Bölgemizde bugün halkları etnik ve mezhepsel temelde birbirine kırdıran emperyalizme karşı güçlü bir karşı çıkışın olmamasının en önemli nedeni onun yarattığı yıkım içinde bir gelecek arama fikridir. Emperyalizmin belki de en büyük yıkıcılığı da budur

Emperyalizm üzerine bazı hatırlatmalar

Emperyalizm ve emperyalizme karşı mücadele konusu son dönemlerde sol içinde fikri bir bulanıkla ele alınıyor. Bunun temelinde küreselleşme politikaları karşısındaki tutum alışlar bulunuyor. Reel sosyalizmin yıkılışı sonrasında kapitalizmin ideolojik hegemonyası ile birlikte dünya sermayenin sınırsız hareket kazanmasına dayanan neoliberal politikalar ekseninde bir değişim sürecine sokuldu.

Kapitalizmin, bir önceki dönemdeki ulus devlet ölçeğinde işleyen ekonomik düzeni neoliberal açılımla birlikte ulus ötesi ve yerel ölçeklerde esnetildi. Sermayenin sınırsızlaşması ve tüm alanlara doğrudan sirayet etmesine dayanan bu dönüşüm sürecine karşı tutumlar solun önemli kırılma noktalarından birisi oldu.

Solda bir kesim neoliberal küreselleşmeyi demokratik değişimin manivelası olarak görerek destekledi. Ülkemizdeki neoliberal dönüşümün parçası olarak gündeme gelen ve her konuda ortaya çıkan bu ideolojik bulanıklık, muhalefet hareketinin etkisizliğinin kaynaklarından birisi oldu. Emperyalizmin küreselleşme rüzgarlarını arkasına alarak gelişen bu fikirler sonu, siyasal İslamcı rejim değişikliğinin demokratikleşmeye yol açacağı fikri üzerinden ABD politikalarını desteklemeye kadar vardı. Bunun karşısında da emperyalizme karşı çıkmak adına mevcut iktidar yapısını savunmayı temel alan milliyetçi yaklaşımlar yer aldı. Liberal ve milliyetçi sağ savrulma içinde muhalefet hareketi parçalanarak bu dönemde etkili bir siyaset yapmaktan uzak kaldı.

• • •

Bu fikri dağılmanın en önemli sonuçlarından biri, solun bir bölümünün siyasal İslamcı rejimin gelişimini “demokratikleşme süreci” olarak ele almasıydı. Bu, o kesimin ülkenin cihatçı-dinci bir grubun idaresi altına girmesine sunduğu unutulmaz bir katkıdır! Ancak bunca dersin ardından durumun bugün değişik olduğunu söylemek de mümkün değil. Siyasal İslamcı rejime karşı mücadeleyi, ABD ve Batı’nın programından koparmadan, onların müdahalesiyle dolaylı olarak bütünleşerek ilerlemeye çalışan bir hattan söz etmek mümkün. AKP’nin Gül’lerle restore edildiği bir değişime bel bağlayan ve bunun için ABD eliyle gerçekleşecek her tür adımla da uzlaşmaya hazır siyasi akıl, hiç de küçümsenmeyecek bir etkinlik alanına sahip (Diğer yanda da bir kesimin sözde antiemperyalizm adına AKP’nin arkasında saf tuttuğu yeni bir yetmez ama evetçilik türedi. Bu konuda ileri sürdükleri görüşler üzerinde durmaya gerek dahi yok. Bunlar, malum çevrenin ordu eksenindeki siyasetine bir kılıf uydurma uğraşından ibaret).

• • •

“Emperyalizmin sona erdiği, küreselleşme ile birlikte karşılıklı bağımlılık ilişkilerinin hakim olduğu…” gibi görüşler barındıran tezlere bugün eskisi kadar rastlamak mümkün değil. Öte yandan dünyada artık eski dünya değil.
Küreselleşmenin, AB ve ABD merkezli ilerleyiş hatları özellikle 2000’lerle birlikte kırılmaya uğradı. 2008 krizi sonrasında artık küreselleşme ekseninde kurulan yeni dünyanın geride kalmaya başladığı, emperyalizmin hegemonya kaybının ortaya çıkardığı kapitalist bloklaşmalar etrafındaki paylaşım mücadelesinin yoğunlaştığı bir dönemdeyiz. Bunun en önemli yansıması bölgemizde sürüp giden savaşın içinde yaşanıyor.

