“Dürüstlüğü ve adaleti tesis etmemiz gereken bir dönemden geçiyoruz.”

En büyük temennim; barış ve empati…

ÖZLEM ÖZDEMİR - info@ozlemozdemir.net / @ozlemozdemir

Fotoğraflar: PINAR ERTE / www.pinarerte.com

Sosyal sorumluluk projelerinin en sıkı destekçilerinden, şöhreti faydaya dönüştürmeyi seçmiş biri Mert Fırat. Son olarak ihtiyaç sahiplerini, ihtiyacı karşılayabilecek kişi ve kurumlarla buluşturmayı amaçlayan “İhtiyaç Haritası” projesinin mimarlarından biri. Projenin işleyişini Elif Kalan ile birlikte anlattı. Ayrıca Bursa'da açtıkları kültür merkezi Sanat Mahal, yeni oyunu ve biraz da bu çabaların kişisel gerekçelerini konuştuk

İhtiyaç Haritası’na siz neden ihtiyaç duydunuz ve nasıl gelişti?

Mert Fırat: İhtiyaç Haritası 1.5- 2 yıldır üzerinde çalıştığımız bir fikir. Elif’le tanışmamız Habitat Derneği aracılığıyla oldu. Ben 2006’da “Başka Dilde Aşk”ın senaryo sürecinde İşitme Engelliler Derneğiyle çalışıyordum, derken birçok dernek ile çalışmaya başladım. O süreçte keşke hepsinin aynı çatı altında olduğu bir yer olsa da aynı anda kim ne yapıyor görebilsem ve herkes görebilse diyordum. IDEMA adlı STK’lara danışmanlık veren bir şirket var, Elif de onlarla birlikte çalışıyordu. Sosyal sorumluluğun aslında sürdürebilirliğini kendi içlerinde çok iyi sağlamışlardı. Ben de bu şekilde Ali Ercan’la tanıştım, o bana üzerinde çalıştığı haritadan bahsetti. Aslında onun uzun zamandır yapmak istediği, benim istediğim ama adını koyamadığım, Elif’in proje bazlı yerine kendi adına çalışmak istediği bir düzlem vardı; bu projeyle hepimiz güçlerimizi birleştirdik.

Elif Kalan: Mert’in söylediklerine ek olarak, ben de Ali Ercan da daha önce yaptığımız projelerle Türkiye’nin pek çok yerine gidiyorduk. Gördüğümüz şey şu; birçok ihtiyaç var, insanlar proje üretiyorlar, o ihtiyacı karşılayacak kaynak belki yanı başlarında ama nasıl ulaşacaklarını bilmiyorlar. Proje illa büyük çaplı olmayabilir, bir mahallede davranış değiştirmek bile olabilir. İhtiyaçlar var, karşılamak isteyenler var, bu kişiler ihtiyaç sahiplerine nasıl ulaşabilir? Oradan yola çıktık aslında.

en-buyuk-temennim-baris-ve-empati-88400-1.

Para kabul etmiyorsunuz, şeffaflık zorluğundan mı teknik açıdan mı zor?

Mert F.: Teknik olarak altyapısı var ama şeffaflığı zor diye girmek istemiyoruz. Biz temelde harekete geçirmek istiyoruz insanları. Ama fonlar oluşturuyoruz. Aralık’ta kampanyaların kendi hesabı olması için çalışıyoruz. Kampanyanın sahibi bir hesap açacak, diyelim ki 20 bilgisayar gerekiyor, bunu karşılayacak X firması ise onu sağlayacak parayı o topluyor, para bizim üzerimizden dönmüyor. Bu konuda yasal sürecimiz devam ediyor, oluştuğunda bazı kampanyaların mali noktalarında olmalı mıyız olmamalı mıyız karar vereceğiz.

Modern insanın yitirdiği, duyarlılık, yardımlaşma gibi duyguları aramak mı sizinki?

Elif K.: Bir yandan da bireysel bir sosyal sorumluluğumuz var. Birey olarak yaşadığın topluma ne gibi sorumlulukların var hatırlatmak istiyoruz.

Mert F.: Mahallende ne olduğundan nasıl haberin olmaz? Kimin neye ihtiyacı olduğunu bilmiyorsun. Ama anladık ki; günde 50 bin insan merak ediyor ve İhtiyaç Haritası’na girip bakıyor.

