Ahmet Altan’ın hem de Cumhuriyet gazetesinden efelenmesini neye yormalı; hele o ‘çoluk çocuğu bırakın gelin beni alın’ dayılanmasını? Gözaltına alınıp, tutuklanmak için can atar haline bakınca, bu kez neyi hesapladı ki bu adam şimdi, diye soruyor insan.

Dün yapıp ettiklerini sonuna kadar sahiplenir gibi yapıp, bu yolla bir çeşit ‘entelektüel tutarlılık’ içindeymiş martavalını yutturmaya neden debeleniyor? Üstelik bunu daha düne kadar Kemalist Orducu kalıntı muamelesi yaptığı Cumhuriyet gazetesini kullanarak kotarıyor? Görüşü sorulunca bir manifesto yumurtlayarak, Cumhuriyet’tekileri de tuzağa düşürüp, basmasalar olmazdı, yine en kahraman oluveriyor?

Niyet okuma öznel ve hata payı içeren bir öngörü. Ama huylu huyundan vazgeçmez düsturu doğruysa ve bir şahsiyet aynı zamanda bir karakter yapısının özgül örneğiyse bazı kestirimlerde bulunmak mümkün.

Ahmet Altan galiba, ‘Erdoğan’lı AKP’ nin sonunun geldiğini fark etti. Bu gidişin tez zamanda Erdoğan’da sembolize olan iktidarı yıkacağını hesaplamışa benziyor.

Bu aralar gözaltına alınıp, tutuklanırsa, çok da uzun olmayacak bir cezaevi sürecinden dünyanın alkışladığı özgürlük kahramanı bir entelektüel, romancı, sanatçı, gazeteci bilmem ne olarak alayı vala ile çıkabilir. Neden olmasın? O ‘mahpushanede’ çile çekerken dünyanın bütün basın örgütleri, edebiyat birlikleri, hükümetler, aydınlar özgürlük kampanyaları düzenlerler, Avrupa Konseyi özel oturum bile yapabilir. Sonra gelsin ödüller, seyahatler, imza günleri. Hiçbir koşulda düşüncelerinden ödün vermeyen, doğru bildiğini canı pahasına savunan bir Türkiye, yok değil dünya, o da kesmez galaksiler arası entelektüel!

Erdoğan AKP’sinin yapıp ettiği her ne varsa hepsini meşrulaştırmasına aracılık etmiş olması, zaten kör topal olan hukuk sisteminin belinin kırılmasına ön ayak olması, NTV santralınden telefon ederek helikopter düşürme manşetleri, askeri vesayet ve darbecilerin yargılanmasını imkânsız hale getirmesi, insanların ne olurlarsa olsunlar yıllarca hukuksuz olarak hapsedilmesine aracılık etmiş olması, ölenler, canına kıyanlar; hiçbirinden en küçük bir sorumluluk duymasına gerek kalmaz. Sadece ellerini değil, ahlakı ve vicdanını da yıkayıp, çitileyip yoluna devam edebilir. Her durumda her zaman en kahraman ve tabi ki en çok kazanan.

Mesele Ahmet Altan meselesi değil aslında. Onun ruhunda beden bulan bir karakter örgütlenmesi. Ahmet Altan’la da sınırlı değil. Aynı kostaklanma tarzını şimdi düelloya çağırdığı ve muhatap alınırsa eşitleneceğini hesapladığı rakibinde de görmüyor muyuz? Görünür kibrin ardında her adımını sadece ve sadece kendi çıkarını hesaplayarak atan, tek ilkesi ne kazanacağı olan, bu uğurda pazarlayamayacağı hiçbir değeri olmayan bir kişilik. Bir düşünün medyada ve siyasal alanda kaç kişiyi çağrıştıracak size bu karakter…

Türkçede cinsiyetçi ve türcü küfürlerin ikili kullanımları var. Yergi ve aşağılama için de övgü için de kullanılırlar. Bir insana türcü ve cinsiyetçi küfür etmek, onu en ağır şekilde aşağılamayı hedefler. Ama aynı küfürler en zor durumdan bile kendini kurtarabilen, en olmadık yerden kazanç çıkarabilenin başarısı için de kullanılır. Şaşkınlık, imrenme ve biraz haset içeren, nasıl da başardı anlamını taşır. Sonuç odaklıdır. Her türlü haltı yemiş, hiçbir ilkeyi göz etmemiş, vicdansızlık ve ikiyüzlülüğün şahikasına ulaşmasına karşın sonunda kazanan tarafa kapağı atabilmiş olanlara karşı bir tür hayret içeren seslenmelerdir. İstediğinizi seçebilirsiniz ama bilin ki asıl küfür onları yok saymak, sadece hesap sormak için hatırlamak…