Suriye’de etnik ve mezhep temelli iç savaş, ABD’nin Orta Doğu’da kurmaya çalıştığı yeni düzen arayışının sonucu olarak gelişti. Türkiye’de aslında arkasında 12 Martların, 12 Eylüllerin birikimi olan siyasal İslamcı rejim bunun için kuruldu. Türkiye’de iktidar sahipleri, ABD politikalarına bağlı ve onların tezgahlarında yetiştirilerek iktidara getirildiler. AKP’de, Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) çerçevesinde, Ortadoğu’da İslamcı iktidar kuşağının parçası olması için iktidara taşındı. Türkiye, ABD’nin bu politikalarına bağlı olarak Suriye’deki savaşın içine sokuldu. Bugün de ABD-Rusya dengesinde ilerleyen savaşın cereyanı altında ve operasyon alanı içinde kalmış bir durumda bağımsız politika geliştirme kabiliyetini tümüyle yitirmiş durumda. AKP, bu sıkışma içinde kimi zaman ABD kimi zaman Rusya dengesine sığınarak ilerlese de bu makas artık iyice daralmış durumda. Bunun en önemli sonucu da Suriye’de, ABD’nin zorladığı parçalanma içinde cihatçılarla alan tutmaya çalışmaktan ibaret bir politikanın bugün ‘yerli ve milli’ olarak sunulmasıdır. (Bunu anti-emperyalizm olarak savunanlara söyleyecek söz yok zaten!)

emperyalizm-uzerine-bazi-hatirlatmalar-445869-1.
Bu hatırlatmalar, emperyalizme karşı hatalı yaklaşımları sıralamanın ötesinde, bu mücadelenin güncelliğine ve yakıcılığına ilişkindir. Kızıldere’nin yıl dönümünde, bunların altını çizmek ayrıca önemli. Devrimci hareket 60’larda emperyalizme karşı mücadele içinde gelişti. 6. Filo protestosundan Commer’in arabasının yakılmasına kadar tüm eylemler, ülkemizi emperyalizme bağımlılık rotasından çıkarma fikrinin sonucuydu.

• • •

Suriye’deki ABD dengesinin bir ucunda da Kürt hareketi bulunuyor. Kürt ulusal hareketi, Suriye’deki iç savaş sürecinin ilk evresinde büyük güçler arasında dengeli bir politika izleyerek, ağırlıkla kendini savunma hattında kaldı. Ancak, daha sonraki evrede Kürt ulusal hareketi iktidar alanlarını korumayı ve geliştirmeyi ABD ile işbirliği içinde gerçekleştirmeye yöneldi. ABD ile kurulan ittifak, Kürt hareketini giderek ABD’nin Suriye politikasının bir kara gücüne dönüştürdü. ABD, Suriye içindeki kontrol alanlarını, Kürt hareketinin merkezinde olduğu askeri güçlerle sağladı. Bu ittifaka yönelik eleştirilere, Kürt hareketi ve belki ondan daha fazla liberal ve kimi sol çevrelerce “milliyetçilik-şovenlik” ifadeleriyle karşılıklar verildi. Soldan kimileri, ABD politikalarına bağlı hareket edilse dahi bunun sorun edilmemesi gerektiğini savunan kallavi yazılar da yazdılar!

Bunların hepsi bir yana şimdi Afrin sonrasında, ABD ile ittifaka ilişkin Kürt hareketi başta olmak üzere bu çevreler bir tartışma içerisine girmiş görünüyor. ABD’nin Suriye planında Afrin’in vazgeçilebilir olduğu görüldü. ABD, şimdi Menbiç dahil başka noktaları da pazarlık unsuru olarak kullanıyor. Bunun sınırının nereye kadar geleceği, Fırat’ın doğusundaki düzenlemelerin nasıl olacağını şimdiden kestirebilmek güç. Burada, Türkiye ile yürütülen pazarlıkların da etkili olacaktır. ABD, bir yandan tavşana kaç tazıya tut derken, öte yandan da hem Türkiye’yi hem de Kürt hareketini ayrı yakalarda aynı politika ekseninde tutmanın da yollarını aramaya devam ediyor. ABD’nin yarattığı yıkım içinde kazanmaya çalışan bir politikanın ortaya çıkardığı sonuçlar bunlar! Bölgemizde bugün halkları etnik ve mezhepsel temelde birbirine kırdıran emperyalizme karşı güçlü bir karşı çıkışın olmamasının en önemli nedeni onun yarattığı yıkım içinde bir gelecek arama fikridir. Emperyalizmin belki de en büyük yıkıcılığı da budur!

emperyalizm-uzerine-bazi-hatirlatmalar-445870-1.

Bu hatırlatmalar, emperyalizme karşı hatalı yaklaşımları sıralamanın ötesinde, bu mücadelenin güncelliğine ve yakıcılığına ilişkindir. Kızıldere’nin yıl dönümünde, bunların altını çizmek ayrıca önemli. Devrimci hareket 60’larda emperyalizme karşı mücadele içinde gelişti. 6. Filo protestosundan Commer’in arabasının yakılmasına kadar tüm eylemler, ülkemizi emperyalizme bağımlılık rotasından çıkarma fikrinin sonucuydu. Mahir Çayan’ın ve devrimci hareketin bu konudaki görüşlerini tekrar etmeye gerek yok. Ancak, bugün de demokrasiyi geliştirmenin, halkların özgürce yaşayabilmesinin, emekçilerin kazanabilmesinin emperyalizme karşı mücadeleden bağımsız olmayacağını hatırlamaya gerek var.

Kızıldere’nin arkasındaki bu devrimci düşünceleri sahiplenerek, 70’lerde başardığımızı bir kez daha başarabiliriz!
On’ların anısına sevgi ve saygıyla...