Kişisel ihtiyaç da girilebiliyor siteye ama ölçüsü nedir? Cep telefonuna ihtiyacım var desem oluyor mu mesela? Ve ihtiyacın gerçekliğini nasıl tespit ediyorsunuz?

Elif K.: Her kişisel ihtiyacı onaylamıyoruz. İhtiyacın doğruluğunu anlamaya çalışırken de mümkün olduğunca detay istiyoruz. Okulsa hangi okul, kaç öğrenci var gibi detayları istiyoruz. Durumum yok, burs arıyorum gibi ihtiyaçlar çok geldi. Bunları bir yerde tutuyoruz; yerel yönetimlere, vakıflara yönlendirmeye düşünüyoruz.

Mert F.: Aslında amaç; kişileri haberleri olmayan olanaklara doğru çekmek, doğru örgütlenmek. Belediyenin yaptığı kampanyadan haberi olmayan mahalleli var. Kişilerin ihtiyaçlarını da önemsiyoruz elbette, bir yandan da kampanya bağlamında bölge ayırmadan daha çok eğitim, sağlık gibi temel ihtiyaçları ön planda tutmaya çalışıyoruz.

Derdimiz; ihtiyaç sahibini aktive etmek

Bir ihtiyaç girdim, sonra ne oluyor? Karşılanma sürecindeki ilişki de sizin üzerinizden mi yürüyor?

Elif K.: Bir doğrulama sürecimiz var. Örneğin; bir öğretmen köy okulu için belli ihtiyaçlar girmiş. Bunu karşılamak isteyen 2 de cevap gelmiş. Biz o 2 kişiyi arıyoruz, ihtiyacı ne şekilde karşılamak istediğini öğreniyoruz. Sonra ihtiyacı giren tarafa bilgi veriyoruz. Yani, iki tarafı da bilgilendirerek, aradaki iletişimi biz sağlıyoruz.

Bu zamana dek girilen verilere göre, en çok hangi alanda ihtiyaç var?

Elif K.: Eğitim. Özellikle köy okullarında çocukların kırtasiye malzemeleri olmak üzere, birçok öğretmen bilgisayar ve projeksiyon istiyor. Kış geldiği için kıyafet isteği de çok fazla.

Mert F.: Kendimize bu ihtiyaçların karşılanması için şimdilik 1 aylık bir süre koyduk. Zamanla bunu 1 haftada tutmak istiyoruz. Ama günlük ihtiyaç bizde mümkün değil. Bu da şunu sağlıyor: İhtiyaç sahibinin bunu öncelikle planlaması gerekiyor. Ya da ihtiyacı karşılamak isteyenin bir heyecanla ilettiği karşılama talebinin arkasını getirmesi gerekiyor. Her iki taraf için, bir süreç olduğu, nasıl yardım istemek gerekir gibi konularda eğitici bir süreç de yaşanıyor.

Peki, Türkiye’nin yoksul köylerindekiler ya da internete erişimi bizim kadar kolay olmayanlar size nasıl ulaşacak? Uzun vadede bu konuda bir planınız var mı?

Elif K.: Sadece internet değil elektrik olmayan yerler var. Bu konuda yerel yönetimler bizim için vazgeçilmez bir ortak. Özellikle muhtarlar bizim için çok önemli çünkü belediyelerle çalışmada bürokrasi zaman alabiliyor.

Sadece eşya değil, hizmet gibi ihtiyaçlar da karşılanabiliyor sanırım. Mesela neler?

Elif K.: Çok somut bir örnek vereceğim: Bir yetişkin Maltepe’de yetişkin kadınlar için bilgisayar eğitimi veriyormuş, bize ulaştı. Biz de bunun duyurusunu da yaptık. Bilgisayar eğitimi ihtiyacınız için siteden ona başvurabilirsiniz.

Hiç cevap vermeyeceğiniz ihtiyaçlar neler?

Elif K.: İş arayanlara maalesef yardımcı olamıyoruz.

Gönüllü olmak istedim, benim yapabileceğim ne var?

Elif K.: Gönüllüğü, sizin hangi alanda uzmanlığınız varsa birlikte ne yapabiliriz şeklinde yürütmek istiyoruz.

