En iyi boks filmleri

Bugün vizyona giren ‘Son Şans/Southpaw’ vesilesiyle sinema tarihinin en iyi boks filmlerini bir hatırlayalım istedik.

Kızgın Boğa /Raging Bull (1980) Yönetmen: Martin Scorsese

En iyi boks filmlerinden oluşan bir liste varsa bunun 1 numarası baştan bellidir. ‘Kızgın Boğa’ çok uzak bir gelecekte bile bu tarz listelerin zirvesinde yer almaya devam edecek. Zira Martin Scorsese’nin 1980 tarihli unutulmaz filmi, sadece en iyi boks veya en iyi spor filmleri arasında değil, sinema tarihinin en iyileri arasında üst sıralarda yer alan bir film. Jake La Motta’nın kariyerine odaklanan film, hikâye anlatımındaki ustalık açısından seviyeye kolay kolay erişilemeyecek bir çıtaya yükseltti. Eğer hâlâ bu başyapıtı izlemeyenlerdenseniz, işi gücü bırakıp koşarak DVD’sini almaya gidin.

The Set-up (1949) Yönetmen: Robert Wise

Bu alt-tür için adeta bir hazine niteliğindeki ‘The Set-up’ yaşlanmış ve kariyerinin sonuna gelmiş bir boksörün son maçını anlatıyor. Filmin asıl meselesi ise kaybetmesine kesin gözüyle bakılmasına rağmen kazanmak için şansını deneyen bu boksörün iç hesaplaşması. Gerçek zamanlı ilerleyen film, yönetmen Robert Wise’nin film-noir etkilerini hikâyeye yansıtmayı başardığı sıradışı bir yapım. 1949 Cannes Film Festivali’nde En İyi Görüntü Yönetmenliği ve FIPRESCI ödüllerini kazandığını hatırlatalım.

Rocky (1976) Yönetmen: John G. Avildsen

Boks filmleri deyince akla gelen ilk şey Rocky serisi. Bu serinin de eleştirel anlamda yüz akı olan ilk film, bugün artık sinema tarihinin ikonik filmlerinden biri. Beyazperdeye unutulmaz bir karakter armağan eden 1976 tarihli yapım En İyi Film dahil olmak üzere 3 dalda Oscar ödülü kazanmıştı. Klasik dönem Hollywood hikâye anlatımından esintiler taşıyan ‘Rocky’, Sylvester Stallone’nin ismini tüm dünyaya ezberlettiği gibi, peşinden gelen pek çok boks filmini de etkiledi.

Milyonluk Bebek /Million Dollar Baby (2004) Yönetmen: Clint Eastwood

En İyi Film dahil 4 dalda Oscar ödülü kazanan ‘Milyonluk Bebek’ duygusal anlamda en etkileyici boks filmlerinden biri. Bunu da başta Clint Eastwood’un yönetmenliği ve son derece iyi oyuncu performanslarına borçlu. Pek çok klişeye sahip olsa da, bunları bir şekilde hikâyenin lehine çevirmeyi başaran film, hafızalarda klasik filmlere özgü bir tat bırakıyor.

Boksörün Dünyası / Fat City (1972) Yönetmen: John Huston

John Huston’un kariyerinin ikinci yarısına denk düşen filmi en gerçekçi boks filmlerinin başını çekiyor. Bu unutulmaya yüz tutmuş film, gerek Huston’un yönetmenlik kariyerinin gerek de 1970’lerin gizli hazinelerinden biri. Biri düşüşte, biri yükselişte olan iki boksörün hikâyesini anlatan filmi özel kılan ise görüntü yönetmenliği. ‘Boksörün Dünyası’ ışık kullanımı açısından sinema okullarında ders kitabı olabilecek türden bir film.

Dövüşçü / The Fighter (2010) Yönetmen: David O. Russell

Pek çok boks filmi -özellikle de biyografik ise- baş karakterine odaklanarak hikâyeyi onun üzerine inşa eder. ‘Dövüşçü’nün en önemli özelliği baş karakterleri kadar, onları sarmalayan hayatı ve kültürü de hikâyenin temeline yerleştirmesi. İki oyuncusuna Oscar kazandıran film, haliyle en fazla oyunculuk performanslarıyla konuşulan bir yapım. Ancak ‘Dövüşçü’ David O. Russell’ın hikâyesine son derece hâkim yönetmenliği olmasa belki de konuşulmaya değer bir film bile olmayacaktı.

Body and Soul (1947) Yönetmen: Robert Rossen
Sinema tarihinin ilk iyi boks filmi olarak kabul edilen ‘Body and Soul’ En İyi Kurgu dalında Oscar ödülü kazanmıştı. Hikâye olarak türün günümüzde alıştığımız tipik formülüne tam olarak sahip olduğu söylenemez fakat özellikle dövüş sahnelerine getirdiği yenilik (omuz kamerasının kullanımı) ile daha sonra pek çok boks filminin devam ettireceği dinamik bir anlatım modeli yaratmıştı. Filmin en güçlü yönü ise şüphesiz ki başroldeki John Garfield’in performansı.

On altıncı Raund / The Hurricane (1999) Yönetmen: Norman Jewison

Cinayetten hapse atılan eski bir boksör Rubin “Hurricane” Carter’ın hikâyesini anlatan film Denzel Washington’ın olağanüstü performansı sayesinde türün unutulmazları arasında yerini alan bir yapım. ‘On Altıncı Raund’ gerçekleri çarpıttığı iddiasıyla tartışmalar yaratsa da eleştirel anlamda beğenilen bir film olmuştu.