Asgari ücret tartışmalarında işveren kesimi “sıfır zam” önerirken hükümet kanadı işgücü maliyetlerini ve ekonomik koşulları öne sürüyor. Türk-İş ise, net 1.300 lira olan asgari ücretin 1.600 liraya çıkarılması talep ediyor. DİSK’in önerisi de 2.000 TL.

Anayasa’nın asgari ücretle ilgili 55. maddesi, “Ücrette adalet sağlanması” başlığını taşıyor. Madde ise şöyle: “Ücret emeğin karşılığıdır. Devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır. Asgari ücretin tespitinde çalışanların geçim şartları ile ülkenin ekonomik durumu da göz önünde bulundurulur.”

Bu tanımdan hareketle çalışanlar olarak ifade edilen kesim, işçi ve memurlardır ve onların adil bir ücrete sahip olması esas alınmaktadır. Öyle ise; öncelikle bu ülkenin işçi ve memurunun en alt düzeyde ortak bir geçim standardına sahip olması gerekir. Devlet de bunu sağlamakla yükümlüdür. Yani, işçi ve memur için asgari düzeyde ortak bir geçim ücretinin varlığı, anayasal tanıma da uygun düşmektedir.

1974’te eşitleniyor
Bu çerçevede Türkiye’nin yakın geçmişi de buna tanıklık etmiştir, denebilir. Toplusözleşme düzeninin etkisiyle işçi ücretleri yükselince en düşük memur aylığı 1969 yılından itibaren asgari ücretin altında kalmaya başladı.
Bunun üzerine Ecevit döneminde 1974 yılında çıkarılan 12 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile en düşük memur maşının asgari ücretten aşağı olamayacağı hükme bağlandı. Ancak Özal döneminde bu ilişki kesildi ve daha sonra 657 sayılı yasada yapılan bir değişiklikle en düşük memur maaşının yan ödemelerin toplamı ile birlikte asgari ücretten aşağı olamayacağı hükmü getirildi.

Şimdi 2 katı
Günümüzde en düşük memur maaşı, asgari ücreti fazlasıyla geçiyor. 2015’in ikinci yarısında net asgari ücret 1.000 TL, en düşük memur maaşı ise 2.191 TL idi. 2016’da da net asgari ücret 1.300 TL’ye yükseltilirken en düşük memur aylığı ise 2.517 TL oldu. Görüldüğü gibi en düşük memur maaşı, asgari ücretin iki katını buluyor.

Bu koşullar altında anayasaya da uygun olarak yapılması gereken ilk iş, en düşük işçi ve memur aylıkları arasındaki ilişkiyi yeniden kurmak ve daha düşük olan asgari ücreti en düşük memur maaşıyla eşit hale getirmek olmalıdır.

Orta oyunu
Öte yandan Asgari Ücret Tespit Komisyonu, bu mevcut haliyle artık işlevini yerine getiremez bir konuma gelmiştir. Komisyonda, hükümetin kamu işvereni olarak özel sektör işverenleriyle birlikte hareket etmesi, işçinin “maça” 2-1 yenik başlamasına neden oluyor.

Hem bu yapının, hem de asgari ücreti belirleme yönteminin değişmesi gerekiyor. Yoksa toplantılar ‘orta oyunu’ndan başka bir şeye benzemiyor. İşçi kesimini tek başına temsil eden Türk-İş, hem bu ‘oyuna’ meşruiyet kazandırıyor, hem de prestijini yitiriyor.

O nedenle memurların toplusözleşmesine benzer bir statüde, bir toplu pazarlık süreci içinde üç işçi konfederasyonunun da temsil niteliğine bağlı olarak komisyonda yer alması daha uygun gözüküyor.

ILO sözleşmesi
Ayrıca, asgari ücretin saptanmasında uyuşmazlık söz konusu olursa işçilere grev hakkı tanınması da gündeme alınmalıdır. Bu arada asgari ücretin saptanmasında bizim mevzuata göre işçi tek kişi olarak kabul ediliyor. Oysa 131 sayılı ILO sözleşmesinde işçinin geçim koşulları ailesiyle birlikte dikkate alınıyor. Türkiye de, en kısa zamanda bu ILO sözleşmesini imzalamalıdır.

DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, asgari ücreti ulusal düzeyde yapılan bir toplu pazarlık olarak değerlendirdiklerini belirtti. Çerkezoğlu, tüm çalışanlar için ortak tek bir asgari ücret, ILO sözleşmesinin onaylanması, tüm işçi konfederasyonlarının komisyonda temsili ve uyuşmazlık halinde grev hakkı tanınması konularında ısrarlı olduklarını söyledi.

Asgari ücret konusunu, bir süre önce yaşadığımız bir anekdotla tamamlayalım…

Asgari ücret sohbeti
Kadıköy Kazasker’de ev yemekleri yapan küçük bir lokantada öğle yemeği yerken arkadaki masadan “Asgari ücret artar mı, 2 bin lira da öneriyorlar” diye sözler işittim. Yemeğimi yedikten sonra dört kişinin oturduğu masaya uğradım. Üçü 20’li yaşlarda, diğeri de 30’un üstünde dört genç, civardaki işyerlerinde çalışan emekçilerdi.

“Asgari ücretle neden ilgileniyorsunuz, maaşınız asgari ücret kadar mı?” diye sordum. Gençlerden birisi, “Asgari ücretin üstünde, 2 bin lira alıyorum ama asgari ücret artarsa belki bizim maaşları da etkiler” dedi. Orta yaşa yakın olan çalışan da, “Asgari ücreti artırmazlar, en fazla 50 lira artar” şeklinde yorum yaptı.

2 bin lira alan genç de, “Üçümüz bekarız. 2 bin lira ile evlenilmez. Zengin olmak için yabancı ülkeye mi gitmek gerekir, bilmiyorum. Ama bizde ancak çalıp çırpanlar zengin oluyor, başka türlüsü mümkün değil” biçiminde görüşünü dile getirdi.

Ben de “Peki bu düzenin adı nedir” diye sorunca fazla beklemediğim bir cevabı aldım. Konuşkan genç, “kapitalizm” dedi. “O halde siz işin farkındasınız, bu düzeni değiştirmek için emekçilerin birleşmesi lazım” deyince, “Yok abi, bizde kolay kolay birleşme olmaz. Çalışanlar Alevi, Sünni, Kürt, Türk diye ayrılmış. Nasıl birleşeceğiz?” deyiverdi.

Yine de umutsuz olmamayı, en azından işin farkında olarak bu sömürü düzenini değiştirmek için mücadeleden başka bir yolun bulunmadığını söyleyip yanlarından ayrıldım…