Mert F.: İller bazında 4000 gönüllü var şu anda, diğer illerdeki koordinasyon için gönüllü eğitimlerimiz olacak, onları planlıyoruz. Örneğin; sen uzmanlığın gereği basın danışmanlığı, metin yazarlığı gibi konularda gönüllü olabilirsin. Ev kadını, bir kız yurdunun yemeklerini yapacağım diyebilir vb. Derdimiz; ihtiyaç sahibini aktive etmek. Ona mağdurmuş gibi, ihtiyacı karşılayanlara da iyilik yapıyormuş gibi hissettirmemek gerekiyor. İhtiyacı karşılayanın bir şey bahşetmediğini, tam tersine yarın onun da ihtiyacı olabileceğini düşüncesiyle hareket etme; ihtiyaç sahibinde de ben bunu aldım, yarın ben ne yapabilirim düşüncesini yaratmak istiyoruz. Çünkü insanlar birbirini pasifleştirip bir şeye yapamaz hâle getirebiliyor. Bir ihtiyaç karşılanırken, o sürecin nasıl bir psikolojik altyapısı olduğu konusu, bir bilim dalı gerçekten. Bir insanın ihtiyacını karşılarken onu pasifleştirebilirsin, muhtaç bırakabilirsin. İhtiyaç Haritası biraz da bununla ilgili, “Şimdi ben ne yapabilirim?”.

en-buyuk-temennim-baris-ve-empati-88401-1.

Özetle, doğru ihtiyacı doğru insanlara ulaştırmak ve Türkiye’ye yaymak amacıyla kurduğunuz bir sistem diyebiliriz.

Mert F.: Evet ve hatta yurt dışı ayaklarımız da olacak, 6 ay sonra onunla da ilgili çalışmalara başlıyoruz. Biz hem kapsayıcı hem kapsananız aslında. Kim ne kadar efor sarf ediyorsa, o kadar alana sahip oluyor. Aslında herkes bizim çalışanımız, biz de herkesin çalışanıyız. Şu an 8-10 kişilik bir ekip var ama artacak, çağrı merkezimiz bile olacak, bize fiziksel alan vermek isteyen insanlar da var.

Bu haritaya koyamadığınız ama en çok ihtiyacımız olan şey sence nedir?

Mert F.: Empati! Bence sınırları ortadan kaldıran, dünyayı ayağa kaldıran, bir Avrupalı başbakanı ağlatan şey de empati. Bu haritaya koyamadığımız ama bu haritayı çalıştıran şey de empati…

Halkevleri geçmişin sosyal sorumluluk konusunda duyarlı tarafını beslemiş olmalı?

Mert F.: Halkevleri, Köy Enstitüleri de zaten bunu önerir; kendi mahallende örgütlen, buralarda neler döndüğünü fark et! Halkevlerinin halkın gidebileceği, sadece bilgi alabileceği, bir kitap alıp getirebileceği bir yapısı vardı. Ben de orada tiyatro eğitimi aldım, kürek çektim, kürek takımına ODTÜ tarafından fon sağlanıyordu, kimse benden para talep etmedi ki, zaten param yoktu. Beni oluşturan şeylerin içinde para değil, mesele o zamanki Halkevlerinin, ODTÜ’nün olanaklarıdır. Bizim gibileri yetiştirenlerin nasıl cezalandırıldıklarını görüyoruz. ODTÜ’nün olanakları, sporcu yetiştirmesi, verdiği eğitimin düzeyi ortada, bunların da hiçbiri cezasız kalmıyor. Keza Halkevlerininki de öyle. Neredeyse faydalı dernek olmaktan çıkarıldı, açılan dava hâlâ sürüyor. Demek istediğim şu; bu bakış açım kesinlikle oranın katkısıyla oldu. Refleks göstermenin yanında hayatımı böyle planlıyorum ben. Bir şey yazarken, bir film çekerken, acaba neye faydası olabilir diye düşünüyorum.

Bu toprağa doğmuş olmak şans

Sanat Mahal’e gelelim. Bir kültür merkezi açtınız, amaç neydi ve niye Bursa?

