En gür sesimizle bağıracağız: Eğitim emekçileri yasalarınıza sığmayacak!

DSD Eğitimciler Yürütmesi

Dünya Öğretmenler Günü’nün geçmişi, uluslararası öğretmen örgütlerinin katkılarıyla 5 Ekim 1966 tarihinde ILO ve UNESCO tarafından ‘Öğretmenlerin Statüsüne İlişkin Tavsiye Kararı’nın alınmasına dayanmaktadır. Tüm dünya öğretmenleri için önemli olan bu tarihi karar, öğretmenlerin toplumsal statüsü ve haklarına yönelik önemli ve tarihi bir adım olmuştur. 5 Ekim, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO ve ILO tarafından 1994 yılında Dünya Öğretmenler Günü olarak ilan edilmiştir. 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü, Türkiye’den sadece Eğitim Sen’in üyesi olduğu Eğitim Enternasyonali ’ne üye yüzden fazla ülkede eş zamanlı olarak kutlanmaktadır.

Öğretmenlerin toplumsal statüsü ve haklarına yönelik önemli ve tarihi bir adım olan ‘Tavsiye Kararı’ ile öğretmenlerin sadece okulda değil, toplum içinde de yerine getirdikleri görevin taşıdığı önem uluslararası düzeyde belgelenmiştir. ‘Öğretmenlerin Statüsü Tavsiye Kararı’, öğretmenlerin konumlarını güçlendirmeyi, haklarını geliştirmeyi ve korumayı amaçlarken, aynı zamanda uluslararası düzeyde yapılmış bir toplu sözleşme niteliği taşımaktadır. ‘Tavsiye Kararı’, Türkiye tarafından da kabul edilen ve altına imza atılan bir belge olmasına rağmen, Türkiye’nin yıllardır yükümlülüklerini yerine getirdiğini söylememiz mümkün değildir.

"Buradan yürüyeceğiz! Sokaklar aşınmayacak, biliyoruz. Ama aşınacak yüzleri kaldıysa öğretmenleri hor görenlerin, onlara baskı yapanların, toplum ve ülkeyi eğitimden yoksun bırakanların, eğitimi bir ticaret sayanların, halkı cahil bırakarak ülkemizi sömürenlerin suratları aşınacak! En gür sesimizle bağıracağız. İşitmezlerse bizi işiten halkımız, onlara işittirmesini bilecek! Çünkü gelecek o yakın günler, o mutlu günlerdir!” diye haykırıyordu Fakir Baykurt 1969’da büyük eğitim yürüyüşünde.

O görkemli eylemin üzerinden yarım asrı aşkın zaman geçti. Ancak eğitimcilerin ve eğitim alanının sorunları zamanla inatlaşırcasına ülke gündemindeki yerini korumaya devam ediyor. Üstelik geçen onca zamana rağmen, değil yeni kazanımlar elde etmek, ileriye doğru zerre bir adım gidişten bahsetmek mümkün değil.

İktidarın Kapı Kulu Değil; Halkın Öğretmeni Olmakta Israr…

Öğretmeni derslik içine sıkıştırıp toplumsal rol ve işlevini silikleştiren; öğretmenin parçası olduğu toplumun sorunları ile bağ kurmasını tehlikeli bulan sağ ve sığ bir anlayış güçlendikçe siyasal rejim gericileşti, geniş halk kesimlerinin emeği gasp etme üzerine kurulu sömürü düzeni katmerleşti.

Öğretmenlik mesleği ders kitaplarına, sınava hazırlık süreçlerine, müfredat programlarına, zaman çizelgelerine, bilimsellikten uzak, politize edilmiş bakanlık genelgelerine indirgenerek alelade teknik bir mevzu olarak değerlendirilerek sıradanlaştırıldı. Oysa eğitim okulun sınırlarının ötesinde, yaşamın tüm alanlarını kapsayan ve onunla bütünleşen bireysel ve toplumsal uyanışı ve gelişimi ifade eder.

