Emperyalizme karşı bağımsızlık
ABD ilişkileri, Montrö gibi başlıklar gündemden düşmüyor. “Türkiye ve bölgede hiçbir konun bağımsızlık ve emperyalizm başlıkları olmadan tartışılamaz” diyen SOL Parti 8 Mayıs’ta Bağımsızlık Konferansı düzenliyor.
Yusuf Tuna KOÇ
1970’li yıların başından bu yana bağımsızlık ve antiemperyalizm devrimci yapıların en önemli mücadele başlılarından biridir. Ama son yıllarda AKP ve Erdoğan’dan antiemperyalist ve bağımsız politika bekleyenlerden bu kavramların 20. yüzyıla ait olduğunu savunanlara kadar sol grupların da içinde yer aldığı kesimler tarafından içi boşaltıldı, adeta görünmez kılındı. SOL Parti Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idam edilişlerinin yıl dönümünde Bağımsızlık Konferansı düzenliyor. Konferansın amacını ve içeriğini SOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen’le konuştuk.
SOL Parti 8 Mayıs’ta Bağımsızlık Konferansı düzenliyor. Bağımsızlık Konferansı fikri nasıl doğdu?
Emperyalizm konusu bizim gibi emperyalizme bağımlı ülkelerde her zaman önemli bir tartışma konusu oldu. Ancak küreselleşme yanılsamaları nedeniyle son dönemde politik güncel bir tartışmanın ayrım noktası haline geldi.
Reel sosyalizmin yıkılmasının ardından ABD’nin belirleyici olduğu tek kutuplu dünyada sermayenin yeni coğrafyalara yayılma imkanları arttı. Sermayenin bu sınırsız dolaşımına dayanan küreselleşme süreci sol liberaller tarafından da emperyalizmin sonu olarak değerlendirdi. Emperyalizm modası geçmiş bir kavram olarak sol literatürden silinirken, bağımsızlık düşüncesi ise milliyetçilikle eş tutularak arkaik bir düşünce muamelesine maruz kaldı.
ABD’nin Soğuk Savaş dönemine özgü darbecilik, iç savaş kışkırtıcılığı, CIA kaynaklı hükümet devirme operasyonlarının artık geride kaldığı, küreselleşmenin bunun yerine demokrasi, insan hakları merkezli bir politikaya yöneldiği iddiaları liberaller tarafından savunuldu. Tek kutuplu dünyanın ilk çatışma alanı olan Balkanlar’da etnik katliamlara uzanan Bosna savaşından Ortadoğu’ya müdahalelere ve son olarak Suriye’deki iç savaş kışkırtıcılığına ve Latin Amerika’da Brezilya’dan Venezuella’ya CIA komplolarına bakıldığında ise bu liberal düşüncelerin gerçekle bir ilgisi olmadığı ortada. Bu masallar erken bitti, emperyalizm kavramı, emperyalizme karşı mücadele yeniden gündeme geldi. Aslında çok aktüel bir görevin altını çiziyoruz.
Son 30 yılda dünya çapında yaşanan bu gelişmeler Türkiye’de ve solda neleri değiştirdi ya da görünmez kıldı?
Emperyalizme bağımlılık ilişkilerini bir yana bırakılarak Türkiye’deki önemli olayların ve yaşanan dönüşümlerin anlaşılması mümkün değil. ABD’nin kontrolündeki 12 Eylül Darbesi’yle birlikte Türkiye’nin emperyalizmin yeni liberal politikalarına eklemlenme süreci başladı. Bu süreç AKP dönemine kadar belli bir alt yapı oluştururken, radikal hamlelerle ise AKP döneminde atıldı. AKP, bir yandan sermayenin sınırsız tahakkümüne ülkeyi açarken (kamu hizmetlerinin ticarileşmesi, tarım ve üretimde emperyalist tekellerin hâkimiyetinin önünün açılması, doğanın sınırsız talanına izin verilmesi vb) diğer yandan da ABD’nin Ortadoğu’daki hâkimiyet planlarının parçası olarak bölgede cihatçı-fetihçi bir dış politikaya yöneldi. AKP’nin bu hamleleri sol liberaller, aydınlar ve muhalefetin kimi unsurları tarafından ‘küreselleşme ve AB dolayımlı demokratikleşme’ adımları olarak uzun yıllar desteklendi.