Mert F.: Birincisi Bursa büyük şehir ve Türkiye’nin özeti gibi; Karadenizliler var, Güneydoğu’dan çok göç almış, büyükşehirlerden yatırımcılar gitmiş, öğrenci nüfusu çok fazla. Sistemle ve çevresiyle mücadele eden dev kurumlar var. İstanbul’a yakın olması da bir sebep. Ücretsiz ya da çok düşük ücretli oyunlar olmasına rağmen dolu oynuyoruz. Bursalı da çok sahiplendi burayı. Sanat Mahal’in başka bir özelliği de, kurumsal bir yapı oturtuyoruz. Bizler kurucu üyeyiz, hiçbirimiz patron değiliz, şimdilik bizimle çalışan 8 kişi var ve bu kurumsal yapıyı Bursa’da denemeyi daha uygun buluyoruz. Orada bu yapıyı kurar, tanımadığımız şehirde bunu başarabilirsek Türkiye genelinde böyle bir şey yapmak istiyoruz. İçinde bir kitabevimiz, 2 sinemamız, 270 kişilik bir tiyatromuz, bir kafe ve bir atölyemiz var. Atölyede iki üniversite topluluğu prova yapıyor, biz onların prodüksiyonuna da yardım ediyoruz, her pazartesi oyun oynayacaklar orada. Sanat Mahal’in çıkış noktası; sanatı mahalleyle birlikte örgütlemek, bir alışkanlık haline getirmek. Profesyonel seyirci yetiştirme ideali de güzel ama insanları da etkinleştirmek önemli. Sadece İstanbul’dan gelen oyunlar olmayacak, yerelden de oyunlar olacak. İlk defa Bursa’da tiyatro sporu oluşturacağız. Şu anda Türkiye’de yok. Sanat Mahal’de, mahalleli ve hayatla entegre bir yapı kurmak, yereldeki potansiyeli ortaya çıkarmak istiyoruz. Burada yeni kaybettiğimiz Nurhan Karadağ’ın da adını anmak isterim. Onun öğrencisi olduğumuz için, onu o yerelden evrensele bakış açısı, bizim algımızı da değiştirdi. Batı tarzı tiyatronun bizim düşünsel dünyamıza ve tiyatroya katkısı ve zararı noktasında bize çok faydası oldu. Sanat Mahal tam o yerde duruyor, biz Bursa’nın diğer köylerine gidip bu çalışmaları yapmak istiyoruz. Şu an binayla ilgili çalışmalar yapıyoruz ama ardından yazın sanatıyla ilgili çalışmalarımız olacak. Oranın masalları, köy seyirlik hikâyeleri nelermiş bakacağız.

“En Kısa Gecenin Rüyası” oyunundan da bahsedelim. Shakespeare’in “Bir Yaz Gecesi Rüyası” oyununun uyarlaması mıdır?

Mert F.: Uyarlaması değil yeniden çevrimi. Karakterler aynı, içinden giden sahneler var ama zaten her oyunda böyle, Hamlet’i de 6 saat oynamadık. Bir uyarlamadansa biz ismini değiştirdik. Yazın en uzun gün en kısa gece yaşanır ya; orada karakterlerin, kadın erkek dünyasının tarihsel olarak dönüşümü, erkek egemen sistemin kuruluşunu en net hatırlatan zaman görülüyor. Kadını mülk hâline getiren baba yasasının üstelik Atina’dan çıktığını yeniden hatırlıyoruz. Oyun bir düğün töreniyle başlıyor, o törenin de en kısa gecesi aslında. Ekinoks yani bir dönüşüm hikâyesi. Bir yandan da çok trajik, Hippolyta erkeğe boyun eğmeyen (Amazonlar gibi) bir kadın. Theseus’un onunla evleniyor olması ve ona “Kılıcımla kazandım seni” demesi, tam da kadının nasıl ele geçirildiğini anlatır. Aynı sahneye Hermia gelir; babası benim istediğim adamla evlenmiyor, ben de baba yasasını uygulamak istiyorum, bu kız ya Demetrius’la evlenecek ya da ölecek der. Erkek egemenin, yasayla da kendini tesisinin bir töreni! Orman tarafına baktığımızda da aynı çatışmayı görürüz. Oyunun bunların üzerine kurulu bir yapısı var. Sonunda Oberon öyle bir oyun hazırlıyor ki, kadının tırnak içinde aklını başında getiriyor. Tabii ki biz oyunu böyle yorumlamıyoruz. Bir sınıfsal durum var, esnafın sarayın karşısına çıkışı ve orada oynama, öyle olmadıkları hâlde sınıfsal eğlenceye dönüştürüldüklerini görüyoruz, biraz oraya eleştirimiz var. Esnafın kullandığı dil, aslında nerde durduğumuzu çok net anlatıyor. Her güne göndermesi var.

en-buyuk-temennim-baris-ve-empati-88403-1.

