Devlet neredeyse 2 bin yıllık bir gelenekti. Kimse kimseyi kandırmasın devlet, ‘devlet olalı’ kimseleri sevmedi.

•••

Sonra…

Şeyh-ül İslam; “Malı haramdır amma bunun kanı helaldir” diye fetvayı verince…

“Mademki bu kere mağlubuz

Netset neylesek zaid

Gayri uzatmam sözü…” diye karşılık verdi.

Serez’in esnaf çarşısında, bir bakırcı dükkânının karşısında… Astılar Simavna kadısının oğlu Şeyh Bedreddin’i…

•••

Sonra…

Şimdi köprüsü var İstanbul’da…

‘Yolunu yaptıkları için’ zarar ediyor… Yavuz Sultan Selim…

Ebu Suud verdi fetvayı ‘o sefer’… Böylece Anadolu’da, Alevinin kanına ekmek doğradılar… 40 bin kişinin canını aldılar. Defterdarlar, içinde katledilen Alevilerin isimlerinin yazdığı defterleri ancak kollarının altında büküp dürüp öyle taşıdılar ki… Defterini dürmek lafı buradan gelir!

•••

Sonra…

Resmi tarihle, insanın içine batan tarihi ayırdılar… 1915’te sürüp, süpürüp, katlettiler Ermenileri… Dersim’de kalın kalın sopa olup vurdular çocukların kafalarına.

•••

Sonra…

Dünyanın en güzel vatan şiirlerini yazıp, ‘vatanım’ diye inleyerek, ‘vatan hainiyken’ öldü de… Yazdığı gibi dar bir apartman boşluğundan indirdiler tabutunu…

Anadolu’da bir çınar… Ölümünden bir süre sonra; ‘komünisttir’ diye nam salan Bursa’nın İznik İlçesine bağlı Müşküle köyünde ‘o çınarı’ diktiler anısına, adını verdiler… ‘Nazım çınarı’ ismiyle cismiyle nam salınca… 12 Eylül’ün o azgın günlerini çıkaramadı. Köye jandarma geldi, çınar kesildi. Ama inat ettiler, aynı köye ‘adıyla sanıyla’ bir çınar daha diktiler ve bunu devletten gizlediler. Müşküle’de ‘Nazım çınarı’ devletin bilmediği bir yerde saklıdır şimdi.

Çocuklarınızı, geleceğinizi, hayatlarınızı, şairlerinizi ve çınar ağaçlarınızı devletin ulaşamayacağı yerlerde saklayınız!

•••

Sonra…

Terleyerek elini kaldırdı Süleyman Demirel… Yola ışık olan… Ne acayiptir hayat… 18’inde öldükleri için; biz mi abileri olduk şimdi, onlar mı abi kaldılar bize hep… Astılar… Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan… Ne yazık ki siyasetle devlet ayrılmaz; kimse artistlik yapmasın; tam listesi de var idama onay verenlerin!

•••

Sonra…

90’larda… Kürt köylerini yaktılar… İnfaz ettikleri, genç çocukların göğüslerine, silah bırakıp bırakıp evden ayrıldılar. Gazeteler ertesi sabah, iki küçük sütunda, iki küçük cümleyle ayarı verdiler: ‘Çatışmada öldüler…”

•••

Şimdi…

Türkiye’nin kalbinde, Ankara’nın ortasında Mülkiyeliler Birliği’nin karşısında işleri çalınan iki akademisyen, açlıkla terbiye edilmek istendikleri için, kendilerin aç bırakarak, haklarını almak istiyorlar. Ankara’nın ortasında iki akademisyen eriyerek ölüyor… Nuriye Gülmen ve Semih Özakça. Pek bir şey ifade etmiyor ama!!! Yine de kulağa tuhaf geliyor…

•••

Şimdi…

Bir ‘açlık’ hikâyesi de Dersim’den… 70 yaşındaki Kemal Gün… Oğlunun cenazesini almak için Dersim Seyit Rıza Meydanı’nda… Açlık grevinin 74. gününde… Kasları tükeniyor…

•••

Sonra… Devlet neredeyse 2 bin yıllık bir gelenekti. Kimse kimseyi kandırmasın devlet, ‘devlet olalı’ kimseleri sevmedi. Değişen pek bir şey…

Değişen çok şey oldu…

Ölümü severdi devlet ama bu kadar keyif aldığı, izlerken alay ettiği ve zevk duyduğu da hiç görülmemişti. Topu topu, en fazla öldürür giderdi.

Şimdi…

Devlet, devlet olalı hiç bu kadar pespaye olmamış, bu kadar da ayağa düşmemişti!