Gelecek yeni yılda da haramilerin saltanatı uğruna barbarlıkların süreceğini, yalanların üretileceğini biliyoruz ama onlar da biliyor, herkes biliyor ki, kadim değerlerimizle ve yeni adımlarımızla daha güzel bir dünya yolunda yürümeye devam edeceğiz.

En güzel yılbaşı

ZAFER KÖSE

Hayatımızın herhangi bir gününde durup geriye baktığımızda, 365 gün öncesine göre, tam bir yıl geçmiştir. Yani, üzerinde yaşadığımız gezegen, güneşin çevresindeki yörüngesinde, 365 gün öncekiyle aynı noktaya gelmiştir. Günlerin her biri için geçerli olan bu olguya rağmen, biz sadece belirlenmiş bir günü yeni bir yılın başlangıcı kabul ediyoruz.

Aynı durum, daha büyük ve daha küçük zaman dilimleri için de geçerli. Yüzyıl gibi veya saat gibi zaman ifade eden kavramlar, sonuçta insanın uydurduğu birer terim. Bunlara elbette, insanın üretim ilişkilerinin gelişmesi ve hayat mücadelesinin karmaşıklaşması nedeniyle ihtiyaç duyuldu. Tıpkı, depolardaki malzemeleri saymak, uzun vadeli alışverişler için sözleşme yapmak gibi ihtiyaçlar geliştikçe “yazı” denen işaretlerin kullanılmaya başlanması gibi.

Bu büyük gelişmeler, çok yakın zamana kadar, inanılmaz yavaş bir hızla yaşanıyordu. 2020’lerdeki yaşlıca insanların hatırlayacakları bir geçmişte, insanlar takvimle ve saatle bu kadar ilgilenmezlerdi. Günlük iş planlarını konuşurken “akşamüstü” gibi sözcükleri, yıllık programları içinse “kiraz zamanı” veya “zeytin zamanı” gibi ifadeleri kullanırlardı.

Açıktır ki, günü saatlere göre ölçülendirmek, hatta dakikaları bile dikkate almak, fabrika bacalarının yükselmesiyle ilişkili bir konu. Yeni üretim ilişkileri, insanın yeni yaşamını da biçimlendirmeye başladı. Yavaş yavaş.

Sonra da hızlı hızlı. İnsan üretimi gelişiyor, çeşitleniyor, dev boyutlara ulaşıyor. Ama sanki bütün insan etkinlikleri, her şeyden çok, bir hız olgusu üretiyor. Son iletişim teknolojileriyle, belki de artık hayatımızın belirleyici kavramı haline geldi, hız.

Buna bağlı olarak, sanki artık zaman daha hızlı akıyor. Yılbaşılar daha çabuk, doğum günleri, ölüm yıldönümleri, ödenecek kredi taksitleri, her şey daha çabuk geliyor gibi. Anmaları hızlı hızlı yapıyoruz, kutlamaları hızlı hızlı. Hızlı hızlı düşünüyoruz, sosyal medyada görüşlerimizi hızlı hızlı yazıyoruz. İletişim yolları ve üretim ilişkileri değiştikçe, toplumsal hayat dönüşüyor. Bütün dönüşümler, beraberinde mutlaka biraz kaos, biraz direnç, tepki, biraz da karamsarlık getiriyor.

Teknik ve bilişsel gelişmeler, çoğu zaman, üretilen değerlere el koymaya yönelik sömürü sisteminin faydasına kullanılıyor ama insanın kadim bazı özellikleri de her şeye rağmen varlığını sürdürüyor. ‘Yazı’yı yaratan ve üretenleri köleleştiren koşullara karşı ‘yazın’ı geliştiriyor insan. Yani bir direniş biçimi olarak edebiyat üretiyor. Her zaman, her durumda, umut yaratıyor. Rekabet kültürünü yücelten, kâr maksimizasyonu mantığını benimseyen yönetim ve eğitim sistemleri altında yaşarken bile, diğerkâm niteliklerini öne çıkarabiliyor. İnsan türünün varlığını sürdürebilmesini sağlayan en önemli özeliği olan dayanışma değerleri kaybolmuyor.

İnsanın umut yaratma özelliğinden dolayı, örneğin belirlenmiş o özel günde, yılın bitmesini değil, yeni yılın gelmesini kutluyoruz. Oysa 31 Aralık gecesi, aynı zamanda, eski yılın sonudur. Ama gelecekteki günlerin peşinde ilerlemek gibi bir özelliğimiz vardır bizim. Bazen, yılbaşı konusuna “Biten bir yıl” diye yaklaşsak bile, bunu da aslında geleceğe yönelik çıkarımlar için anlamlı olduğu durumda yaparız. Çünkü Nazım’dan biliriz, Livaneli şarkıları söyleriz: En güzel günlerimiz, henüz yaşamadıklarımızdır.

Gelecek yeni yılda da, haramilerin saltanatı uğruna barbarlıkların süreceğini, yalanların üretileceğini biliyoruz ama onlar da biliyor, herkes biliyor ki, kadim değerlerimizle ve yeni adımlarımızla daha güzel bir dünya yolunda yürümeye devam edeceğiz. Dünya dönmeye devam edecek. Elbette umut olmadan da dönerdi dünya ama boşu boşuna dönerdi; ne bir sevgililer günümüz oldurdu ne yaş günlerimiz. Yılbaşı da gelmezdi.

Yeni yılı biz getirteceğiz. Birbirimiz için eşyalar, hizmetler, bilgiler üreterek hayatı güzelleştireceğiz. Dostlarımıza ve güzel işlerimize zaman ayırarak, hayatımızı tahrip eden hız olgusuna direneceğiz. Kimimizin yeni bebeği doğacak. Ne çok Barış, Umut, Devrim katılacak aramıza. Ne çok Sevda, Eylem, Deniz. Kimimiz yeni evine taşınacak. Kim bilir kaç gönül alacağız, kaç sevinç yaratacağız.

Ürettiklerimize, değerlerimize, birbirimize sahip çıkacağız. Kavga da bizimle güzelleşecek, farklı türlerdeki barikatlar da! Zaten güzel yaşamanın en temel koşulu, uğruna mücadele edeceğimiz değerlerin güzel olması değil mi? Gerisi gelir. Gerisi ayrıntı.