergileyecekler, karıştır çayını, kaşıkla sütlacını.

Kanallar arası zapladıkça arada Birinci Emin çıkıyor. Emin emin konuşuyor, emin emin bağırıyor... Kumanda nasılsa bende, istersem sesini kısar, istersem kanalı zaplarım. Padişahım rahat ol, ben bu evdeki kumandanım.

Birinci Emin konuştukça içimi bir huzur kaplıyor. Sütlaç pankreasa inince hanım bi hoş bakıyor. İki nokta üst üste, ardından en az üç nokta.

Emin misin? Eminim. Bir daha söyle. Eminim. O halde ben de seninim.