Emperyalist Triad ya da ‘Triad Emperyalizmi’ ünlü Marksist düşünür Samir Amin’e ait bir kavramsallaştırma. Amin, günümüz emperyalizmini tanımlamak için “kolektif emperyalizm” kavramını yani ‘triad emperyalizmi’ni kullanır. Buradaki ‘üçlü’den yani “triad”dan kasıt ABD, Avrupa ve Japonya’dır.

Amin, emperyalist sistemin, “kapitalizmin birçok emperyalizmin sürekli çatışma içinde bulunduğu önceki tarihsel aşamasının yerini”, ‘kolektif emperyalizm’in aldığı yeni bir aşamaya geçtiğini söyler. İki yıl önce yaşamını yitiren Amin’e göre geçmişteki emperyalizm çoğul olarak tezahür ediyordu, oysa sermayenin merkezileşmesinin bir sonucu olarak yeni emperyalizm kolektiftir.

Bu “kolektifleşme” bir zorunluluğun neticesi. Sermayenin artan merkezileşmesinin ürünü olan bu dönüşüm, “özünde tamamen antidemokratik olan bir mali plütokrasiyi komuta mevkiine yerleştirir.” “Bu niteliğin tezahürü olarak bu üçlünün unsurları arasındaki -yani Amerika, Avrupa ve Japonya- çatışmalar düşük dozda tezahür ederken ‘üç’lüyle (triad emperyalizmi) dünyanın geri kalanı arasındaki çatışmalar yüksek tonda cereyan eder.”

★ ★ ★

Emperyalist Triad, kendi aralarındaki sorunları ortaya çıkan anlaşmazlıkları “konsensüs” yoluyla çözmeye çalışır. Kapitalist sistemin oyun kurallarının belirlenmesinde ortak hareket eder, birbirlerinin ayağına basmazlar. Bu merkezi ülkeler de sanayileşmiş çevreyi sahip olduğu tekeller aracılığıyla şu ya da bu biçimde emperyalist merkezler tarafından bağımlı uydular durumuna getiriyor.

ABD kuşkusuz ki bu ‘üçlü’nün yani “kolektif emperyalizm’in dominant gücü. Haliyle en büyük hegemon olarak Amerika’nın çıkarları, öncelikli hedef. Amerikan emperyalizmi kendi hegemonik projelerini hayata geçirirken kendisine tabi kıldığı diğer bileşenleri de peşinde sürüklüyor. Amerikan hegemonyacılığı karşısında Avrupa projesinin sönükleşmesinin nedeni de bu “tabi kılma” durumudur. Bu hegemonik tahakkümün transatlantik ittifak içerisinde yarattığı rahatsızlık bilinmeyen bir sır değil. Özellikle Almanya’dan yükselen Fransa’nın da paylaştığı itirazlar dikkate alındığında, bu tahakkümün yol açtığı rahatsızlığı somut şekilde görmek mümkün. Almanya liderliğindeki Kıta Avrupa’sı, ABD ile yaşanan bağımlılık ilişkisinin kendi küresel çıkarlarını büyük bir tehdit olduğunun bilincine vardı. Rusya, Çin, İran ve gümrük duvarları konusunda Avrupa aleyhine işleyen süreç bu bağımlılığın sorgulanmasını beraberinde getirdi. Alman-Fransız sermayesi Rusya’dan İran ve Çin’e bütün bir bölgede kendi çıkarlarını sarsan Amerikan müdahaleciliğini sorgular durumda. Ancak bu sorgulama bir kopuşa yol açabilecek düzeyde değil. Bunun için daha çok alınması gereken yol var.

★ ★ ★

‘Üçlü’den müteşekkil ‘kolektif emperyalizm’ Trumplı yıllarda yaşadığı sarsıntının ardından Joe Biden ile birlikte yeni bir restorasyon peşinde. Bu daha ziyade Amerikan emperyalizminin restorasyonu olacak şüphesiz ki. ‘Triad’ın dünyayı kendi çıkarlarına uygun olacak şekilde yeniden şekillendirme, daha doğrusu paylaşma çabası şimdiden kendisini hissettirmeye başladı.

Kapitalist-emperyalist dünya sistemi neoliberal küreselleşme temeli üzerinden yeni bir yayılma safhasının aşamasında. Bunun izdüşümleri Ortadoğu coğrafyasında, Afrika ve Asya kıtalarında görülüyor. İran eksenli gelişmeler, Suudi-Katar anlaşması, İsrail’in körfez monarşileriyle yeni bir yola girmesi, Suriye ve Irak’taki gelişmeler hepsi gelmekte olanın habercisi.

Kapitalizm bir kriz sistemidir. Sistemin yapısı gereği bir kriz biter bir diğeri başlar. Sistemin karakteristik yapısı, ekonomik yeniden üretimi herhangi bir genel dengeye doğru evriltmiyor. Tam tersine öngörülemez bir biçimde bir dengesizlik biçiminden diğerine evriliyor. Amin’in sözleriyle ifade edersek, “Küreselleşmiş liberal ekonomik düzen sürekli savaşı- sonu gelmeyen ve birbirini izleyen askeri müdahaleleri- gerektiriyor. Bu, çevre ülkelere kendi htiyaçları doğrultusunda boyun eğdirmenin yegane yoludur.” Kapitalist-emperyalist sistemin yapısal krizi “Emperyalist Triad”ı yeni dönemde yeni bir tür maceralara sürükleyecek. Bu yeni “restore” edilmiş saldırganlığın laboratuvarı da Ortadoğu ve Asya-Pasifik sahası olacak.