Öğretmen, yaşadığı çağın ve ülkenin sorunlarıyla, ekonomiden, ticarete, eğitimden, sağlığa, teknolojiden, tarıma, bilim, kültür ve sanata, hayatın her alanı ile ilgili olmalı ve mevcut sorunların çözümünde özne olarak inisiyatif ve sorumluluk almalıdır. Ancak bu kavrayış içinde gelecek kuşakların memlekete ve kendi yaşamlarına sahip çıktığı; soran, sorgulayan, insanlığın evrensel değerleri ve mirasını kucaklayan, yaşadığı toprakların kültürünü ilerletecek bir özgüvene sahip, eşitlikçi, barışçıl, demokratik, özgür, estetik duygusu gelişkin, yaratıcı, bilinçli, üretken bireylerin yetişmesi için esin kaynağı olunabilir.

Hal böyleyken yıllar içinde öğretmeni ve öğretmenlik mesleğini hedef alan, eğitimin kamusal bir hizmet olma niteliğini aşındıran uygulamaların ardı arkası kesilmedi. Bu yıl da 5 Ekim Dünya öğretmenler gününü ÖMK ve bu kanun kapsamında dayatılan öğretmenlik kariyer basamakları sınavı tartışmaları içinde karşılıyoruz.

Eğitimciler haklı gerekçelerle itiraz ediyor. Fakat yükselen itiraz bu saldırıyı durduracak örgütlü ve birleşik bir güce henüz dönüşebilmiş değil. 19 Kasım 2022 tarihinde 81 ilde yapılması planlanan yazılı sınavın başvuru süreci 3 Ekim günü itibarı ile sona erdi.

Kabul etmek gerekir ki; kapitalist sistemin ihtiyaçlarını karşılamak üzere yol verilen AKP, iktidara geldiği 2002’den bugüne değin kamusal alanın yeniden yapılandırılarak sermayenin insafına terk edilmesi, en temel kamusal hizmetlerin piyasalaştırılarak paralı hale getirilmesi politikalarının gereğini yapma konusunda sistematik ve yıkıcı bir rol üstlendi.

Tüm kamusal hizmetlerin piyasalaşması ve özelleştirmesini hedefine koyan siyasi iktidar, belediye hizmetleri dahil olmak üzere, enerji, ulaşım, posta, iletişim, eğitim ve sağlık hizmetlerini adım adım sermayenin hizmetine sundu. Yaratılan yıkım, 2006 yılında 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası olarak resmileşti. Eğitim alanına dönük eşzamanlı saldılar ile Öğretmenlik Kariyer Basamaklarında Yükselme Yönetmeliği yürürlüğe konularak Kariyer Basamakları Yükselme Sınavı yapıldı.

O dönem Eğitim Sen olarak bu sınavın öğretmenler arasında çalışma barışını bozacağını, dayanışmayı ortadan kaldırıp rekabete yol açacağını ifade etmiş; eğitimde niteliği artırmanın yolunun yapısal sorunların çözümünden geçtiğini, eğitimcilerin ekonomik, demokratik, sosyal ve özlük haklarının iyileştirilmesi gerektiğini belirterek itirazlarımızı yükseltmiştik. Tüm çabalara rağmen bu saldırı dalgasını püskürtecek bir mücadele ortaya koymada yetersiz kalındı. Aradan geçen yıllar zarfında çalışma yaşamında güvencesizleşmenin ve kuralsız çalışmanın derinleşmesi ile birlikte eğitimcilerin de çalışma koşullarında kötüleşme, hak kayıpları ve mevcut kazanımlardan geriye gidiş yaşandı. O günden bugüne iktidar-devlet güdümlü, kontra sendikal yapıların tutumu dikkatlice değerlendirildiğinde mesele daha açık ve anlaşılır hale gelecektir.

Bugün geldiğimiz noktada AKP iktidarı ile birlikte başta eğitim ve sağlık olmak üzere kamusal hizmetler, tamamıyla ticarileştirerek, parası olanın maddi gücü oranında satın alabildiği, yararlanabildiği ayrıcalıklar haline getirildi.