Bu büyük yanılgının sonuna geldiğimizi bugün de söylemek pek mümkün görünmüyor. Muhalefet hareketi içinde emperyalizm konusundaki bulanıklık bir biçimde devam ediyor.
Türkiye ile Amerika arasındaki aktüel çelişkilerin yarattığı gerilimlerden Erdoğan ve AKP’nin “antiemperyalist” olduğuna dair düşünceler ileri sürülürken diğer yandan da Kürt hareketlerinin Suriye’de Amerika ile girdikleri “ittifak” ilişkisi bağlamında emperyalizme yönelik hayırhah bakışların yarattığı tartışmalar sol-sosyalist kesimlerde düşünsel bir bulanıklığa kaynaklık etmeye devam ediyor.
Emperyalizm, açık müdahalelerle birlikte çağımızda asıl olarak ekonomik, siyasi ve kültürel bağımlılık ilişkileri üzerinden gerçekleşen gizli işgallerle tahakküm kuruyor. Mahir Çayan’ın ‘emperyalizmin içsel bir olgu’ olarak tanımladığı bu eksen, günümüz emperyalizmini anlamak için de önemli bir teorik zemin sunuyor. Bu bir yana bırakılırsa anti-emperyalizm adına geriye sayısız komplo teorisiyle birlikte Menderes’lerin, Demirel’lerin şimdi Erdoğan’da ABD dış politikasıyla çelişen kimi taktik tutumlardan hareketle ‘antiemperyalist’ ve ‘yurtsever’ misyonlar yükleyen dangalaklıklar bitmiyor.
Tekrar konferansa dönecek olursak Bağımsızlık Konferansı’na kimler katılacak, hangi konular ele alınacak?
Konferansımız, bağımsızlık mücadelesi önderlerinden Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın ölüm yıldönümünde onlar ve kaybettiğimiz tüm devrimciler için bir hatırlama toplantısı olacak. Konferans’ta emperyalizmin güncel işleyiş biçimleri, ekonomideki, üretimdeki, tarımdaki görünümlerini ele alan oturumlarımız olacak. ABD’nin hegemonya kaybı sonrasındaki yeni hamleleri ve çok kutuplu yenidünyanın biçimlenişi ile AKP’nin dış politika açmazlarını değerlendireceğiz. Bununla birlikte, soldaki emperyalizm yanılsamaları ve antiemperyalist bağımsızlık mücadelesinin güncel ayakları ve bağımsızlık programının köşe taşlarını tartışacağımız oturumlarımız olacak. Pek çok değerli ismin katkı sunacağı Konferansta, Korkut Boratav, Taner Timur, Serpil Güvenç, Seyhan Erdoğdu, Bülent Forta, Hayri Kozanoğlu, Merdan Yanardağ, Aziz Konukman, Ozan Gündoğdu, Özge Güneş, Fevzi Özlüer, İbrahim Varlı, İlhan Uzgel, Oğuz Türkyılmaz sunumlarıyla katkı sunacak. Bu vesileyle katkıları için her birine de SOL Parti olarak teşekkür ediyoruz.
Türkiye’nin bağımsızlığı, halkın mutluluğu için canı pahasına mücadele eden devrimcileri sevgi ve saygıyla anıyorum. Devrimci tarihimizin birikimi bugün de en büyük güç kaynağımız olmaya devam ediyor. Bugünkü tek adam diktası altında süren emperyalizme bağımlı bu köhnemiş düzene karşı bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelemizde onlar bize güç vermeye, ışık olmaya devam ediyor.