Yaşamsal anlamda zor bir dönem olduğu gibi mesleksel açıdan da zorlayıcı bir dönemdeyiz. Sen sert olmamakla birlikte fikirlerini ifade ediyor ama sadece konuşmakla da kalmıyor üretiyorsun.

Mert F.: Sert olmasının gereğine de inanmıyorum. Eskilerin çabasını düşününce; bir gelenekten geliyoruz, onların ki de kolay değildi. Toplumda bir şeye muhalif olmak bir şey ama bir şey yapmak Türkiye’de hiçbir zaman kolay değildi aslında. Şimdiyse daha zor... Onların çabalarının yanında bizim yaptıklarımız devede kulak kalır ama bu yaptıklarımızı da değersiz kılmaz. Bir tatil köyü yapmak beni heyecanlandırmaz, bir başkasını heyecanlandırabilir. Benim ticari bakış açım; bunların sürdürebilir olması. Zaten Sanat Mahal yatırımının geri dönüşünün çok olmadığını öngörerek yola çıkıyoruz. Kültür merkezi açmanın nasıl bir süreci olduğunu herkes tahmin edebiliyor. Dolayısıyla sosyal faydaya bir şekilde odaklanıyorum, ancak böyle var olabileceğimizi düşünebiliyorum. Konuşmak, güzel tweet’ler atmak yeterli olmayabilir ama bir yandan da kiminin elinden sadece o geliyor olabilir. Biz vaktimiz, imkânımız var, başka şeyler yapabiliyoruz.

en-buyuk-temennim-baris-ve-empati-88404-1.

Umudun var o hâlde gelecek için?

Mert F.: Umudum olmasa bunları yapmazdım. Arkadaşlarım da yapmazdı. Didem Balçın, Volkan Yosunlu, İlksen Başarır var Sanat Mahal’in içinde, buna yatırım yapıp bir yandan işlerini devam ettirmeleri önemli bir şey. Aynı Moda Sahnesi’ndekiler gibi. Ben o insanlarla karşılaşmış olmaktan, Ankara Dil Tarih Fakültesi’nde okumuş olmaktan, Halkevlerinde yetişmekten, bu toprağa doğmuş olmaktan dolayı kendimi çok şanslı hissediyorum. O nedenle umudumun nereden doğduğu bellidir. Keşke şurada doğsaydım, ya da buradan gideyim gibi bir aklım yok benim. Yurt dışında bir şeyler yaparım, o ayrı. Ben doğduğum topraklar üzerindeki zenginlikten, öğrendiğim ve öğrenemediğim her şeyden dolayı zaten hâlâ eksiğim. Bu toprakta değil de şu toprakta doğsaydım düşüncesi bana çok yanlış geliyor. Şu toprağı anladın mı ki sen kardeşim? Şırnak’ta ne yaşandığını, mutfağını, Muğla’nın oyunlarını biliyor musun ya da ilgileniyor musun? Rize’nin en ünlü yemeğini biliyor musun? Birbirimizi anlayabiliyor muyuz? Uzaklaştırılmaya fırsat verilmemeli diye düşünüyorum. Bunun bizim tercihimizle ilgili olmadığını biliyorum, yönetilen bir algı var ama bunları aşmak yine bizlerle olacak. Çok incineceğiz, çok üzüleceğiz, çok canımız yanacak, çok öleceğiz ama başka da çaremiz yok! Burayı talihsizlik değil şans olarak görüyorum, ben mutluyum Türkiye’de olmaktan, Türkiyeli olmaktan. Bunu gerçekten öyle hissettiğim için söylüyorum.

***

Gelecekle temennin…

Mert F.: En büyük temennim; barış ve empati... Birbirimizi anlayarak bir yere gidebilmek... Her şey sadece politik çıkar, iktidarın sürdürebilirliği üzerine kurulu. Aslında iktidarın kör topal, eksik, saklı gizli bir şey yürütme ihtimâli yok, bunun sağlıklı olmadığını gördük, göreceğiz de. İnsana odaklı, birbirimizle samimi dürüst olabileceğimiz, dürüstlüğü ve adaleti tesis etmemiz gereken bir dönemden geçiyoruz. Bunu tesis edemezsek hiçbir şey olamaz. Merkezinde insan olmayan bir ideoloji, ideoloji değildir.