20 yıl sonra Öğretmen Meslek Kanunu‘nun başta güvencesiz, sözleşmeli ve özel öğretim kurumlarında çalışan eğitimcileri görmezden gelen; iş güvencesini esas almayan bir biçimde ve eğitim örgütlerinden ve sendikalardan bağımsız şekilde hazırlanmasına karşılık mücadelenin ısrarla sürdürülmesi gerekiyor.

Yasa, iptal istemiyle Anayasa mahkemesine taşındı. Aynı zamanda kanun kapsamında hazırlanan sınav yönetmeliğinin iptali için Eğitim Sen tarafından Danıştay’a dava açılmış bulunuluyor. Ancak kanunun iptali, eşit işe eşit ücret anlayışına uygun olarak herkes için insan onuruna yaraşır ekonomik ve özlük haklarının tesisi, hukuki olduğu kadar fiili ve meşru mücadeleyi zorunlu kılıyor. Bu mücadele, aynı zamanda; kamusallık, eşit yurttaşlık ve laiklik mücadelesi olarak önümüzde duruyor.

Yasanın bu şekilde uygulanması karşısında topyekûn eğitimciler ve yurttaşlar olarak örgütlenmeli ve mücadeleyi birlikte büyütmenin yolları bulunmalıdır. Bu yasal düzenleme ile okulların finansmanında “öğretmenlerin unvanları” aracılığıyla araçsallaştırılacağı, katkı payı ve bağış adı altında velilerin sırtına binen maddi külfetin artacağı; eşit ve nitelikli bir eğitim hakkından yararlanmanın ancak ekonomik güç oranında mümkün olabileceği gerçeği konusunda toplumsal bir farkındalık oluşturmak için seferberlik ruhuyla hareket etmeliyiz. Bu zorlu süreçten çıkış, ayrım gözetmeksizin tüm eğitim emekçilerinin bir araya gelip güçlerini birleştirmesi; mesleklerine ve öğrencilerine sahip çıkmaları ile mümkün. O nedenle şimdi üzerimize düşen görev her iş yerinde meclisleşmek, tartışmak ve eğitim emekçilerinin iradesini açığa çıkarmaktır.

Tarih gösteriyor ki; emek mücadelesi yalvar yakar verilecek bir kavga değildir. Önce sınıfını bileceksin; hakkın olana ve sana ait olana sahip çıkacaksın. Gücünün birliğinden, örgütlülüğünden, haklılığından geldiğini bileceksin. Zalime, zorbaya boyun eğmeyeceksin. Memleketin gerçek sahibi olduğunu bir an olsun unutmayacaksın. İnsanca bir düzenin ve insanca bir yaşamın hepimizin hakkı olduğu gerçeğini inatla söyleyeceksin.

Bu Düzen Değişmeli Diyoruz. Peki, Ama Kim, Nasıl Değiştirecek?

Biz, yolumuz işçi sınıfının yoludur diyen eğitimciler değiştireceğiz. Söz, yetki ve karar sahibi olduğumuz bilinci ile birleşerek, örgütlenerek, sesimizi büyüterek, cüretle, cesaretle yapacağız. Eğitim emekçilerinin özne olmadığı, bürokrasiye ve diplomasiye gömülmüş bir “mücadele çizgisinin” bugünün mevcut sorunlarının aşılmasına katkı sunmayacağı bilinmelidir. Çocuklarımıza bırakacağımız onurlu bir gelecek için bizim olanı, bizden çalınanı geri alarak değiştireceğiz.

Türkiye’nin dört bir yanında fedakârca görev yapan öğretmenleri, eğitim ve bilim emekçilerini mesleğine ve haklarına yönelik saldırılara, krizin faturasının sırtımıza yıkılmasına karşı birlikte mücadele etmeye, haklarımıza ve geleceğimize sahip çıkmaya çağırıyoruz. Birlikte başaracağız.

Bizlere dayatılan her türlü haksız ve hukuksuz uygulamanın eğitim ve bilim emekçilerinin birleşik, örgütlü mücadelesiyle kırılabileceğine inanıyor, yaşadığımız tüm baskılara ve olumsuzluklara rağmen öğretmenlerimizin, eğitim ve bilim emekçilerinin 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü’nü kutluyoruz.